• Ana Sayfa
  • Çatışma Geliyorum Demez, Gelir! Peki, Hazır Mısın?
Makaleler 04/04/2025

Çatışma Geliyorum Demez, Gelir! Peki, Hazır Mısın?

Psk. Maide Sena Tüfekci Psikoloji
Psk. Maide Sena Tüfekci
Psikoloji

Çatışma sizce ne demek? Seslerinizi duyar gibiyim: “kötüdür, sonu kavgayla biter, ilişkiyi yıpratır, hiç olmamasını isterim, annem ve babamdır, haksızlıktır”.

İnsanın var oluşundan beri çatışma vardır ve var olacaktır. Bu yüzden çatışmanın işlevsel yönünü anlayabilmek kendimizi, bakış açımızı, ilişkilerimizi ve yeni oluşabilecek bağlantılarımızı olumlu yönde etkiler.

Çatışmak köken olarak iki kuvvetin sertçe birbirine çatması anlamına gelir. Bunlar nesne olabilir, kişi olabilir, düşünce olabilir veya duygu olabilir. İki kuvvetin birbirine çatması için bağlantı ve/veya temas gereklidir. Oluşan temas ve bağlantı sayesinde iki kuvvet yeni ve tek kuvvet oluşturabilme ihtimaline sahiptir. Birbirlerinin kuvvetleriyle birlikte kendilerine yeni bir kuvvet katabilirler. Ya da kuvvetlerini doğru bir şekilde aktaramadığı için kendi kuvvetlerinin oluşturduğu enerjiyi de kaybedebilirler. Bu yüzden kendi kuvvetinin farkında olabilmek, karşındaki kuvveti anlamaya çalışmak ve birlikte bir kuvvet oluşturduktan sonra ortaya çıkabilecek yeni kuvvetin enerjisini görebilmek önemlidir.

Bunu gelin bir örnek ile inceleyim.

Özlem ve Mert, sekiz yıllık birlikteliklerinde birbirlerini derinden sevmiş, güvenle bağlanmış bir çifttir. Özlem, Mert’in ona karşı her zaman dürüst, açık ve net olmasını çok değerli bulur, çünkü bu onun ilişkilerine güven duymasını sağlamaktadır. Mert ise, Özlem’in uyumlu yapısını çok beğenmiş, onun her koşulda elinden geleni yapmasından dolayı, Özlem’i “benimle olmak çok kolay” bir partner olarak görmüştür. Arkadaşlarına Özlem’i “ne isterse yapar, hiç sorun çıkarmaz” şeklinde tanıtmıştır.

Ancak son bir yıldır, ilişkilerindeki denge bozulmaya başlamıştır. Özlem, Mert’in arkadaşlarına daha çok vakit ayırmasından ve ona yeterince ilgi göstermemekten rahatsız olmuş, bu durum onun Mert’e ve ilişkinin geleceğine olan güvenini yavaşça kaybetmesine yol açmıştır. Mert ise Özlem’in, duygusal ihtiyaçlarını ifade etme biçiminden şüphe duymaya başlamış, “Sen o kadar uyumlusun ki, ne istediğini bile anlamıyorum. Seninle ilgili hiçbir şey bilmiyorum” diyerek, Özlem’in duygusal ifadelerinin belirsizliğinden yakındı.

İki farklı aile dinamiği, bu ilişkiyi şekillendiren temelleri oluşturuyordu. Mert, ailesiyle dürüst ve açık sözlü bir iletişim tarzı içinde büyümüştü. Onun için doğruyu söylemek, ilişkiyi daha sağlıklı ve güçlü kılacak bir şeydi; ailesi de ona, “doğruyu söyleyen kişi hep doğrudur” gibi mesajlarla onay veriyordu. Bu bakış açısı, Mert’in ilişkilerde de açık olmayı, duygusal ifadeyi doğal ve gerekli bir şey olarak görmesine yol açıyordu.

Özlem ise, farklı bir aile yapısına sahipti. Onun ailesi, uyumlu, sessiz ve her durumda elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan bir çocuk olarak sevmiş ve takdir etmiştir. Ailesi ona “sorun çıkarma, sessiz kal, uyum sağla” gibi mesajlarla büyütmüş ve bu da Özlem’in, başkalarının ihtiyaçlarını kendi duygusal ihtiyaçlarının önünde tutmasına yol açmıştır. Özlem, ailesinin onayını almak için genellikle sessiz kalan, her durumu kabullenen bir kişi olmuştur. Duygusal ihtiyaçlarını ifade etmek ve sınırlarını belirlemek, onun için zor bir durumdu.

