O Mutsuzluk Benim Mi?

Yazar Ebru ÖzerAile Danışmanı • 18 Nisan 2021 • Yorumlar:

İnsan dediğimiz basitçe hayvanlar alemi içinde yer alan primat takımına ait bir türdür. Fakat primatlarsan çok ilginç farklılıklarla ayrılır. Bütün hayvanlar yaşam alanlarına bedensel donanımları ve işlevleriyle uyum sağlarken insan bedeniyle örtüşen bir dünyadan yoksundur.pençesiz kürksüz doğada tek başına bırakılsa bakım vermeden birkaç saat bile var olamayan bu varlık bu kadar yıldır hayatını nasıl var edebilmiştir. Kültürü icat edecek kadar zengin bir zihinsel kapasite bunu başarmıştır.

Canlılığın devamı için peşine düşülmesi gereken içgüdüler insan davranışını anlamakta yavan kalır. Salt doymak için yemez mesela insan dediğin;sofra kurmak ister,sosyalleşmek ister sofrayı süsleme ister giyinmek sadece örtünmek için değildir süslenmek ister ,takıp takıştırmak ister, güzel kokular sürmek ister; çoğu kez üremek için sevişmez çiftleşmeyi sevişmeye evirmiştir.Sevişmek için arzu nesnesi arar. Estetiğe sanata meraklıdır.görkemlilik ve iktidar için gözünü karartır kan döker icabında aşk ve haz saplantıları için…

  Her an aklında olmasa da bilir bir gün öleceğini yaratılmış diğer canlılardan farkla öleceğinin idrakında olan tek varlıktır insan...En neşeli anları bile tuhaf korkuları ile tetikleyerek kendi kendini endişeli bir hale getirebilir. Şiir okur şarkı söylerkadeh tokuşturur dosttur bazen , bazende en vahşi hayvana taş çıkartacak kadar zalim…

  Nihai hedef mahlukattan çıkmaktı belki de 

İnsanın ruhsallığını anlamaya gelince açıklanabilir bir şey midir gerçekten?

İnsan hayat sever midir?

Belli ki güdülenme olarak ele aldığımızda yaşamak için güdülenmiştir.7 milyon yıla dönüp bakıldığında nasıl olduğu hala anlaşılmayan bir yeti sayesinde hayatta kalıp dünyada var olabildik. Diğer hayavanların evriminde doğal seleksiyon yasası işlerken insanda giderek artan beyin kapasitesi yaratıcı sembolik düşüncenin gelişimini desteklemiş. Yediğim yemekten zevk alayın diyen bir fil yokken insan yemekten haz duymayı ve türe özgü davranışın ötesine geçmeyi başarmıştır. İnsan kültürü doğayla arasında tampon bir mekanizması gibi işletir ve hayatta kalmayı becerir. Kültür üreten ürettiği kültürü tüketen tükettiğiyle kültürden etkilenen bir canlıdır.insanoğlu yaratıcı düşünce aracılığıyla kendinde geliştirdiği çok farklı donanımlarla zor koşullara kendini uyarlamış  yaşam alanını genişletebilmiştir.

  Hayatla baş edebilmenin bu yaratıcı yolu insanoğluna çevresini tamamen kendi lehine dönüştürme fırsatı tanımış içinde yaşadığı tüm koşulların kısıtlayıcılığından özerkleşmesi değişen durumlara muhteşem uyum sağlamasını mümkün kılmaktadır. Ontolojik olarak mutlak acizlikten yaratıcı düşünce yoluyla bu acizliği açma çabası onu tüm hayvanların tümünden ayıran temel farklılık olarak kaldı. İnsanı insan yapan içgüdülerin karşısındaki acizliğini kabul etmesi ve bu durumu yaratıcı bir şekilde aşmaya çabalamasıdır.

Narsistik örüntüler esas itibariyle işte bu acizlik ve yetersizlikten türer. Narsizm söz konusu olduğunda  özellikle vurgulamak gerekir ki  benliğin bizzat kendisine de olabilir. Dolayısıyla libidonun benliğe yönelik yatırım özsevgi özgüven ve kendinden memnuniyet olarak deneyimlenecektir. İçgüdüleri tatmine taşıyacak yeterlilik olmadığından güç ve yeterlik atfettiğimiz nesnelere yatırım yaparız. Benlikten ziyada nesneleri tercih etmemiz hep bu yüzdendir. Bir başka deyişle sevilen hayran olunan onun gibi olunmak istenilen hep başkasıdır. Dikkat edilirse bu narsistik sorun dışsal bir ötekinin müdahalesinden kaynaklanmaz. Daha ziyade ilişki dışı diyebileceğimiz ontolojik yetersizlikğin yansımasından kaynaklanır. İnsanın insanla olan ilişkisi bu yetersizliği hafifleten bir durum yaratırken olumsuz yaşantılar pekiştirip daha da derinleştirir. Narsizm insanın insani yetersizliğinden türeyen  bir örüntüdür.

  İnsanoğlunun bu içten gelen yetersizlik ve değersizliğikendine yönelik ağresyonukendinden ve varoluşundan duyduğu kronik olarak adlandırılabilecek bu durum yansıtıldığında neneye yönelik agresyona dönüşür. İçsel acizlikten dışsal nesneyi sorumlu tutmak kendi yetersizliğin örtbasını gerektirir. Bir yanadan kendi kendine yeterli olmak isteyen ego en temelde kendinden memnun değildir. İşte bu yüzden narsistik psikolpatolojide en belirgin haliyle çıkan yetersizlik değersizlik hislerinden kurtulmak için  büyüklenmeci bir tavır alınır. O yüzden dir ki narsizm yalnızca küçük bir azınlığın kendine özel bir meselesi değil insanın ortak sorunudur.  Bu tamel sorunu kendi bireyselliğimizle temas etme biçimimiz kişisel psikopatolaojimizi veya normalliğimizi belirler.

  İNSAN OLMAK HER ŞEYDEN EVVEL ESKİ MÜKEMMELLİK DURUMUNUN HASRETİNİ ÇEKMEKTİR. diyor Chasseguet-Smirgelşimdi burada çektiğimiz acıların  bir sürü sıkıntını kaygının ve nihayet ölümün kaybettiğimiz o tümgüçlülük halinin peşinden umutla bakmanın işimize geldiğini fark etsek ne olur du?

 İnsan bu hayalin peşinden koşup durmasına rağmen bu tümgüçlülüğün bir daha yakalamayacağını sezgisel olarak bilir. Tamlık eksikliksizlik tümgüçlülük  ve mutlak saadet bir fanteziden ibarettir. Kaybettik demek bir bakıma bizimdi yitirdik demektir.  Çünkü bu saltanatı kaybetmek hiç olmamasından daha az acı verir. 

 Hayat böylece büyülü nesnenin bitmek tükenmek bilmeyen nafile arayışına dönüşür. Birine ulaştığımızda diğerini kendisi doğurur. Gün olurda insan kendi mutsuzluğunun sebebini  bu dünyadaki mevcudiyet biçiminin kendisi olduğunu fark etse  gerçekleşmesi mümkün olmayan narsisistik mutluluk fantezisinden vazgeçebilirse belki de yepyeni bir kapı açılır mı ne dersiniz?

 O bizim kendi mutsuzluğumuz mu gerçekten!

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)