Kilo İle İlgili Sağlık Problemleri

Yazar Melda Gizem Tavukçuoğlu • 12 Aralık 2022 • Yorumlar:

Aşırı Kiloluların Yaşamaya Daha Meyilli Olduğu Sağlık Problemleri Nelerdir?

Aşırı kilo ve obezite, yaygınlığı endişe verici biçimde artan küresel sorunlardır ve birçok sağlık sorunuyla ilişkilidir.
Literatürde "başarılı kilo kaybı", vücut ağırlığının en az %10'unu kasten ve gönüllü olarak kaybeden ve bir yıl boyunca koruyan kişi olarak tanımlanmaktadır.
Diyet araştırmalarının incelemeleri sonucu, diyet yapanların üçte biri ile üçte ikisi arasında bir kısmının kaybettiği kilolarını koruyamadığın ve fazlasıyla geri aldığını gösteriyor.
Çoğu obez insan, yaşam tarzına dayalı kilo kaybını uzun süre sürdürememektedir.
Bu nedenle kilo kaybının getirdiği sağlıklı sonuçlara ulaşabilen hasta sayısı, ulaşamayanlardan daha azdır.
Yiyecek ve yemek yemek genellikle çelişkili duygularla ilişkilendirilir.
Bir yanda sevinç ve neşe, diğer yanda korku ve suçluluk. Suçluluk, davranış değişikliğini teşvik ediyor gibi görünebilir, ancak çaresizlik duygularına ve kontrol kaybına da yol açabilir.
Verilmiş kilolarını geri alan bireylerde öz saygılarını kilo ve görünüş ile değerlendirme, kilo kontrolü konusunda umursamama ve siyah-beyaz tarzında düşünce biçimlerini bildirmektedir.
Bazı çalışmalara göre doğru kilo kaybı depresyon durumunun en az seviyede olması gibi psikolojik durumlarla da yakından ilişkili olduğu görülmüştür.
Bunların sonucunda kronik hastalıkların sıklığı da artmaktadır.
Obezite prevalansını etkileyen faktörler arasında genetik, yaş, cinsiyet, besin alımı ve yeme alışkanlıkları, yaşam tarzı alışkanlıkları, sosyoekonomik ve kültürel faktörler ve fiziksel aktivite yer almaktadır.
Sosyoekonomik gelişmenin yanı sıra çevresel ve davranışsal değişiklikler özellikle gelişmiş ülkelerde obezite prevalansını artıran önemli faktörlerdendir.

KİLO ALIMINA EN ÇOK HANGİ FAKTÖRLER ETKİ EDİYOR?

Beslenme: Aşırı yeme, obezite için yapılan araştırmalar sonucu öneminin büyük olduğu bir parametredir. Beslenme, pozitif enerji dengesinin korunmasında önemli bir rol oynar. Vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi (kcal) oluşturan besinlerin oranı önemlidir.
Yüksek yağlı bir diyet ile obezite arasında pozitif bir ilişki vardır. Aynı şekilde diyette yüksek oranda bulunan basit karbonhidratlar da fazla enerjiyi yağa dönüştürerek ve vücutta depolayarak kilo alımına neden olur.
Öğün atlama, hızlı yemek yeme, aşırı alkol tüketimi obezitenin ilerlemesine zemin hazırlar.

Çevre: Obezite gelişiminde genetiğin etkisi gösterilmiş olsa da, obezite prevalansının son zamanlarda artmasında çevresel faktörler önemli rol oynamıştır. Beslenme, fiziksel aktivite, sigara ve/veya alkol tüketimi obeziteyi etkileyen çevresel faktörler arasındadır.

Ailesel ve Etnik Faktörler: Aile ve Etnik Faktörler; besin seçimlerini, beslenme düzenini ve aktivite düzeylerini doğrudan etkileyerek obezitenin nedenleri arasında rol oynar.
Enerji alımı ve harcanmasında bireysel, ailesel ve toplumsal farklılıklar bulunmaktadır. Bu durumun altında genetik faktörlerin olabileceği gibi kültürel alışkanlıkların da beslenmede önemli faktörler olduğu bilinmektedir. Farklı etnik grupların toplam enerji alımı, öğün sıklığı ve gıda hazırlamada kullanılan bileşenlerdeki (baharatlar, yağlar vb.) farklılıklar bu durumu doğrulamaktadır.

Kimyasal Çevre: Kontrolsüz endüstriyel üretim nedeniyle hava, su ve toprak kimyasallarla kirlenmektedir. İnsanlar farkında olmadan bu kimyasallara maruz kalmaktadır. Kimyasalın ayrıca obezite ve tip 2 diyabete neden olduğu söylenmektedir.