Bu aile dinamikleri, Özlem ve Mert’in ilişkilerindeki çatışmanın temelinde duruyor. Mert, dürüstlüğü ve açık iletişimi her şeyin önünde tutarken, Özlem için bu tarz bir doğrudan duygusal ihmal gibi algılanıyor. Mert, Özlem’in ne istediğini anlamadığı için onunla daha da uzaklaşıyor, Özlem ise, Mert’in yaklaşımını daha fazla duygusal mesafe olarak hissediyor. Özlem’in ise duygusal ihtiyaçlarını ifade etmekte zorlanması, Mert’in de ona karşı duyduğu eksik anlamayı pekiştiriyor.

Bu durumda yaşanabilecek 2 senaryo aşağıdaki gibidir:

Senaryo 1

Özlem ve Mert, ilişkilerinin sonuna gelmişlerdir. Artık birbirlerini anlamadıkları gibi, duygu ve ihtiyaçlarını da göz ardı etmeye başlamışlardır. Bir gün, Özlem artık daha fazla dayanamayarak, uzun zamandır içinde biriken öfkeyle Mert’e hitap eder.
“Evlenirken seninle hayatı paylaşmak istedim, ama seninle paylaşılacak hiçbir şey kalmadı. Hep ‘tamam’ dedim, hep seni memnun etmeye çalıştım ama ne istedim, ne zaman gerçekten bir şey söyledim, hiç umursamadın. Benimle ilgili hiçbir şey bilmediğini, hiçbir konuda gerçekten fikir sahibi olmadığını görünce, artık seni tanımadığımı fark ettim. Her zaman hep senin istediklerin, hep senin önceliklerin, ama seninle olan bu ‘uyumlu’ haliyle aslında hiçbir şeyin anlamı yok. ‘Uyumlu’ olmam mı? Ne zaman gerçekten bir şeyler istesem, her şeyin karşısında durdun, beni göz ardı ettin. Kendi isteklerini savunmaya bile cesaretim yoktu, çünkü senin rahatına dokunmaktan korktum. Seninle evlenmek istediğimi bile hatırlamıyorum, sadece bana ‘tamam’ dedim. Ama sen hep kendi isteklerini ön plana çıkardın,” diye patlar Özlem, gözlerinde hiçbir duygusal belirti yoktur, sadece suçlama vardır.

Mert, bu suçlamalara karşılık verirken, kendini savunmaya geçer. “Evlenirken seninle ilgili hiçbir şey söylemedin, hep ‘tamam’ dedin. İsteklerin neydi, neye ihtiyacın vardı, sana soracak kadar bile ilgilenmedim. Hatta seni bile tanımadım. Ben neyi sevdiğini, neyi sevmediğini bile bilmiyorum. Her zaman ‘tamam’ diyen, sessiz kalan birisin. Şimdi seni suçluyor olman gerçekten ilginç. Bu ilişkinin hep ‘bana ne’ anlayışıyla yürümesini istedin. Benimle ilgilenmek yerine, sen hep kendi rahatıyla ilgilendin. Beni anlayacak kadar cesur olmadın,” der ve suçlamalarına devam eder.
Özlem, Mert’in bu savunmalarına yanıt verirken, daha da sertleşir. “Benimle ilgilenmedin, dediklerini yapmadın. Beni bir insan olarak hiç anlamadın, ben ne zaman bir şey istesem, hemen bir mazeret buldun. Ben sana ne söylediğimi hatırlamıyorum bile. Ne zaman bir şey istedim, ne zaman bir konuda ‘hayır’ dedim, hep yok saydın. İstediğim en küçük şey bile sana büyük bir yük gibiydi. Şimdi dönüp baktığımda, ilişkimizin sadece senin ihtiyacın olanı sana vermek üzerine kurulu olduğunu fark ettim. O yüzden sana tek bir şey söyleyeceğim: Benimle evlenmek istemediğini, beni gerçekten tanımadığını ve hep sadece ‘tamam’ dedikçe bu ilişkinin boş bir takıma dönüştüğünü kabul et,” der.

Mert, biraz daha suskunlaşarak “Ben zaten seni tanımadım. Hiçbir zaman buna ihtiyaç duymadım, çünkü her şey ‘tamam’ dedikçe hep yolunda gitti. Ama şimdi senin yüzünden her şey alt üst oldu,” diyerek ilişkiyi bitirir.

Özlem, içindeki öfkeyi tamamen boşaltmış, kararlı bir şekilde “Bitti. Benimle olmayı istemedin, ben de seni istemiyorum. Bu ilişkinin hiç başlangıcı yoktu, zaten hep birbirimize yabancıydık,” diyerek ilişkiyi sona erdirir.

