Gebelikte Beslenme

Sağlıklı bir gebelik ve sağlıklı bir bebek doğumu için dengeli beslenme şarttır. Gebelikte günlük kalori ihtiyacına 350 Kcal/ gün ilave edilir.

Her gebe günde ; 80g protein,

1,5g Kalsiyum

30-60g Demir.

A, B1, B2 ve C vitamini almalıdır.

Örneğin :

2 su bardağı süt veya 1 kase yoğurt veya 2 kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir.

1 porsiyon et veya balık veya karaciğer veya kuru fasulye, mercimek gibi kuru baklagiller veya 1 yumurta.

Meyveler; 2-3 elma, portakal içeren bir diyet gerekli ek kalori, protein ve demir ihtiyacını karşılar.

Gebelikte önemli olan fazla gıda almak değil, dengeli gıda almaktır. Üç öğün arasında ek öğünler alınarak enerji ihtiyacının düzenli karşılanması sağlanır.

Tüm gebelik boyunca alınması gereken ideal kilo 10-12 kg ‘dır.

Salam, sosis, sucuk gibi katkı maddesi içeren besinler mümkün olduğu kadar seyrek tüketilmelidir.

D vitamini besinlerde bulunmaz. Ancak güneş ışınlarının direk cilde yansıması ile sağlanır. Bu nedenle güneşlenmeye özen gösterilmelidir.

Gerekiyorsa iyotlu tuz kullanılmalıdır.

Kansızlığı önlemek için yemeklerle birlikte çay içilmemeli, kahve sayısı en fazla iki fincan ile sınırlanmalıdır. Kola ve hazır meyve suları içilmemelidir.

Doktora danışılmadan ilaç kullanılmamalıdır.

Yeterli ve düzenli beslenen gebelerde ek vitamin ve kalsiyuma ihtiyaç yoktur. Demir eksikliği anemi riski saptanır ise ( Hb <11g/dl ve MCV<80fl ) demir ilaçları alınabilir.

Nöral tüp defektleri için, gebelik planlayan (ya da diğer anlamda gebelikten korunmayan) herkesin en az 1 (bir) ay öncesinde olmak üzere 0.4 mg/gün ve riskli gruplara ise 4mg/gün folik asit tavsiye edilmesi ve ilk üç aylık dönem süresince kullanılması önerilmektedir. Ayrıca multivitaminler, demir, kalsiyum, magnezyum, flor ve çinko rutin olarak önerilmemektedir.

Üç öğün arasına ek porsiyonlar konulması, gerekli enerji ihtiyacının karşılanması için uygundur. Gebelikte dengeli beslenme yanında günlük 300 kkalorilik enerji alımını sağlamak için ara öğünler önerilmelidir. Gebelikte mahsurlu alışkanlıklar (sigara, alkol), hatırlatılmalı ve her vizitte ağırlık takibi yapılmalıdır. Her anne adayı için ilk prenatal vizitte uygun bir kilo artış hedefi belirlenmeli ve anne adaylarına beslenme ile fiziksel aktivite hakkında bilgi verilmelidir. Ağırlık artışı hedeflenenin dışında kalan gebeler, diyetleri ve aktivite paternleri konusunda incelenmeli ve hatta mümkünse bu inceleme bir beslenme uzmanı tarafından yapılarak gerekli iyileştirmeler sağlanmalıdır. Yapılacak iyileştirme hem sağlıklı bir gebelik sürecine katkıda bulunacak hem de postpartum obezitenin önlenmesini sağlayacaktır.

Diyette ort. 60g protein bulunmalı, normal günlük diyete gebelik için sadece 300 kcal eklenmelidir. Gebelikte kullanımlarının faydası gösterilemediğinden, rutin multivitamin, kalsiyum, magnezyum, flor ve çinko önerilmemelidir. Aşırı kilo kısıtlaması yapılmamalıdır (öneri:12-16 kg) (VKİ>26 olanlar:7-12kg)

Gebelikte Oruç
-Gebelerin oruç tutması sakıncalı mıdır?

