Ailedeki Sırların Hastalıklı İletimi

Yazar Elif Esra ErdilPsikolojik Danışman Ve Rehber • 18 Ağustos 2021 • Yorumlar:

Çocuklarımıza bildiklerimizden bahsetmek ve bilmediğimizi, bilemediğimizi söylemeyi bilmek onları önceki kuşaklardan gelen istenmeyen heyecanlardan korumak için en iyi yoldur.

Sırların büyük bölümü aşılamamış bir travmaya bağlıdır. Kişisel bir travma; yas, taciz tecavüz veya çocuk düşürme gibi olabildiği gibi toplumsal bir travma; doğal afet, terörist saldırı ya da savaş, göç gibi söz konusudur.

Ruhsal sistemimizi sindirim borumuza benzetirsek, yutulan besinler sindirmek için parçalanır ve bu parçalar yeni sentezler için temel maddeler gibi kullanılır. Aynı biçimde dünya deneyimlerimizi de sindirebilmek için onları parçalara indirgemeriz ve yeni deneyimlerimizle de bu eski tecrübeleri ilişkilendiririz. Çünkü yaşanılan bazı durumlar alışılmadık olaylardan oluşur. Ruhsal sindirimi de kolay olmayacaktır. Başımıza geldiğinde ise ona ruhsal bir karşılık vermek gerekir. Buna psikanalizde simgeleştirme kapasitesi denir. Bazen simgeleştirmek yani; yaşanılan olayların sözcüklere, tasarımlara dökülmesi zorlaşır. Organizma bir sahteliğin içine girer. Ruhsal olarak anlam bulunamaz. Şimdiki stratejisi ise yaşanılan zorlukları halının altına süpürmek gibi gözükecektir. 

Bu bahsedilen zor durumu saklamanın en iyi yöntemi ise gömme dolap, sandık gibi hızlı ve o an iyi hissettiren çareler olacaktır. Onaylanmayan ne varsa onu bir kenara koyuvermek sıkıntıya çare olur gibi gözükür.Doğal bir afet, savaş sahneleri, tecavüzler sözcüklerle simgeleştirilemeyecek bir dünya deneyimi olduğunda, imgelerle tutumlarla ve jestlerle simgeleştirilmiş olacaktır. Yavrusuna gülerek bakan bir anne birden gülmeyi keser, tv izlerken çocuğunu şefkatle tutan baba bir anda sertleşir. Sizce bunlar nedensiz midir? Tutum, mimik, davranış ve ses tonundaki böylesi ani değişimlerin belirli bir nedeni olsa gerek.  

Sır kökenli olaylar onları yaşamış olanlar için  “sözle anlatılmaz “ iken, aynı olaylar ikinci kuşak için  “adlandırılamaz “ hale gelir. 3. Kuşak için ise artık  “düşünülemez ” e dönüşür. Sırrın varlığı bile bilinemez. 3. Kuşak bu durumu çocukken ve yetişkin halinde, kendisine  “tuhaf ” gözüken duyumlar, davranışlar ve görüntüler hisseder ve bunları kendi ruhsal yaşamıyla ya da aile öyküsüyle açıklayamaz. 

Öğrenme sürecini ciddi etkileyecek, psikotik tavırlar, ciddi zeka yetersizlikleri veya çeşitli bağımlılık ya da suçluluk biçimlerine ise sonraki nesillerde görülebilecektir. Hatta üreme görevini bile engelleyebilir. Böylece bazı soylar görünür ki bu soylar neden bulunmaksızın yok olabilirler. 

PEKİ BU BİR KADER MİDİR?

Bu durum bir kader değildir. Eğer travma yaşamış bir ebeveyn çocuklarıyla birlikte olduğunda bu sırrın varlığından söz edebilirlerse, bu yaşanılan şeyin yalnızca onu ilgilendiren bir durum olduğunu düşünmeye davet ederse yukarıdaki durumlar ve hastalıkların riski hiç kuşkusuz azaltılmış olacaktır.  

Bir ergen psikoterapiye çıplak ayak fobisi yüzünden gelmişti. Çıplak ayak görmekten ve düşünmekten inanılmaz korkuyordu. Yapılan ebeveyn görüşmesinde 6 yaşındayken aynı evde oturan dede kendini asmıştı. Bu olay küçük kızdan saklanmıştı ama aileyi saran bu duygu yükünü çocuk hissetmişti. Bu yoğun duyguları duyduğu kelimelerin parçacıklarına bağlayarak bastırmaya çalıştı. Duyduğu kelimeler arasında asılmış kelimesinin harflerini henüz bu kelime sözcük dağarcığında olmadığı için içindeki 2 harfi iyi bildiği çıplak ayak sözcüğüne bağlamıştı. Bu küçük kız bütün kaygısını çıplak ayaklara odaklayarak büyümüştü. Terapide çözülmese bu sırlar ne mi olurdu? Çıplak ayak fobisi olan bir anne bebeğinin ayaklarına nasıl bakar nasıl yıkardı? Ona yürümeyi nasıl öğretirdi dersiniz? Böyle bir bebek beden imgesi bozuklukları ya da yürüyüş kusurları dahi gösterebilirdi. 

