BEHÇET HASTALIĞI

Yazar Çilem Kaya KoçDermatolog • 19 Kasım 2017 • Yorumlar:

Behçet Hastalığı bir Türk doktor tarafından ilk kez 1937 yılında tanımlanmıştır. Bir Deri ve Zührevi
Hastalıklar Uzmanı olan Prof. Dr. Hulusi Behçet ağızda ve cinsel bölgede tekrarlayıcı yaralar (tıbbi olarak
ülser veya aft) ve gözde iltihap (üveit) ile giden üçlü bulgusuyla bu hastalığı tüm dünyaya duyurmuştur.
Sonraki çalışmalarda Behçet hastalığının çeşitli belirti ve bulgularla birçok sistemi etkileyebilen bir
hastalık olduğu gösterilmiştir.

Behçet hastalığı dünyanın hangi bölgelerinde görülür? Ülkemizde görülme sıklığı nedir ?

Behçet hastalığı hemen hemen tüm dünyada görülmekle birlikte, Türkiye, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs gibi
Akdeniz ülkeleri, Irak ve İran gibi Ortadoğu ülkeleri ve Japonya, Kore, Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinde
diğer ülkelere göre daha sık görülmektedir. Hastalığın yukarıda belirtilen ve tarihi “İpek Yolu” ’nun geçtiği
bu ülkelerde daha sık görülmesi, gelişiminde genetik ve/veya çevresel faktörlerin etkili olabileceğine
işaret etmektedir. Tarihi “İpek Yolu” üzerindeki ülkelerden Behçet hastalığının en sık görüldüğü yer
Türkiye’dir. Ülkemizin çeşitli bölgelerinde yapılan beş ayrı çalışmada hastalığın sıklığının 100.000
erişkinde 20 ile 421 arasında olduğu bildirilmiştir.

Behçet hastalığı hangi cinsiyette daha sıktır ?

Behçet hastalığı erkek ve kadınlarda yaklaşık eşit oranda görülür. Ancak, özellikle göz ve damar
tutulumu gibi önemli sistem tutulumları genç erkek hastalarda daha sık ortaya çıkmaktadır.

Behçet hastalığı hangi yaşlarda görülür ?

Behçet hastalığı en sık 20–40 yaşları arasında başlar. Bununla birlikte daha az sıklıkta olmak üzere
çocuklarda ve ileri yaştakilerde de Behçet hastalığı gelişebilmektedir.

Behçet hastalığının nedenleri nelerdir?

Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Gelişiminde bağışıklık sistemi değişikliklerinin yanı sıra
genetik ve bazı çevresel faktörlerin (bakteri ve virüs gibi) etkili olabileceği düşünülmektedir.

Behçet hastalığı bulaşıcı bir hastalık mıdır?

Bulaşıcı bir hastalık değildir.

Behçet hastalığı kalıtsal mıdır?

Behçet hastalığı kalıtsal bir hastalık değildir. Ancak, hastalık için genetik bir yatkınlık söz konusudur.
Bunun anlamı, yakın kan bağı olan bireylerde Behçet hastalığının görülme sıklığının toplumdaki diğer
bireylere oranla bir miktar daha fazla olmasıdır. Hastaların önemli bir bölümünde HLA-B51 adlı doku
antijeni saptanabilmektedir. Ancak, HLA B51 toplumumuzda sık rastlanan bir doku antijenidir ve diğer

yönlerden sağlıklı bireylerde de görülebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle tek başına Behçet
hastalığının tanısında kullanılması uygun değildir.

Behçet hastalığının belirtileri nelerdir?