-Oruç gebeyi nasıl etkiler?

-Anne karnındaki bebek oruçtan nasıl etkilenir?

Normalde insanlar açlığa uzun süre dayanılabilirken gebelikte bu süre üçte bir oranında daha kısadır. Nitekim dinimizde de gebelik ve emzirme dönemindeki kadınlar için oruç yükümlülüğü yumuşatılmıştır. Gebeler, hem kendileri hem de taşıdıkları bebekleri için daha fazla miktarda kalori, protein, mineral ve vitamine ihtiyaç duyarlar. Gebelikte vücutta şeker kullanımının artması sonucunda kan şeker düzeyleri düşer ve daha sık acıkılır. Şeker seviyesini sabit tutabilmek için sık ve küçük porsiyonlar halinde beslenilmesi gerekir. Halbuki oruç tutulması durumunda bu prensibe uymak zordur. Beslenmenin sürekli olmaması düşük kan şekeri seviyelerine, düşük şeker seviyesi ise yağ hücrelerinin yıkımına, bu da kanda keton cisimciklerinin artmasına neden olur. Keton cisimciklerinin kanda artmasının ve bebeğe geçmesinin nörolojik ve psikolojik yan etkileri ise çok iyi bilinmemekle birlikte, yıllar sonra bazı yan etkilerinin olabileceğinden söz edilmektedir.

Diğer yandan gebelikte vücudun sıvı ihtiyacı artar. Bu nedenle gebelikte sıvı alımının da arttırılması gereklidir. Sıvı alımındaki azalma veya sıvı kaybının artması (terleme, ishal...), annenin böbrek fonksiyonlarını, kan basıncını ve sonunda bebeğin içinde yüzdüğü amniyon sıvısını etkileyebilir. Bu nedenle oruç tutan anne adayının gebelikte yeterli kalori ve sıvıyı alamaması veya aldığı halde vücudun mevcut bazı hastalıkları nedeni ile bunları gün içine düzgün yayamaması durumunda genel bir halsizlik, yorgunluk, tansiyon düşmesi, baş dönmesi, sinirlilik, ağızda kuruluk, az idrara çıkma, kabızlık, ateş yükselmesi gibi yan etkiler ortaya çıkabilir. Sahur ve iftar saatlerinde gereğinden fazla besini depolama çabası da anne adayında hazımsızlık, kilo artışı gibi şikayetlere neden olabilir. Aç olarak (sahur yapmadan) oruca başlama isteği ise daha ağır yan etkilere yol açar. Az sıvı alımına cevap olarak terleme azalacağından, vücutta toksik maddelerin birikimi artar. Kapalı giysiler ile sıcakta dolaşmak, yorucu hareketler yapmak veya sıcak ortamlarda çalışmak da bu gibi yan etkileri ağırlaştırır.

Gebelikte oruç tutulması ile ilgili olarak yapılmış bilimsel çalışmalar kısıtlıdır. Genelde, sağlıklı bireylerde, gebelikteki açlık dönemlerinin dolayısı ile tutulan orucun anne ve bebeği üzerine olan etkileri çok önemli düzeyde değildir. Oruçta, bazı vitaminlerin ve eser maddelerin alımı daha az olabilmektedir. Bunların desteklenmesine özellikle dikkat edilmelidir. Gebeliğin ilk aylarındaki bulantı ve aşerme dönemlerinde orucun yaratacağı yan etkiler daha derin olabilir. İleri dönemlerde ise bebek hareketlerinde ve bazı fonksiyonlarda (kalp, solunum, hareket...) geçici yavaşlamaların, azalmaların görüldüğü bildirilmiştir. Oruç tutan annelerde stres hormonu daha yüksek bulunmuştur. Gebeliğin büyüme ve hızlı büyüme dönemlerinde oruç tutmuş olan annelerin biraz daha düşük ağırlıklı bebekler doğurdukları, ancak bunun istatistiksel bir anlamlılığının olmadığı bilinmektedir. Normalde bu tür bebekler %4 oranında görülürken, oruç tutan annelerin bebeklerinde bu oran %8’dir. Bir çalışmada gebeliğin son üç ayında tutulan orucun sezaryen oranını ve şeker hastalığını arttırdığı, yenidoğan bakım ihtiyacının arttığı (kuvöz gereksinimi) ifade edilmiş, ancak benzer diğer çalışmalarda bu yönde yan etkiler bildirilmemiştir.

