Çocuklarda Anksiyete

Yazar Ebru Ağdere • 24 Aralık 2018 • Yorumlar:

Anksiyete (kaygı) toplumda giderek daha sık karşılaşılan bir sorun haline gelmektedir; fakat anksiyete bozukluğu için ‘destek almakta gecikme’ veya ‘korkuyla karıştırılma’ gibi sorunlar yaşanmaktadır. Kaygı ile korku arasında net bir çizgi vardır. Aralarındaki en önemli fark; korku, bilinçli olarak tanınan, belirli bir tehlike (genel olarak dış baskı veya tehlike) karşısında ortaya çıkan heyecansal bir tepkidir. Örneğin “Ben köpekten korkarım” ifadesindeki gibi korkunun kaynağını biliriz. Kaygı ise kişi tarafından bilinmeyen, belli olmayan, objesiz tehlikelere karşı verilen heyecansal bir tepkidir, bireyin kendi varlığı için gerekli olan değerlerin, tehdit edilmesi halinin yaşandığı doğal içsel bir durumdur.

Bu durum, çocuğun psikolojik-sosyal uyum ve işlevlerini bozacak yoğunlukta ve sürede ise anksiyete bozukluğu olabilir. İşlevselliği bozmayan kaygı, hastalık belirtisi değildir. Hatta belirli oranda hissedilen kaygı, kişinin işlevselliğini arttırabilir. Çünkü anksiyete tehlike durumlarında alarm görevi görür ve kişinin hissettiği tehlikeye karşı önlem almasını sağlar. Performans gösterilmesi beklenen durumlarda belirli düzeyde hissedilen kaygının da avantajlı ve yararlı olduğunu söylemek mümkündür.

Anksiyete Çocuklarda Nasıl Oluşur?

Çocukluk yılları insan hayatının en hızlı gelişim yıllarıdır. Bu yıllarda fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimin temelleri atılır. Çocuk çevresini tanımaya çevresindeki ilişkileri kendince anlamaya, olaylara karşı bakış açısı kazanmaya ve olayları yorumlamaya çalışır. Bu gelişim süreci içinde çocuğun içinde bulunduğu çevresel koşullara göre kaygı düzeyi de şekillenmeye başlar.  

Kaygı duygusu anne-babasının, öğretmenlerinin ve arkadaşlarının davranışlarına göre artar veya azalır. Teknolojinin hızla gelişmesi, bilimsel buluşlar, nüfus artışı ve ekonomik sıkıntılar gibi stresi arttıran çevresel faktörler insanların kaygı durumlarını da arttırmaktadır. Organizmanın refahını tehdit eden her durumun bir kaygı oluşturduğu varsayılır. Fiziksel zarar tehditleri, benlik değerine tehditler ve bir bireyin yapabileceğinden fazla performans gerektiren durumlar da kaygı meydana getirmektedir.

Anksiyete Neden Oluşur?

Her yaş grubuna ve her çocuğa göre anksiyetenin nedenleri farklı olabilir; fakat genel olarak yaşlara göre anksiyetenin kaynakları şöyle sıralanabilir: 

0-1 yaş için; ebeveynin yokluğu, gürültülü ortamlar, temel ihtiyaçlarının karşılanmaması, anneye aşırı bağımlı hale getirilmesi ve aniden memeden kesilmesi veya anne memesinden yoksun bırakılması kaygıya neden olabilir. 

1-3 yaş için; bir yabancıyla karşılaşma, bakımını sağlayan kişinin yokluğu kaygıya neden olabilir.

3-6 yaş için; karanlık, hayvanlar ve hayali yaratıklar, birden ortaya çıkan çevre değişiklikleri kaygıya neden olabilir. Bu dönem içinde, 3-4 yaşındaki erkek çocuklarda iğdiş edilme, kızlarda ise cinsel organının erkeklerden farklı olduğunun anlaşılması, aileye yeni bir kardeş gelmesi kaygıya neden olabilir. 

6-7 yaş için; yabancılar, gürültü ve yüksek ses, gök gürültüsü, kötü masal kahramanları, aileden ayrılma, gece yalnız kalma, okula başlama ve okula gitme, arkadaş edinememe ve arkadaşları tarafından istenmeme, başarılı olamama kaygıya neden olabilir. 

Bunların yanı sıra, çocukluk döneminde maruz kalınan aşırı reddedici, küçük düşürücü tutumlar, ergenlik döneminde diğer yetişkinlerin alaycı tutumları, ceza verirken ana-babaların cezaya eşlik eden itici davranışları, çocuğun fiziksel veya psikolojik baskı altında tutulması, çocuğun altını ıslatma ve cinsel oyunlarının tepkiyle karşılanması, aşırı koruyucu tutumlar, ana-babaların birbirine karşıt düşen istekleri, tutarsızlıkları, boşanmış ailelerde ana-baba arasında boşandıktan sonra bile devam eden çekişmeler, çocukta kaygının oluşmasına neden olabilmektedir. 

