• Ana Sayfa
  • Ayrılık Kaygısı ve Tedavi Yaklaşımları
Makaleler 25/03/2025

Ayrılık Kaygısı ve Tedavi Yaklaşımları

Uzm. Dr. Veli Kurt Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi
Uzm. Dr. Veli Kurt
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi

Kaygı, nedeni bilinmeyen korku ve endişe ile kendini gösteren bir durumdur. Korku, genellikle belirli tehlikelere karşı hissedilen, nedeni bilinen bir duygu olarak ele alınırken, kaygı bu durumdan farklıdır. Kaygı, nedeni belli olmayan, daha çok içsel bir süreçte hissedilen ve aynı zamanda gerçek tehlikeye karşı ortaya çıkan zihinsel ve somatik tepkilerle kendini gösteren bir kavramdır. Kaygı, kişinin hayatındaki işlevselliği ciddi şekilde etkileyebilecek bir düzeye kadar çıkabilen ağır bir süreçtir. Bu durumun yoğun ve sık yaşanması, kişinin bedensel belirtilerle karşılaşmasına yol açabilir. Kişinin zihnindeki temaların yanlış kodlanması, kaygının bir diğer sebebi olarak ortaya çıkmaktadır.

Bununla birlikte, ayrılık kaygısı bozukluğunun çocukluk çağında ortaya çıkması, bakım verenin ilk koruyucu figür olması ve bu figürün oluşturduğu güven ve bağlılık hissinin yokluğu, kaygıyı tetikleyebileceği gibi, bu durumun yetişkinlik döneminde de devam edebileceği yapılan çalışmalarda vurgulanmaktadır.

Ayrılık kaygısı, çocuklarda benimsediği kişiden kopamama, bağlandığı nesnelerden ayrılamama ve büyüme dönemine uygun olmayacak şekilde yoğun korku ve endişe haliyle kendini gösterir. Bu bozuklukta, birey evden veya bağlandığı kişilerden ayrılacağı zaman sürekli ve aşırı kaygı duyar. Bağlandığı kişilerin kaybolacağına veya onlara hastalık, ölüm gibi kötü olayların geleceğine dair endişeler taşımaktadır.

Bu açıdan çocuk ayrılık korkusu nedeniyle, okula, parka veya başka bir yere gitmek için dışarı çıkmaya ya da evden uzaklaşmaya karşı direnç gösterir. Evde veya başka ortamlarda tek başına kalmaktan ya da bağlandığı kişilerle olmamaktan dolayı sürekli aşırı korku duyar ya da bu durumdan kaçınma eğilimi gösterir. Tanımlanan bu ve benzeri belirtiler, kaygı, korku ve kaçınma hali sürekli bir biçimde devam eder. Klinik açıdan, bu durum belirgin bir sıkıntıya yol açar ve gündelik yaşamda işlevselliğin düşmesine sebep olmaktadır.

Bu bozukluk, geçmiş yıllarda sadece çocukluk çağına özgü bir durum olarak tanımlanıyordu. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar, bu durumun yetişkinlerde de benzer bulgularla ortaya çıkabileceğini göstermektedir. Yetişkinlerde iki türü bulunmaktadır. Birinci tür, çocukluk döneminde başlayan ve yetişkinliği etkileyebilen türdür; diğer tür ise onlu yaşlardan sonra ya da daha geç yaşlarda da ortaya çıkabilmektedir.

Bu bağlamda ayrılık kaygısı, 0-1 yaş döneminde bebeklerde görülen, normal gelişimsel bir dönemin özelliği olup, bakım verenden uzaklaşmaya karşı gösterilen tepki durumudur. Bu

durum, 1 yaşına yakın bir zamanda ortaya çıkmaya başlar ve yaklaşık iki buçuk yaşlarında sona erer. Eğer bu dönem sonrasında ayrılık kaygısı devam ediyorsa, bu durumun incelenmesi gereken bir konu olarak ele alınması gerekir. Üç yaş civarında korku ve kaygılar aşırı boyutlara ulaşmasa da, bu yoğunluk devam ettiğinde çocukta uyumsuzluklar artış göstermektedir. Erken dönemde yaşanan korkular ve endişeler, yetişkinlik döneminde kaçırılma korkusu, hırsızlık korkusu veya sevdiklerini kaybetme korkusu gibi farklı şekillerde kendini gösterebilmektedir.