Bir kuşağın sırrından kaynaklanan sıkıntılar, söze dökülmeyen davranışlar içerdiğinde , çok küçük bir bebeği bile ona sunulan sağlıklı olmayan bakımla etkileyebilir. 

BİR ÇOCUK AİLE SIRRIYLA YÜZ YÜZE GELİNCE HANGİ TEPKİLERİ GÖSTERİR?

Çocuk anne babasında bazı belirtilerle karşılaştığında bunların kökenini sorgulayacaktır. Bilinmeyen topraklardaki bir kaşif gibi deneme ve yanılmalarla yoklayarak ilerler ve engellenemeyecek olanı anlamaya çalışır. Böylece çocuk, 4 olası psikolojik tutuma yönelebilir. 

  1. Öncelikle bu grup, anne babasını bunaltan ıstırabın sorumlusunu kendisi olarak görür. Bu durum sıklıkla küçük çocuklarda daha çok geçerlidir. Çocuk, yaşamının ilk yıllarında, aslında onu çevreleyen yetişkinlerin kaygılarının merkezi olmaya gönüllü gibidir. Sorun şudur ki kendini ebeveynlerinin ıstırabıyla suçlu hisseden çocuk bunu yatıştıramaz. Ve bu döngüye başkalarının da acısını yatıştırma yolu ile giderebileceği sanrısına düşerek devam eder. Bu insanlar sıklıkla kendilerini suçlayan eşlerle evlenirler. 

  2. Kendilerinden saklananın bilinmezliği içinde tutulan çocuklar en kötüsünü düşünürler. Ve bu  “en kötü” sonuç olarak onlar için sırrın açıklanmasından daha yıkıcı sonuçlar doğurur. Anne babalarının ondan sakladıkları korkunç ve utanç verici bir olaydan suçlu oldukları konusunda kendilerini ikna ederler. Bu çocukları diğer grup gibi suçluluk değil, ama anne babalarına olan güven kaybı yiyip bitirmiştir. Ve bu durumda, annebabalarının yetkilerinin bir bölümünü devrettikleri öğretmenler ve eğitimciler gibi yetişkinlere olan güvenlerini de kaybederler. 

  3. Bu çocuklar, sırrın varlığını yok sayan ve onlara durumun onların gördükleri, duydukları ya da sezdikleri gibi olmadığını söyleyen anne babalarla karşılaştıklarında kendi yeteneklerine olan güvenlerini kaybederler. Ve bu durum da çeşitli eğitim sorunlarına da yol açabilir. Daha sonra ise otoriteyi anne babalarından devralan her zaman haklı olduğunu düşündükleri için itaat eden , öyle ki köle gibi davranan yetişkinler haline gelebilirler. Aile sırlarının bir sonucu da böylece aşırı uyum sağlamadır. 

  4. Sonuçta sırlı bir ailede büyüyen çocuklar sıraları geldiğinde kendileri de yeni sırlar oluşturan yetişkinler haline gelirler. Kurbanı oldukları sırları bastıramadıkları için kontrol edebilecekleri başka sırlar yaratmaya çalışırlar. 

 

Bu tepkilerle karşılaşmamak adına anne babalar, çocuklarına  “her şeyi açıklamak için”  değil ama eğer acı çekiyorlarsa bunun onların suçu olmadığı konusunda ikna etmek için kendilerine acı veren sorunları onlarla konuşmalıdırlar. Ayrıca, anne babalar sorunlarından erken söz ederek kendileri de o konuyu ele alacakları sözcüklere yavaş yavaş alışırlar ve çocuk her şeyi anlamak için yeteri kadar büyüdüğünde sözcükler dudaklarına kolayca gelir. 

ÇOCUKLARA AİLENİN SIRLARINDAN NASIL SÖZ EDİLMELİDİR?

Yıllardır özenle korunan bir sırdan ebeveynler, çocuklarına söz etmeye karar verdiklerinde elbette söz konusu olan  “her şeyi söylemek ” değildir. 

Çocuklarıyla acı verici bir sırrı konuşacak anne babaların öncelikle bundan onların sorumlu olmadığı konusunda ısrarcı olmaları önemlidir. Ve pek tabi bunun için, ondan bugüne kadar saklanmış olan gerçeklik , ona bir  “sır” olarak değil, onunla konuşulması zor ama istediği bilgileri vermek için anne babasının hazır olduğu bir olgu gibi sunulmalıdır. Yetişkinin hakim olduğu bilgileri bir kerede vermek gerekmez , yalnızca ona sorgulama ve anlama özgürlüğüne sahip olduğunu açıklamak gerekir. 