Stres: Çeşitli stres türleri, özellikle duygusal stres, obeziteye neden olduğu bilinmektedir. Duygusal stresin depresyona neden olduğu bildirilmiş ve bu depresyon hastalarının önemli bir kısmında kilo artışı gözlemlenmiştir.
Bu depresyon türünün, özellikle kış aylarında güneş ışığının daha az olduğu kuzey ülkelerinde yaygın olduğu bilinmektedir. 2020 yılında Covid-19 virüsünün ortaya çıkmasıyla tüm dünya gibi aylarca dışarıdan ve fiziksel aktiviteden uzak kaldığımız aylar geçirdik. Bu durum insanlarda yoğun bir kilo ve stres artışına sebep oldu. Covid-19, stresin obeziteyi nasıl etkilediğine güzel bir örnek olmuştur.

KİLO ALIMI İLE BİRLİKTE ORTAYA ÇIKABİLECEK HASTALIKLAR NELER?

İnsülin direnci: İnsülin direnci, vücudun pankreas tarafından salgılanan insülin hormonunu yeterince üretmesine rağmen hücrelerin kullanamaması durumudur. İnsülin direnci olan bireylerin bilinçsiz beslenme alışkanlıkları kilo vermeyi zorlaştırır ve yönetilemez hale getirir. Bu nedenle insülin direnci olan kişilerde kilo kaybı alanında Uzman tarafından yönetilmelidir.

Tip 2 Diyabet (Şeker Hastalığı): Vücut mekanizmasının çok iyi bir biçimde çalışmasında glikoz dediğimiz kan şekeri önemli bir rol oynamaktadır.
Sağlıklı bir insanda normal kan şekeri düzeyi 70-100 mg/ dl’dir. Yemeği yedikten sonra ilk 1-2 saat içerisinde kan şekeri düzeyleri 140 mg/dl’yi aşmadan belirli bir miktara kadar artmakta ve 2 saat içinde normal seviyelere inmektedir. Bu değerler yükseldikçe hastalığın ve kilo kaybının kontrolü kaybettiği anlamına gelir. Yüksekliğinde ise “diyabet” dediğimiz şeker hastalığı ortaya çıkmaktadır. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması, kontrollü bir kilo verimi, düzenli fiziksel aktivite ve doğru bir eğitim eğitim ile diyabet görülme sıklığının %58 oranında azaldığı bilinmektedir.

Yüksek tansiyon (hipertansiyon): Yüksek tansiyon ve obezite arasında güçlü bir ilişki vardır. Obezite ayrıca gelecekte hipertansiyon gelişme riskinin bir göstergesidir. Kilo artışı ile kan basıncını yükselten nedenler de ortaya çıkar bu da yüksek tansiyona sebep olmaktadır.

Kalp Hastalıkları: Obezite kalp hastalıkları için bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Hem aşırı kilo hem de obezite, kalp hastalıkları sonucu ölüm riskinin artmasıyla ilişkilidir. Obezitenin önlenmesi ve tedavisi, kalp hastalıklarından korunmayı sağlamaktadır.

Kan Yağlarının Yükselmesi: Obezite ile ilişkili tipik bir lipid bozukluğu, yüksek trigliserit ve serbest yağ asidi düzeylerindeki artış ile birlikte düşük HDL’nin ortaya çıkmasıdır (iyi kolesterol). Bu bozukluklara genellikle normal veya hafif yüksek LDL (kötü kolesterol) seviyeleri eşlik eder. İlk hedeflenen durum LDL kolesterolü düşürmektir.

Metabolik Sendrom: Obezite, bozulmuş glukoz metabolizması, kolesterol durumu ve hipertansiyon gibi faktörlerin kombinasyonu 'metabolik sendrom' terimini oluşturur.

Safra Kesesi Hastalıkları: Özellikle insülin direnci olan obez hastalarda safra sıvısına salgılanan kolesterol düzeyi artar. Safra kesesi duvarlarında biriken kolesterol safra hareketlerini yavaşlatmaktadır. Obez hastalarda taş oluşumunu ve iltihabı artıran müsin adı verilen bir maddenin salgılanması artmaktadır. Tüm bu faktörlerin bir sonucu olarak, obez hastaların safra kesesinde taş gelişme olasılığı da artmaktadır.

Osteoartrit: Osteoartrit, ilerleyici ve geri dönüşü olmayan dejeneratif (yapıların bozulması ve normal işlevi yerine getirememesi durumu) eklem hastalığıdır. Toplumda sıklığı giderek artan obezite, hastalık gelişimi, hastalığın ilerlemesi ve tedaviye yanıt açısından osteoartrit için değiştirilebilir bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir.