Behçet hastalığı birçok organı etkileyebilen ve bu nedenle de çok sayıda belirtiye yol açabilen bir
hastalıktır. En sık görülen belirtileri ağızda ve cinsel bölgede tekrarlayıcı yaralar, deri belirtileri, göz ve
eklem tutulumudur.
Ağız yaraları (aft veya oral ülser); Ağrılı ve yineleyici özellikteki ağız yaraları Behçet hastalığının en sık
görülen belirtisidir. Hastalığın tanısında son derece önemli olan ağız yaraları, hastaların hemen tümünde
gözlenir. Genellikle dudak ve yanak mukozası, dil yan ve alt yüzleri ile ağız tabanına yerleşim gösterirler.
Ağız yaraları, yuvarlak ya da oval, kenarları şişkin ve kırmızı bir hale ile çevrili, tabanı beyaz, gri veya
sarı renkte olurlar. Ağrı en önemli şikayettir. Zaman zaman beslenme güçlüğüne ve konuşmada
zorlanmaya yol açabilirler. Büyüklüğü 1 cm’den küçük ve yüzlek yaralar 15 gün içinde, iz bırakmadan
iyileşirken, 1 cm’den büyük ve derin yaralar daha uzun bir sürede iyileşip, iz bırakabilirler. Ağız
yaralarının tekrarlama sıklığı hastadan hastaya değişiklik gösterir. Ağızda aft yapan tek hastalık Behçet
Hastalığı değildir. Rekürren aftöz stomatit denilen tekrarlayıcı ağız yaraları toplumun yaklaşık %20’sinde
görülebilmektedir. Bu durum, altta yatan bir hastalığa bağlı olmaksızın sadece ağız yaralarıyla seyreden
ve genel olarak sağlıklı bireylerde görülen bir rahatsızlıktır. Bu nedenle aft tek başına ne kadar sık ya da
şiddetli olursa olsun Behçet hastalığı tanısı koymak için yeterli değildir. Behçet hastalığı tanısı
konulabilmesi için o kişide afta ek olarak hastalığın başka klinik bulgularının da bulunması gereklidir.
Cinsel bölge yaraları (genital ülser); Dr. Hulusi Behçet tarafından tanımlanmış özgün üç belirtiden birisi
olan tekrarlayıcı cinsel bölge yaraları, hastalığı karakterize eden en önemli belirtilerdendir. Cinsel bölge
yaraları, ağız yaralarından sonra hastalığın ikinci en sık belirtisidir. Hastaların yaklaşık %80-90’ında
bulunurlar. Görünümü ve seyri ağız yaralarına benzer. Ancak genellikle daha derindirler ve sıklıkla da iz
bırakarak iyileşirler. Ağız yaralarına göre daha az sıklıkta tekrarlarlar. Cinsel bölge yaraları, ağrı yanında
fiziksel hareketlerde zorlanmalara neden olur. Erkeklerde en sık gözlenen yerleşim yeri torbalardır.
Kadınlarda ise en sık yerleşim yeri dudaklardır. Ancak ülserler döl yoluna ve hatta rahim ağzına
yerleşebilmektedir. Akıntı ve cinsel ilişki sırasında ağrı ile kendini gösterebilir. Cinsel bölge yaraları da
diğer bulgular gibi bulaşıcı değildir.
Deri bulguları; Hastalığın deri belirtileri büyük bir çeşitlilik gösterir. Bunlar arasında eritema nodozum,
papülopüstüler lezyonlar ve yüzeysel tromboflebit en sık gözlenenlerdir. Eritema nodozum hastaların
yaklaşık 1/3’ ünde görülen ve sıklıkla da kadın hastalarda saptanan deri belirtisidir. En sık bacakların ön
yüzüne yerleşim gösterir. Daha az sıklıkla kalçalarda, kollarda veya vücudun başka bölgelerinde de
olabilir. Yuvarlak veya oval, ağrılı, kırmızı renkte, büyüklükleri fındıkla ceviz arasında değişen belirtilerdir.
Eritema nodozum açılıp yara halini almaz. Belirtiler 2-3 haftada genellikle yerinde geçici özellikte koyu bir
leke bırakarak iyileşir. Papülopüstüler lezyonlar kıl dibi iltihabı ya da ergenlik sivilcelerine benzer deri
belirtileridir. Kızarık, içi iltihaplı sivilce benzeri bu belirtiler sıklıkla gövde, bacaklar, kollar ve yüze yerleşim
gösterirler. Yüzeysel tromboflebit bir diğer önemli deri belirtisidir. Sıklıkla bacaklarda ve deride etkilenen
damar boyunca kırmızı, hassas, çizgi veya şerit şeklinde sertliklerle kendini gösterir. Erkek hastalarda
daha sık görülür.
Göz tutulumu; Behçet hastalığında göz tutulumu hastaların yaklaşık yarısında görülür. Gözde kızarıklık,
bulanık görme veya görme kaybı, uçuşmalar, gözde ve göz çevresinde ağrı gibi şikayetlere neden olur.
Göz şikayetleri erkeklerde ve hastalığın ilk yıllarında daha sıktır. Göz tutulumunun bazı hastalarda ağır
seyredebileceği ve hatta görme kayıplarına yol açabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle yukarıda
özetlenen şikayetlerin bulunması durumunda vakit kaybedilmeden doktora başvurulması ve tedavi için
verilen ilaçların düzenli kullanılması büyük 3 önem taşır. Göz tutulumu bazen çok belirgin bir şikayete yol
açmayabilir veya hasta tarafından fark edilmeyebilir. Bu nedenle hastaların göz şikayeti olsun olmasın
belli aralıklarla muayene edilmesinde yarar vardır.
Eklem tutulumu; hastaların yaklaşık yarısında eklemlere ait şikayetler olur. Şikayetler sadece ağrı
şeklinde olabileceği gibi, söz konusu eklemde şişlik, sıcaklık artışı ve hareket kısıtlılığı (tıbbi adı ile artrit)
şeklinde de olabilir. Şikayetler sadece tek bir ekleme sınırlı olabilir. Bazende birkaç eklemi aynı anda
tutar. En sık diz eklemi tutulur, bunu sıklık sırasıyla, ayak bileği, dirsek ve el bileği izler. Behçet
hastalığında daha az sıklıkla omurga eklemleri de tutulabilmektedir. Eklem şikayetleri hastalığın atak
dönemlerinde daha belirgin olur ve sıklıkla da 2–4 hafta içinde eklemde herhangi bir kalıcı hasar veya
sakatlık bırakmadan iyileşir.