Senaryo 2
Özlem ve Mert, son bir yıldır ilişkilerinde bazı sorunlarla karşılaşıyorlardır. Ancak bu sefer çatışmayı olgun bir şekilde ele almak için birbirlerine açık olurlar. Bir gün, Özlem, içindeki duyguları daha fazla bastıramaz ve Mert’e hitap eder.

“Bir süredir seni izliyorum ve artık hislerimi daha fazla içimde tutmak istemiyorum,” der Özlem, gözlerinde bir miktar hüzün ve kararlılık vardır. “Son zamanlarda seni daha fazla görmeye çalıştım ama seni kaybetmiş gibi hissediyorum. Her zaman senin için ‘tamam’ dedim, senin isteklerine uyum sağladım. Ama artık ne istediğimi, neye ihtiyacım olduğunu fark etmeye başladım. Benim de bir sesim, bir isteğim var. Bunu dile getirmediğim zaman, sana ben de gerçekten ben olduğum kişi olarak yaklaşamıyorum, her şey birbirine karışıyor ve sana karşı güvenim azalıyor.”
Mert, Özlem’in söylediklerine dikkatle kulak verir ve hemen savunmaya geçmeden, bir adım geri atar. “Sanırım sana yeterince dikkat etmedim. Hadi itiraf edeyim, her şey ‘tamam’ dediğinde sana daha fazla yüklenmeyi istemedim, seni zor durumda bırakmaktan korktum. Ama belki de seni tanımadım, doğru dürüst konuşmadım. Senin ne istediğini anlamadım, çünkü genellikle sessiz kaldın. Senin bu kadar çok ihtiyacın olduğunu görmek zor oldu, belki de gözümden kaçtı.”
Özlem, Mert’in yaklaşımını sakinlikle dinler ve derin bir nefes alır. “Bunu anlayabiliyorum, Mert. Ama benim sessiz olmam, duygularımın ve isteklerimin olmadığı anlamına gelmiyor. Kendimi hep senin ihtiyacını karşılamaya odaklandım, bir tür uyum sağlama hali içindeydim. Ama aslında seninle birlikte büyümek istiyorum, yalnızca seninle değil, kendimle de… Bunu daha önce dile getirmediğim için üzgünüm, fakat her zaman uyumlu olmak, gerçek hislerimi ve isteklerimi geriye itmek anlamına geliyordu.”

Mert, biraz sessiz kalır ve sonra gözlerinde bir farkındalık belirir. “Benim hatam, sana hep daha fazla sorular sormak yerine, ‘tamam’ diyerek geçiştirmemdi. Ama seni daha çok tanıdıkça, duygusal ihtiyaçlarının çok daha derin olduğunu fark ediyorum. Bunu açıkça konuşabilmemiz gerektiğini kabul ediyorum. Bazen, sana biraz daha alan tanımam gerektiğini düşündüm, ama belki de seni gerçekten anlama yolunda daha fazla adım atmam gerekiyordu.”

Özlem, biraz yumuşar ve Mert’e nazikçe gülümsedi. “Evet, birbirimize alan tanımamız gerekiyor. Ben de kendimi ifade etmede daha açık olmalıyım. Ama bunu yaparken birbirimize daha fazla güven duymamız ve cesur olmamız önemli. Hep birlikte gelişebilmek için birbirimizi daha çok anlamalıyız, seninle birlikte ama önce kendimizi bulmalıyız.”

Mert, içtenlikle başını sallar ve “Haklısın, Özlem. Birbirimizi anlamadıkça, doğruyu bulmamız zor. Ama bundan sonra seni daha çok dinlemeye ve isteklerine daha saygılı olmaya söz veriyorum,” der.

Özlem, hafifçe gülümser ve “Bu ilişkide bir başlangıç yapmamız gerektiğini hissediyorum, birlikte daha sağlam bir temele oturtabiliriz,” diyerek ilişkiye olan inancını yeniden hisseder.

Mert, Özlem’e dönerek, “Ve belki de ‘tamam’ demek yerine, her iki tarafın da ne istediğini birlikte konuşmalıyız. Zorlukların üstesinden birlikte gelmemiz gerektiğini biliyorum,” der.

Özlem, bir süre susar, sonra başını onaylar. “Evet, birlikte, el birliğiyle daha sağlıklı bir ilişki kurabiliriz. Ama bunu sadece söylemek değil, birbirimizi gerçekten dinleyerek yapmalıyız.”

İkisi de, artık birbirlerine olan güveni tekrar inşa etme sürecine girmişlerdir. Özlem ve Mert, önceki hatalarından ders çıkararak, iletişimlerini daha açık ve dürüst bir şekilde sürdürebilmek için adım atarlar. Birbirlerinin isteklerine, duygularına ve ihtiyaçlarına daha duyarlı olmak üzere karar verirler. İlişkileri, bu olgunlaşmış anlayışla yeni bir döneme girer.