Ayrılık kaygısına neden olabilecek durumlar arasında, doğumun zor geçmesi ve doğum esnasında meydana gelebilecek olumsuz durumlar, ilk kaygı yaşantısını tetikleyebilecek faktörler olarak değerlendirilebilir. Bu ilk kaygı ve devamında, bebeğin içgüdüsel olarak kurduğu ilk nesne ilişkisi, ilerleyen yaşantılarda ortaya çıkabilecek kaygıların başlıca nedeni olabilir.

Bu bozukluğun çocukluk döneminde ortaya çıkmasına neden olan risk faktörleri açısından, anne-baba yaklaşımı, aşırı koruyucu tutumlar, büyütme biçimi, çocuğa verilen eğitim yöntemleri, çocuğun bakım veren tarafından gereksinimlerinin karşılanıp karşılanmaması, çocuğun isteklerinin karşılanma tarzı ve tutarsız anne-baba profili, çocuğun kaygısını yoğunlaştıran nedenler olarak değerlendirilmektedir. Ergenlik döneminde ise ebeveyn tutumu, psikolojik ve fiziksel şiddet, aşırı tepkiler, aşırı korumacılık ve ebeveyn kaygısının yoğun olması, kaygı seviyesini artırabilecek faktörler arasında yer alabilir. Bu bağlamda, destek bulamayan çocuk kendisini güvende hissetmez. Sonuç olarak, güvenli bağlanma geliştiremeyen çocuklar, dünyayı tehlikelerle dolu ve her açıdan gelebilecek tehditlerle karşı karşıya bir yer olarak görür. Bu durum, çocuğun güvende olma, anlaşılma ve sakinleşme gibi temel gereksinimlerinin karşılanmasında olumsuz sonuçlara yol açabilir.

Ayrıca boşanma sonrasında çocuklar üzerinde gözlemlenen davranışlar ve tepkiler, ayrılma kaygısı bozukluğunun tetikleyici bir nedeni olarak ele alınmaktadır. Boşanmanın çocuğa söylenme şekli, velayet tartışmaları, ailenin parçalanmasıyla, çocuğun güvende hissettiği ortamda değişiklikler yaşanabileceği gözönünde bulundurulduğunda, çocuğun zihnindeki güvenli alan imgesi zarar görebilir ve bu durum travmaya dönüşebilir. Bu da ayrılma kaygısını tetikleyen bir faktör haline gelebilir. Ailenin parçalanması, hem çocuklarda hem de yetişkinlerde ayrılma kaygısı bozukluğunun tekrar etmesine neden olabilir.

Bu açıdan ayrılma kaygısı bozukluğu olan çocuklar ve yetişkinler için tedavi süreci, farklı kuramlar arasında benzerlikler ve farklılıklar gösterse de tedavi sürecinde ailenin rolü oldukça önemlidir.

Aile Terapisi ve aile psikoeğitimi, ayrılma kaygısı sürecinde etkili olduğu gözlemlenmiştir. Tedavi sürecinde bilişsel davranışçı yöntemlerin etkili olduğu, ayrıca oyun terapisi ve bireysel psikoterapi ile bireylerin desteklenmesi gerekli olabilir. Kaygı düzeyinin yoğun olması, çocuk ve yetişkinin günlük yaşamını fazlaca etkiliyor olması durumlarında her olgunun bireysel sürecinin gözönünde bulundurularak ilaç tedavisi verilmesi uygun olacaktır.

İlaç tedavisi her vakanın özelinde kısa süreli olabileceği gibi altı aya kadar da devam edilmesi gerekebilir.

Uzm. Dr. Veli Kurt

Bu makalenin DoktorTakvimi web sitesinde yayımlanması, yazarın açık izniyle yapılmaktadır. Web sitesindeki tüm içerikler, fikri ve sınai mülkiyet mevzuatı kapsamında uygun şekilde korunmaktadır.

DocPlanner Teknoloji A.Ş. web sitesi tıbbi tavsiye sunmaz. Bu sayfanın içeriği, metinler, grafikler, görseller ve diğer materyaller de dahil olmak üzere, yalnızca bilgilendirme amacıyla oluşturulmuştur ve tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavinin yerini almak amacı taşımaz. Herhangi bir sağlık sorununuzla ilgili şüpheniz varsa, bir uzmana danışınız.


www.doktortakvimi.com © 2025 - Doktor bul ve randevu al

Bu web sitesi çerezleri kullanıyor.
Tarayıcınızda çerezlerle ilgili ayarları düzenleyebilirsiniz.