Behçet hastalığının diğer belirtileri; yukarda sözü edilenlerin dışında Behçet hastalarında damarlar
(akciğer atardamarında iltihap sonucu kanlı balgam, toplardamarlarda pıhtılı iltihap yani tromboflebit
sonucu ağrılı şerit şeklinde kızarıklıklar, ayakta şişlik vb.), barsaklar (karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal,
kanlı ishal vb.) ve sinir sistemi ile ilişkili şikayetler (baş ağrısı, his kusurları, çift görme, dengesizlik,
konuşma ve yutma güçlüğü, bilinç bozukluğu vb.) ortaya çıkabilmektedir. Bu tür şikayetleri olan
hastaların vakit kaybetmeden doktora başvurmasında yarar vardır.

Behçet hastalığının seyri nasıldır?

Behçet hastalığı önceden kestirilemeyen ataklar ve iyilik dönemleri ile uzun süreli bir seyir izlemektedir.
Hastalığın belirtileri ve şiddeti kişiden kişiye değişebilir. Kimilerinde sadece deri, mukoza belirtileri ve hafif
eklem şikayetleri gözlenirken, kimilerinde göz, damar, mide barsak ve sinir sistemi belirtileri ön planda
olabilir. Genel olarak hastalığın şiddeti ileri yaşlarda azalma gösterir.

Gebelik hastalığın seyrini etkiler mi?

Behçet hastası gebe kalabilir. Behçet hastalığının gebelik üzerine veya gebeliğin Behçet hastalığı
üzerine çok belirgin bir etkisi yoktur. Kimi hastada şikayetler gebelikte azalırken kiminde de artış gösterir.
Ancak, hastaların çoğunda belirgin bir değişiklik olmaz.

Behçet hastalığının tanısı nasıl konulur?

Hastalığın kesin tanısını koyan bir laboratuvar belirteci bulunmamaktadır. Kişinin Behçet hastalığı olup
olmadığını ya da ileride gelişip gelişmeyeceğini gösteren herhangi bir kan testi yoktur. Bugün için tanı
klinik bulgularla konulmaktadır. Deri ve mukoza bulguları sıklıkla hastalığın ilk bulguları olarak karşımıza
çıkarlar. Bu nedenle hastalığın erken tanısında büyük önem taşırlar.

Paterji testi nedir? Ne işe yarar? Nasıl bakılır?

Deri paterji testi uygun iğne ucunun deriye batırılmasına derinin verdiği cevaptır. Hastalığın tanısında
yardımcı bir test olarak kullanılır. Ön kol iç yüzüne yüzeysel olarak uygulanır. Deriye 45 derecelik açıyla
iğne ucu batırılır. Paterji testi pozitif olanlarda bu alanda 24-48 saat sonra içi iltihaplı olabilen kızarık
sivilce benzeri bir oluşum meydana gelir. Genellikle aynı iğne ucu her iki kolda birden çok sayıda deri
alanına batırılır. Deri paterji testi hastalığa özgül olsa da her hastada saptanamayabilir. Ülkemizde
Behçet hastalarında testin pozitifliği yaklaşık %60-70 arasındadır. Deri paterji testi pozitifliği tek başına
Behçet hastalığı tanısı için yeterli değildir. Benzer şekilde testin negatif olması da o kişinin Behçet
hastası olmadığı anlamına gelmemektedir.

