Bireyselleşme Sürecinde Ebeveyn Tutumları

Yazar Emel AyÇocuk Psikiyatristi • 8 Aralık 2016 • Yorumlar:

 

Mahler’ e göre ayrışma;

Kendi ve diğerleri arasında farklılaşmaya izin vermek,

Bireyselleşme ise , ayrışmış benliğin kim ve ne olmasına izin olarak tanımlamıştır

Ayrışma ve bireyselleşme birbirini tamamlayan iki gelişim sürecidir. Ayrışma, çocuğun anneyle

ortak yaşamsal birleşme durumundan çıkmasını belirtir. Bireyleşme ise, çocuğun kendi ayırt edici

bireysel özelliklerini üstlenmesini sağlayan başarıları ifade eder. İnsan yavrusunda biyolojik

doğum ve psikolojik doğum çakışmaz.

Psikolojik Doğum, ayrı bir birey durumuna gelmek ,kendi kimliğini kazanmak olarak tanımlanır.

Bebeğin kendisini anne ile bir bütün olarak algılamasının ardından farklılığını hissetmeye

başlaması, ayrı bir varlık olduğuna ilişkin başlangıç bilgileri, daha sonradan tutarlı ve sağlam bir

kişilik geliştirmesinin temelidir.

Mahler ve Arkadaşları Normal Gelişimin Basamaklarını Şöyle Sıralamışlardır

Normal otistik dönem (yaşamın 1. ayı)

Simbiyotik dönem (2-5. aylar)

Ayrılma-bireyleşme dönemi

Ayrımlaşma alt dönemi (5-9. aylar)

Alıştırma alt dönemi (9-15. aylar)

a) Erken alıştırma alt dönemi

b) Esas alıştırma alt dönemi

Yeniden yaklaşma alt dönemi (15-24. aylar)

a) Yeniden yaklaşmanın başlangıcı

b) Yeniden yaklaşma krizi

c) Krizin bireysel çözümleri

Bireyliğin sağlamlaşması ve duygusal nesne sürekliliğinin başlangıcı (24-36. aylar ve ötesi)

NORMAL OTİSTİK DÖNEM

Yaşamın ilk bir ayıdır. Bu dönemin temel işlevi, doğum sonrası koşullarda organizmanın

homeostatik dengesini sağlamaktır. Kendi bedeni dışında bir şey algılamaz. Tamamen içgüdüsel

bir temelde yaşar.

NORMAL SİMBİYOTİK DÖNEM

( 2- 5. aylar)

Bu dönem ikinci aydan beşinci aya kadar sürer. “Ben” ile “ben-olmayan” henüz ayrımlaşmamıştır.

Çocuk zamanla “haz verici” ve “iyi” olanla, “acı verici” ve “kötü” olanı ayırt etmeye başlar. Doyum

ve haz verici yaşantının beden dışından geldiğinin fark edilmesiyle birlikte, otistik dönemden

simbiyotik döneme geçiş başlar.Annenin bakımı sayesinde dış dünyanın farkına varma giderek

artar. Bu dönemde bebeğin dikkati zaman zaman dış dünyaya yönelir, fakat daha çok anne ve

anne ile ilgili şeyler etrafında yoğunlaşır. Simbiyotik dönemin en önemli özelliği anne ile “ikili birim”

(dual unity) içinde duygusal bir bağ oluşturabilme yetisidir .

Bu durum, tüm insan ilişkilerine zemin hazırlayan yetidir. Doyurucu bir simbiyotik dönem, daha

sonra gelen ayrılma-bireyleşme döneminde anneden başarıyla ayrılabilmenin ön koşuludur.

Yeterli düzeydeki bir simbiyoz, bireyleşme adımlarının atılması ve dengeli bir “kimlik duygusu”nun

kazanılması için son derece önemlidir.

III. AYRILMA-BİREYLEŞME DÖNEMİ

Ayrımlaşma (differentiation) Altdönemi

Beşinci ve dokuzuncu aylar arasındaki dönemdir.

En önemli davranışsal görünümlerinden biri, yakın ve uzak çevrenin algı yolu ile taranmasıdır.

Annenin saçını, kulaklarını, burnunu çekme, kucaktayken arkaya doğru gerilip anneye bakma,

ayrıca annenin ötesinde de çevreyi izleme sık görülen davranışlardır. Çevreyi tarama davranışı

bebeğin kendi bedeniyle annenin bedenin ayırmasına yardımcı olur.