Yukarıdaki örnekte bir çiftin yaşadığı nezaket ve dürüstlük çatışmasını görüyoruz. Bu çatışma, iki ayrı senaryo şeklinde sonlandı.

Çatışma, çoğu zaman bizim için olumsuz bir deneyim olarak görülse de, aslında hayatın bir parçası ve doğru şekilde ele alındığında önemli bir dönüşüm fırsatı sunar. Ancak örnekte de olduğu gibi, biz çatışma sırasında genellikle yargılayan, suçlayan ve kendimizi savunan bir benliğe dönüşüyoruz. Bu da çatışmaları, ilişkilerimizi ve karşıdaki kişiyi yıpratan bir hale getiriyor.

Psikolojide yapılan araştırmalar, çatışmaların sağlıklı bir şekilde yönetilmediğinde ilişkilerdeki olumsuz etkilerinin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. Gottman Institute tarafından yapılan bir araştırma, çiftlerin %65’inin, çatışmaların ardından çözüme ulaşmak yerine birbirlerine daha da uzaklaştıklarını belirtmiştir (Gottman & Silver, 1999). Bu tür çatışmalar genellikle iki kişinin birbirine karşı savunma mekanizmaları geliştirmesiyle sonuçlanır. Örneğin, bir tarafın sürekli suçlama ve yargılama yapması, diğer tarafın kendisini savunmaya geçmesine yol açar. Bu savunma hali, her iki tarafın da çözüm arayışından uzaklaşmasına ve duygusal olarak birbirlerinden uzaklaşmalarına neden olur.

Ancak çatışma yönetimi, bu olumsuz etkilerin tersine döndürülebilir. Çatışmaların etkili bir şekilde yönetildiğinde, ilişkilerdeki bağları güçlendirdiği, karşılıklı anlayışı ve empatiyi arttırdığı kanıtlanmıştır. Bradbury ve Karney (2004) tarafından yapılan bir çalışmada, çiftlerin sağlıklı çatışma yönetimi becerilerini geliştirdiklerinde, ilişkilerindeki güvenin arttığı ve tarafların daha derin bağlar kurdukları bulunmuştur. Ayrıca Markman ve ark. (2010) çiftler arasındaki çatışmaların, çözüm arayışı ve açık iletişimle ele alındığında, %85 oranında ilişkilerin daha güçlü hale geldiğini raporlamışlardır. Bu tür sağlıklı çatışma yönetimi, hem bireylerin duygusal zekâlarını geliştirmelerine hem de ilişkilerindeki anlayışı artırmalarına olanak sağlar.

Çatışmalar sırasında, yıkıcı bir benlik savunusu yerine, açık bir iletişim kurmak ve birlikte çözüm yolları üretmek, ilişkilerde dönüşüm yaratabilir. Kampf ve Gross (2016) tarafından yapılan bir çalışmada, çatışmaların çözülme sürecinde aktif dinleme ve empatik yaklaşımın ilişki doyumunu önemli ölçüde artırdığı gözlemlenmiştir. Gerçekten işlevsel bir çatışma yönetimi, yalnızca sorunları çözmekle kalmaz, aynı zamanda karşılıklı anlayışın ve güvenin inşa edilmesine olanak tanır. Çatışmalar bu şekilde, ilişkilere zarar vermek yerine, daha sağlıklı ve derin bağların kurulduğu bir fırsata dönüşür. Çatışma yönetimindeki bu değişim, her iki tarafın da duygusal zekâlarını geliştirmelerine, birbirlerinin ihtiyaçlarına duyarlı olmalarına ve sonunda daha tatmin edici bir ilişki sürdürmelerine katkı sağlar.

Bu makalenin DoktorTakvimi web sitesinde yayımlanması, yazarın açık izniyle yapılmaktadır. Web sitesindeki tüm içerikler, fikri ve sınai mülkiyet mevzuatı kapsamında uygun şekilde korunmaktadır.

DocPlanner Teknoloji A.Ş. web sitesi tıbbi tavsiye sunmaz. Bu sayfanın içeriği, metinler, grafikler, görseller ve diğer materyaller de dahil olmak üzere, yalnızca bilgilendirme amacıyla oluşturulmuştur ve tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavinin yerini almak amacı taşımaz. Herhangi bir sağlık sorununuzla ilgili şüpheniz varsa, bir uzmana danışınız.


www.doktortakvimi.com © 2025 - Doktor bul ve randevu al

Bu web sitesi çerezleri kullanıyor.
Tarayıcınızda çerezlerle ilgili ayarları düzenleyebilirsiniz.