Anksiyete Bozukluğu Olan Çocuklarda Neler Görülür? 

Anksiyete bozukluğu olan çocuklarda ruhsal belirtiler genelde şöyle olmaktadır: Huzursuzluk, aşırı heyecan, endişe, düşünceleri toplamada güçlük, zihin durması hissi, denetim yitirme, çıldırma veya ölüm korkusu.   

Anksiyete bozukluğu yaşayan birçok çocuğun yaratıcılığı diğer çocuklara nazaran daha gelişmiş olmasına rağmen endişeyle başa çıkabilmek için yaratıcı planlar yapamazlar. Yaratıcı plan yapabilmiş olsalar bile çabuk pes ederler çünkü kendi duygularıyla baş edemezler ve sonucu hemen görmek isterler. Endişe duydukları durumlarda duygularını kontrol altına alıp bu hisleri aza indirgedikleri zaman bile kendilerini başarılı hissetmezler. 

Daha az ders çalışma, daha az arkadaşlarının olması nedeni ile arkadaş desteği gerektiğinde daha yalnız ve mutsuz olma, eğlenceli aktivitelerden kaçınma ( spor, müzik ya da resim gibi), ödevleri konusunda titiz ve çalışkan olsalar bile sınıfta kendilerini daha az ifade ettikleri bazen ise kaygıları nedeni ile sınavdan düşük not alma, ilerleyen yaşlarda bir kısmı kaygı sorununu aşmasına rağmen bir kısmında depresif sorunların, intihar, alkol ya da madde kullanım risklerinin arttığı saptanmıştır. 

Bedensel belirtileri ise şöyledir; kan basıncının ve kalp atışının artması, kas gerilmesi, ürperme, gözbebeklerinin büyümesi, derinin solması ya da kızarması, terleme, sık tuvalete gitme, öğürme, geğirme, kusma, boğazda düğümlenme, hava açlığı, sersemlik hissi, uyuşma ve karıncalanmalar, uyku bozukluğu. 

Tedavi ve Çözüm Yolları Nelerdir? 

Anksiyete tedavisindeki önemli nokta çocuğun hayatını ne kadar etkilediğidir. Sosyal geri çekilmenin yoğun olduğu, psikoterapiye yatkın olmayan çocuklarda ilaç tedavisi uygundur. Ancak öncelikli tercih edilen yaklaşım psikoterapidir. Çocuklardaki anksiyete bozukluklarının tedavisinde genel yaklaşım psikodinamik teori ve teknikle desteklenen bilişsel davranışçı terapilerdir. 

Bilişsel ve davranışçı terapide yüzleştirme (maruz bırakma), olasılık yönetimi (pekiştirme, söndürme ve benzeri yaklaşımlarla anksiyete öncesi ve sonrası olayların değiştirilmesi), gevşeme teknikleri, modelleme ve rol yapma gibi metodlar kullanılır. Özellikle travmatik bir olaya maruz kalan çocuklarda oyun terapileri ve çizim terapi teknikleri yararlı olur. Oyun temalarında korku ve kavrayışlar rahatlıkla saptanabilir. Oyunun çocuk tarafından yazılan ve oynanan farklı senaryoları, anksiyeteyi azaltmaya ve terapistin olayla ilgili diğer korku ve fantezileri saptamasına yardım eder. 

Anksiyete Bozukluğu Kendi Kendine Geçebilir Mi? 

Yaşama etkisi düşük şiddette ama uzun vadede olduğu için aileler genellikle bu yaşananları huy ya da mizaç olarak değerlendirip kaygının çözümü aramaz. Çocuklarda anksiyete belirtileri yetişkinlerde olduğu gibi açık bir şekilde görülmeyebilir. Çocuklarınızda görülen bazı anksiyete (kaygı bozukluğu) belirtileri yetişkinlerle benzer özellikte olabilir ama tam olarak ortaya konmuş değildir. Çocuklarda oluşacak anksiyete belirtileri zamanında teşhis edilip gerekli tedavi sürecine başlanmazsa onların hayatlarının devamında belirtiler kronikleşerek bir hastalık haline gelebilir. Bu nedenle kendi kendine geçmesini beklemek yerine çocuğun gelecekte daha sağlıklı tutum ve davranışlara sahip olması için zamanında bir uzmandan destek almak faydalı olacaktır. 