Altıncı ve yedinci aylarda annenin üzerinde bulunan cansız nesnelerin elle dokunma ve bakma

yoluyla araştırılması başlar.

Yedinci ve sekizinci aylarda kendisini anneden uzağa itme, ayaklarının dibinde oynamak üzere

annenin kucağından kalkarak yere inme gibi davranışlarla fizik ayrılma denemelerinin başladığı

görülür. Artık bebek tam bir bağımlılık içinde değildir. Kendi bedenini kullanarak aktif olarak haz

alır, ayrıca haz ve uyarılma için aktif olarak dış dünyaya yönelir. Bebek, annesinin yüzünü fark

edecek ve tanıyacak kadar bireyleştiğinde, diğer insanların yüzlerini de görsel ve dokunsal olarak

araştırmaya başlar, yabancılara tepki gösterir.

Simbiyotik dönemde anne ile iyi, sağlam bir ilişkisi olan bebekler çoğunlukla yabancıları

incelemekten hoşlanırlar.

Özetleyecek olursak; ayrılma-bireyleşmenin bu ilk döneminde, bebekler, bedensel anlamda ilk kez

ana kucağından uzaklaşmak üzere adım atarlar. Ancak bir yandan da mümkün olduğunca

annenin dizinin dibinde olmaya özen gösterirler.

Alıştırma Alt dönemi (9-15. aylar)

Dokuzuncu ve on beşinci aylar arasıdır. Erken alıştırma alt dönemi ve esas alıştırma alt dönemi

olmak üzere ikiye ayrılır. Erken alıştırma alt döneminde çocukta emekleme, taytay durma,

tırmanma, tutunarak yürümeye çalışma gibi anneden fiziksel olarak uzaklaşabilme yeteneğinin ilk

belirtileri gözlenir. Esas alıştırma alt döneminde ise, iki ayak üzerinde serbestçe yürüme

başlamıştır.

Ayrılma ve bireyliğinin farkına varma yönünde ilk adımların atılması için birbiriyle ilişkili en az üç

gelişme gereklidir:

1- Beden ayrımlaşması, özellikle sınır duygusunun oluşumu

2- Anne ile özel bağın kurulması

3- Anne ile yakınlık içinde özerk ego aygıtının olgunlaşması ve işlemesi

Alıştırma alt dönemi, annenin tutumuna bağlıdır. Bazı anneler alıştırma yapmayı, bağımsızlığı ve

özerk olmayı teşvik eder. Bazıları ise engeller. Bunlar yakın simbiyotik ilişkiyi sürdürmeyi yeğlerler

ya da çocuğu kapasitesinin üstünde olanı yapmaya zorlarlar. Eğer koşullar elverişli ise, yeni

duyusal yaşantılar tadına doyulmaz deneyimler haline gelir ve çocuğun ilerlemesini sağlarlar.

Yeniden Yaklaşma Alt dönemi

On beşinci ve yirmi dördüncü aylar arasıdır. Mahler ve arkadaşları (1975) elde ettikleri verilerden

yola çıkarak bu alt dönemi üç bölümde incelemeyi uygun görmüşlerdir:

1- Yeniden yaklaşmanın başlangıcı

2- Yeniden yaklaşma krizi

3- Krizin bireysel çözümleri (bunların sonucunda çocuğun kendisine özgü örüntüleri ve kişilik

özellikleri oluşur ve çocuk dördüncü alt öneme bunlarla girer).

On beşinci ay dolaylarında çocuğun anneye yaklaşımı artık, “nasıl olsa var” şeklinde olmaktan

çıkmıştır. İki ayak üstünde serbest hareket edebilmesi ve sembollerle düşünebilmenin başlaması

nedeniyle çocuk kendi ayrılığını iyice fark etmektedir. Yeni kazandığı becerileri ve deneyimlerini

anneyle paylaşma isteği, sevgi gereksinimi ve annenin nerede olduğu ile sürekli ilgilenme

belirgindir.

Bu alt dönemde çocuk cinsel farklılıkları da görmeye başlar, çocuk kendi bedeninin farkına varır.

Çocuk giderek bedenini kendi malı olarak görmeye başlar. Çocuk yavaş yavaş annesinin

isteklerinin her zaman kendisininkilerle çakışmadığını, sık sık annesi ile çelişkiye düştüğünü fark

eder.