Behçet hastalığı nasıl tedavi edilir?

Hastalığın uzun süreli ve düzenli bir şekilde takip edilmesi gerekmektedir. Behçet hastalığının sistemik
bir hastalık olduğu ve çok sayıda organı etkileyebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle, hastalığa
yaklaşımda birçok bilim dalının (farklı uzmanlık alanlarından doktorların) işbirliği içinde çalışması
gerekmektedir. Hastaların tedavi ve takibinde deri ve zührevi hastalıkları, romatoloji ve göz hastalıkları
uzmanları başta olmak üzere çok sayıda doktorun uyum içinde çalışması büyük önem taşımaktadır.
Genel anlamda Behçet hastalığına ait tüm belirtileri tamamen ortadan kaldıran tek bir ilaç veya tedavi
bulunmamaktadır. Bu nedenle tedavi var olan belirtilerin özelliğine göre belirlenmektedir. Tedavide temel

amaç hastalığın özellikle erken ve aktif dönemindeki şiddetli olabilecek organ veya organların hasarını
engellemek ve belirtilerin verdiği rahatsızlığı gidermektir. Hastalığın tedavisinde çok sayıda ilaç
kullanılmaktadır. Bunların bir bölümü yerel bir bölümü ise sistemik olarak uygulanmaktadır. Ayrıca gerekli
durumlarda fizik tedavi ve cerrahi tedavilerde yapılabilmektedir. Yerel ilaçlar (gargara, krem vb.) deri ve
mukoza belirtilerinin hafifletilmesi, daha çabuk iyileşmesi ve verdiği rahatsızlığın giderilmesi anlamında
önemli ilaçlardır. Kolşisin deri, mukoza ve eklem tutulumlarında yararlı olabilen bir ilaçtır. Bunun dışında
gerekli olduğunda kortizonlu ilaçlar, bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kontrollü biçimde
kullanılabilmektedir. Ağız sağlığı aftların ve hastalığın yeni ataklarını engellemede önemli olabilir. Bu
nedenle hastaların ağız hijyenine büyük önem vermeleri ve düzenli olarak diş muayenelerini yaptırmaları
gereklidir. Diş çürüğü, diş eti iltihabı, vb. ağız hijyen bozukluğuna neden olabilecek tüm olumsuzluklar
mutlaka tedavi ettirilmelidir. Ayrıca ağızda aftı olan hastaların asitli, kabuklu, sert, acılı ya da tuzlu
yiyecekler gibi irrite edici ajanlar ve alkolik içeceklerden sakınması gerekir. Özellikle kabuklu gıdaların
yenmesi (çerez, fındık, fıstık, ayçiçeği, vb.) ağız içinde tahriş ve hafif de olsa yaralanmalara neden
olabileceğinden aftların oluşumunu başlatabilir, iyileşme sürelerini uzatabilir. Yukarda sayılan ve dikkat
edilmesi gereken birçok konunun dışında aşırı yorgunluk, stres, ateşli hastalık gibi durumlar hastalığa
neden olmamakla birlikte bazı kişilerde hastalığı arttırıcı rol oynayabilirler. Mümkün olduğunca Behçet
hastaları yorgunluk ve stresten kaçınmalı, enfeksiyonlardan kendilerini korumalıdırlar. İlaç seçiminde ve
tedavinin süresinde belirleyici olan tutulan organ veya organlar ve tutulumun şiddetidir. Bazen
şikayetlerin giderilebilmesi için çok sayıda ilacın birlikte kullanılması gerekebilir. Seçilecek tedavi şekli ve
uygulama yolu, tedavinin süresi, ilaçların dozu hekim tarafından düzenlenir. Hastalığın tedavi ve
takibinde hekimlerin bilgi, tecrübe ve işbirliği içinde çalışmaları ne kadar gerekliyse hastanın önerilen
tedaviye uyumu da o denli önemlidir

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)