Anne Babanın Bu Süreçte Çocuğa Tutumu Nasıl Olmalıdır? 

Anne babaya çocuğun kaygısıyla baş etmede düşen görevler bebeklik döneminde başlamaktadır. Sağlıklı bir yeni doğmuş bebeğin anne dışındaki kişilere gitmek istememesi ve bunu ağlayarak belirtiyor olması doğum sonrası ilk kaygı belirtisidir. Bunun yaşanması çok normaldir. Bu ilk kaygılar açlık, emme, üzülme, fiziksel temas ve sarılma gibi bedensel ihtiyaçlara dayanır.  

Her bebeğin irite olma eşiği ve rahatlama zamanı farklıdır. Anne bununla başa çıkabilir ve bebeğini rahatlatabilirse bebeğin kaygı düzeyi de düşecektir. Çocukların yaşamlarının ilk yıllarında annenin ona duyarlı olması ve yardımcı olması onun için çok önemlidir. Bu dönemde çocuk hem anneden destek görmeyi hem de bağımsızlaşmayı ister. Çocuğun yaşadığı bu içsel çatışma çocukta kaygı uyandırır. 

Çocuk bir ihtiyacı olduğunda anneye ağlamak gibi sinyaller gönderir. Örneğin, çocuk acıktığında ağlar. Anne gelir ve onu besler. Bu sinyali alan anne çocuğa duyarlı bir şekilde yardım ettiğinde bu, çocuğun kaygısıyla başa çıkabilmesini kolaylaştırır. 

Annenin yardımıyla çocuk kendi duygusal ilişkilerini ve kendilik kavramını geliştirir. Bu onun bütün sosyal yaşamını etkiler. Makul zaman içinde ve duyarlı yardım geldiğinde bu ilişkiyi içselleştirir ve aynısını kendi sosyal yaşamına da taşır. Bu sayede çocuk kendisini değerli ve iyi bir bakımı hak eden kişi olarak görür. Kendine ve başkalarına güvenmeyi öğrenir. Yaşamının ilk yıllarında annesi tarafından kabul görmüş ve ihtiyaçları giderilmiş çocuk diğer insanların da ona değer vereceğine inanır. Böylece insanlarla güvene dayalı bir ilişki kurmayı öğrenir. Çocuğun kendine güveni ve sözel iletişimi gelişir. Tam tersi durumunda çocuk kendine ve başkalarına olan güvenini kaybeder. Agresif ve sinirli bir çocuk olur. Bu durumda çocuğun bakımını üstlenen kişi onu koruyan, rahatlatan kişi değil, kaygıya sebep olan kişi olur. 

Anksiyete bozuklukları çocukların benlik algısının düşmesine, içe kapanmalarına, arkadaş ortamından dışlanmalarına ve akademik başarılarının düşmesine neden olabilir. Böyle bir durumla karşılaşan ebeveynler zaman zaman ne yapacaklarını bilemeyip bazı hatalı tutumlar sergilemektedirler. Örneğin, çocuğu korktuğu obje veya duruma savunmasız bir şekilde maruz bırakma, cezalandırma, tehdit etme, kınama, dalga geçme vb. davranışlarda bulunurlar. Bunun yerine, çocuğunuzu gözlemleyin. Ondan yapamayacağı şeyler beklemeyin. Bu durum onun kaygısını arttırır. Yapamadığı durumlarda çocuğunuza destek olun, bir daha denemesi için onu teşvik edin. Başarılı olduğunda onu övün.  

Küçük çocuklarda anne ve babalarını ve onların sevgilerini kaybetmek onlarda kaygı uyandırabilir; çünkü bu dönemdeki çocukların bilişsel kapasiteleri kısıtlı olduğundan herhangi bir anlaşmazlık ve tartışma sonucunda bunu geneller ve bir daha onların kendisini de sevmeyeceğini düşünürler. 

Çocuğunuzu büyütürken onu kaygılı düşünceler, tutum ve davranışlarla değil, sevgi ve güven duygusu içinde yetiştirmeye çalışın. Kaygıyı artıracak anne-baba tutumları yerine hoş görülü ve tutarlı tutumlar sergilenmelidir. Unutmayın ki kaygı anne-babanın gözünden çocuğun vücuduna yapışan bir duygudur.  

Anne-babaların çocuklarına verdikleri güven duygusu ve çocuklarının özgüvenini sağlayıcı onurlandırmalar, anksiyete bozukluğu tedavisinde uzmanlara yardımcı olacaktır. Aynı şekilde çocuğun kaygısının okulda ki performansını da etkileyeceği göz önüne alındığında, tedavide aile-okul-uzman işbirliği gereklidir.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)