Anneden ayrı olma duygusu acı verici olduğu için buna karşı koymak ister. Annenin yanında

kalma isteği ile ondan uzaklaşma zorlantısı ve anneyi memnun etme arzusu ile ona yönelmiş öfke

arasında kalır. Bu öfke, bir yandan anal dönemin özellikleri olan kıskançlık ve sahip olma isteği,

bir yandan da özellikle kızlarda anatomik, cinsel farklılıklara tepki nedeniyle ortaya çıkmaktadır.

Zaman zaman anneye karşı belirgin ambivalans ve hostilite gözlenir. Bu durum çocuğun anneye

bir yapışan, bir kaçıp giden tutumuyla belirli bir krize yol açar .

Aşırıya kaçtığında bu davranışlar birer tehlike işaretidir. Erken gelişim dönemlerinde göze çarpan

üç ana korku, bu alt dönemde bir araya toplanmıştır:

1. Nesnenin kaybedilmesi korkusu,

2. Nesnenin sevgisinin kaybedilmesi korkusu ve

3. Kastrasyon anksiyetesi.

Bu dönemde annenin geri çekilmemesi ya da çocuğun ambivalansına sert tepki göstermemesi,

duygusal olarak ulaşılabilir ve davranışlarında tutarlı olması, aynı zamanda çocuğu bağımsızlık

yönünde hatifçe zorlaması özellikle önemlidir. Bunun yanısıra annenin duygusal ulaşılabilirliği

kadar baba ile ilişki de önem kazanır.

Baba çok erken dönemlerden beri bir sevgi nesnesi olarak, anneden tamamen farklı bir

kategoride yer alır. Çocuk için baba daha çok dış gerçekler ve başarılı özerk işleve sahiptir.

Oysa anne bir kısıtlama ve engelleme ya da bir rahatlatma kaynağı olarak işlev görmektedir.

Çocuğun ambivalansı ve regresif eğilimleri özellikle anne ile ilişkilidir. Baba ise güçlü, anneden

ayrı, yardım eden bir yandaş gibi algılanır. Baba, anne çocuk ilişkisindeki ambivalansı yumuşar ve

özerk gelişimi teşvik ederek çocuğun regresif eğilimlerine karşı savaşmasını sağlar. Anne ile olan

ambivalan bağın çözülmesi ve birey olmanın başarılması için baba ile doyurucu bir ilişki çok

büyük önem taşır. Yeniden yaklaşma krizinin çözülmesi özsaygının (selfesteem), kendilik

sürekliliğinin (self-constancy) onaylanması ve gelişmesi bakımından da önemlidir.

D.Bireyliğin Sağlamlaşması ve Duygusal Nesne Sürekliliğinin Başlangıcı

Yirmi dördüncü ve otuz altıncı aylar arası ve ötesinde yer alan bu alt dönemin ayrılma-bireyleşme

açısından iki ana hedefi vardır:

1- Bazı yönlerden yaşam boyu sürecek özellikleri bulunan belli bir birey olma niteliğinin

kazanılması

2- Belirli bir dereceye kadar nesne sürekliliğinin kazanılması

Bu dönemde, üç yaş çocuğu ana okuluna gitmeye hazırdır. Sözel iletişim, hayal kurma, gerçeği

değerlendirme gibi karmaşık bilişsel işlevler ortaya çıkar.

Yineleyici hafif ya da ılımlı karşı koyuculuk (negativizm) bu dönemin özelliklerindendir ve kimlik

duygusunun gelişmesi için gerekli gibi görünmektedir.

Temel güven ortamı sağlanamadığı durumda yetişkinlikte kendi sınırlarını tam olarak bilemeyen

bir benlikle yaşamlarını sürdürür.

-Kendisine ait duygusal bir alan üretemez, Öznelleşemez,

-Kendini var etmek için hep başkasına bağımlı kalır.

-Kendi varlığını ya hep bir ötekine ‘göre’ ya da ötekine ‘rağmen’ kurar.

-Ötekileri, kendi başlarına farklı bireyler olarak görmek yerine, ya kendini mutlu eden bağımlı

tarzda ilişkileri olduğu ‘iyiler’, ya da kendini mutluluktan mahrum eden düşmanlar ya da ‘kötüler’

olarak görür.

-Ötekilerle ya sevgi, ya da nefret ilişkisi geliştirir

-Ayrışma ve bireyselleşmeyi başaramamış olanlar için güçlü bağlanmalar ve aidiyet duyguları

yaşamsal önemdedir.

-Bireyselleşememiş kişi, ancak bağımlı tarzda ilişkinin içinde var olabilir.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)