Uyku Apnesi: Obezite (Şişmanlık), obstrüktif uyku apne sendromunun (OAS) gelişimi için önemli bir risk faktörüdür. BMI (beden kitle indeksi) arttıkça, OAS gelişme riski de artar. OAS, obez popülasyonlarda, genel popülasyona göre 30 kat daha yaygındır. Kilo aldıkça boynunuzdaki yumuşak doku miktarı da artmaktador. Bu, soluk borusu çapını daraltır ve soluk borusu çevresindeki kasların gerginliğini arttırmaktadır.

Karaciğer Yağlanması: Günümüzde zararlı ürünlerin tüketimi ve azalan fiziksel aktivite sebebi ile, insülin direnci, kalp hastalıkları ve karaciğer yağlanması gibi çeşitli hastalıklara yakalanma riski artmaktadır. Türkiye'de insanların dörtte birinde meydana gelebilen karaciğer yağlanması, karaciğerin fazla yağ üretmesi ve depolaması sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Astım: Son yıllarda dünya çapında obezite ve astım sıklığı artmıştır. Her iki hastalıktaki artış, obezitenin mekanik etkileri, iltihap durumları, oksidatif stres durumu, genetik ve epigenetik sebepler, yaşam tarzı ve çevresel durumlar gibi birkaç ortak mekanizma ile açıklanmaktadır.

Solunum Zorluğu (Dispne): Obezite solunum fonksiyonlarının çeşitli bozuklukları ile de ilişkilidir. Azalmış akciğer kapasitesi ile sonuçlanan solunum sistemi mekaniklerindeki olumsuzluklarda da ilişkilidir.

Mentruasyon Düzensizlikleri: Obezite kadınların adet döngülerini etkileyebilir. Obezite ve adet gecikmesi durumunda, bireyin polikistik over sendromu (PCOS) gibi bir durumu olduğunu gösterebilir.

Ruhsal Sorunlar: Bireylerde yeme davranışı içinde bulunduğu stres, kaygı, neşe, öfke gibi ruhsal durumlara göre değişkenlik gösterebilmektedir. Özellikle depresyon sürecinde, stres anlarında yemek yeme miktarında artış görülebilmektedir. Öz saygı bireyin kendisine verdiği değerle ilgilidir. Bireylerin kendilerine verdikleri değerler benlik saygısını etkileyebilir. İnsanların obez kişilere yönelik tutumları olumsuz duygular uyandırmaktadır ama düşük öz saygı da olumsuz beden imajına neden olabilmektedir. Düşük öz saygı, beden algısı ve depresyona durumunu etkileyen faktörlerin gözden geçirilmesi; ruhsal durumların ve beden algısının olumlu olarak düzeltilmesi ve öz saygının arttırılması için gereken tüm tedavilerin verilmesi gerekmektedir.

Kas-İskelet Problemleri: Obezite kas-iskelet sistemini etkilemekte ve çeşitli romatizmal hastalıkların görülme sıklığını ve şiddetini arttırmaktadır. Ayrıca, bu duruma eşlik eden obezite, romatizmal hastalık yönetiminde tedaviye beklenen yanıtı azaltabilmektedir.

PEKİ 1 AYDA DOĞRU KİLO VERME HIZI KAÇ KG OLMALIDIR?

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre; haftada 0,5-1 kg arasında kilo vermek en sağlıklı olanıdır. Bu, ayda 2 ila 4 kg verimine eşittir. Kilo vermenin en önemli yanı vücudumuzda yağ kaybı olması durumudur.
Kısa sürede ve hızla bir şekilde verilen kilolar yağ kaybı yerine su ve kas kaybına sebep olmaktadır. Hızlı kilo vermek değil, hayatınız boyunca uyguladığınız sürdürülebilir ve sağlıklı olan bir beslenme planı çok daha önemlidir.
Doğru bir kilo verme süreci vücutta %80 yağ kaybı %20 kas kaybı yaratırken hızlıca ve sağlıksız bir şekilde verilen kilolar ise vücutta %50 yağ kaybı %50 kas kaybı yaratmaktadır.
Genel olarak bu tür beslenme, yaşam biçimize ve sosyal aktivitelerinize göre size özel olarak hazırlanmalıdır. Yani kişiye özgü olmalıdır. Bu durumda vücut şekli korunabilmekte, süreklilik sağlanabilmekte, doğru bir şekilde kilo verilebilmekte ve daha sağlıklı bir yaşam biçimi mümkün olabilmektedir.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)