Bir örnek verelim; babası tarafından erken yaşta cinsel anlamda kötü muameleye maruz kalan bir kadın çocuğuna bunu nasıl açıklamalıdır? 

 “Deden ve bizim hep beraber olduğumuz zamanlarda fark etmişsindir ki büyükbabanla benim aramda sıkıntılı bir durum var. Bazen birbirimize düşmanca bir şekilde baktığımızı fark ettin ve ikimiz arasında çoğu zaman gerginlik var. Gördüğün hayal değil, gerçek. Hislerinden emin olabilirsin. Ama bil ki bu durum seninle ilgili değil. Bu durumla senin hiçbir ilgin yok. Bu uzun zaman önce bizim, dedenle benim, atlattığımız sorunlarla ilgili. Ve durum sen doğmadan çok önce olduğu için bu durumun seninle ilgisi yok.” 

    Böylece, çocuk sonunda annesiyle dedesi arasında hissettiği ve anlayamadığı sorunların hayal gücünün ürünü olmadığına dair doğrulanmış olur. Bu ona hislerinden vazgeçmemesini, sezgilerinin güçlü olduğuna dair kanıt da vermiş olur. Bu açıklama bir süre yeterli olsa da daha sonrasında da ne tür bir  “sorun”un olduğuna dair sorular başlayacaktır. Buradaki açıklamada çocuğun bildiği yoldan giderek açıklamayı yapmak olacaktır. 

     “Okulda vücudunun sana ait olduğu ve senin hoşuna gitmezse yetişkinlerin sana dokunma hakkının olmadığını sana açıkladılar. Ama ben gençken, tüm bunları bize açıklamadılar. Bu yüzden başımıza ne geldiğini anlamamız ve kendimizi korumamız gerçekten zordu. Çocuk yeni bilgilere ulaşmak için yeni sorular sormadan önce bu yanıtı biraz düşünecektir. Ama annesiyle dedesinin arasında tam ne olarak neler geçtiğini sormaya devam edecektir. Burada önce çocuğuna ne öğrenmek istediği sorulmalıdır. Biz konuştuktan sonra bunlar üzerine düşünmeye devam mı ettin? Ne düşündün ne hayal ettin? Eğer çocuk dedesinin annesini küçükken okşadığını hayal ettiğini söylerse anne bunu doğrulayabilir ama daha fazlasını değil. Eğer çocuk dedesinin ne tarzda okşamalar yaptığını sorarsa yine çocuğun ne düşündüğünü ve tasarımladığını sormalı. Neler tasarımladıysa onları onaylamalıdır. Böyle bir durumda çocuğun hem kendine hem de anne babasına olan güveni pekişir. Öte yandan anne baba her söylediğinin arkasından  “dedenle ilgili bu yaşadıklarım benimle ilgili, sadece deden ve benim aramda. Bu olayla ilgili senin bir ilgin yok. sen başka birisin ben başka biriyim ” diyerek kendini çocuktan ayrıştırması da çocuğun annesinin acılarına emen ve annesini savunması gereken biri olmaktan önleyecektir. 

    Ama oldukça açıktır ki böyle bir tutumu benimsemek için, bir anne baba önce kendi üzerinde yoğun bir çalışma yapmalıdır. Yaşamış olduğu korkunç olaya alışması ve ayrıca ondan kolayca söz edebilmek için sözcükler bulmayı öğrenmesi gerekir. 

BİR SIRRIN KURBANI OLDUĞU HİSSEDİLDİĞİNDE NELER YAPILMALIDIR?

Bizden bir şeyler saklamıyormuş gibi gelen anıları bulmak için belleğimizi sorgulamamız gerekir. Bu çaba bir sırrı açığa çıkarmasa da en azından sırrın etkisi altında kişiliğimizde ortaya çıkan bozulmaların tarzın üzerine bizi bilgilendirir. Bu farkına varış temeldir. Çünkü daha sonra çocuklarımıza kendi sıkıntılarımızla zarar vermemizi engelleyecektir. 

Bu bakış açısına göre, her zaman bilinmelidir ki, önceki kuşaktan gelen acı bir sırrın olduğu ailelerde , çocuklar anne babalarının acılarını uyandırmaktan korktukları için bütün sorularını susturmakla bulurlar çareyi. Tersine , anne babaların çocuklarına bundan sorumlu olmadıklarını anlatarak , kişisel acılarını ortaya koydukları ailelerde ise çocukların akıllarına gelen soruları sormakta kendilerini daha özgür hissederler. 

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Elif Esra Erdil Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uzm. Kl. Psk.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)