Gebede şeker hastalığı kalp hastalığı veya hipertansiyon, böbrek, bağırsak, karaciğer veya mide hastalığı varsa oruç tutulmamalıdır. İshal ve kusma süreçlerinde de vücut toleransı azalacağından istenmeyen yan etkilerin ortaya çıkmaması için oruç tutulmamalıdır. Ülkemizde kendi hastalıklarından haberdar olan gebelerin oranı nispeten düşük olduğundan gebelik öncesinde gizli kalmış olan bu gibi durumlar, oruç tutan gebelerde hem annenin kendisi, hem de bebeği için sakınca yaratabilir. Bu nedenle, anne sağlığı iyi araştırılmadan tutulacak orucun tamamen zararsız olacağı ifade edilmemeli, gebeler bu yönde cesaretlendirilmemelidir. Gebelik sırasında inancı gereği oruç tutmak isteyen anne adayları mutlak surette kendilerini izleyen hekim ve sağlık personelinin denetiminde, diyet danışmanlığı da aldıktan sonra oruç tutmaya başlamalıdırlar. Mevcut önemli bir hastalığı bulunanlar oruç tutmamalıdırlar. Gündüz saatlerinde ve sıcak havalarda daha fazla dinlenmeli, terleme yoluyla sıvı kaybını azaltmalıdırlar. Yorucu egzersiz veya kapalı giysilerle sıcakta yürüyüş yapmamalıdırlar. İftarda hafif gıdalar almalı, sindirimi zor yemeklerden uzak durmalı, iftarın sonrasında bir veya iki öğün daha yemeli ve sahur yapmayı ihmal etmemelidirler.

Emzirme döneminde de sıvı ve besin alımının düzenli ve yeterli olması önemlidir. Gebelik için sayılan oruç tutmanın yan etkileri, emziren anneler için de geçerlidir. Bu dönemde oruç tutuluyorsa özellikle sıvı ve vitamin desteği ihmal edilmemelidir. Aksi durumda ek besin gereksinimi artacak bu da bebeğin emdiği süt miktarının azalmasına, sütün daha az salgılanmasına hatta erken kesilmesine neden olacaktır.


Oruçta sağlıklı beslenme ve riskler
Türkiye Diyetisyenler Derneği Genel Başkanı Diyetisyen Sacide Gümüşel
Ramazan ayında sağlıklı beslenmenin püf noktalarını, sahurda ve iftarda nelerin yenilip nelerin yenilmemesi gerektiğini SAĞLIĞIN SESİ okurları için yazdı:

”Ramazanda normal beslenme düzeni değişmektedir. Sağlıklı bir ramazan ayı geçirmenin temel koşulu, aldığımız besinlerin beşte ikisinin sahurda, beşte üçünün iftarda tüketilmesidir. Bir öğünde tüketilen yiyeceklerin ortalama 2 saate yayılarak alınması, metabolizmanın düzeninin bozulmasını önlemeye yardımcı olur.

Ramazanda öğün sayısını bire düşürmek, mide asit salgısını arttıracağı için sakıncalıdır. Sahura kalkmadan veya gece yatarken bir şeyler yiyerek oruç tutmak, 12-14 saati bulan uzun açlık süresini arttıracağı için halsizlik, baş ağrısı, baş dönmesi, yorgunluk, dalgınlık, unutkanlık, dikkat kaybı ve uykuya eğilime neden olur. İş verimi düşer. Yine uzun açlık süresi, mide asit salgısını arttırdığı için şişkinlik, hazımsızlık ve ekşime gibi sindirim sistemi problemlerine neden olabilir.

Ramazan sıcak yaz günlerine geldiği için; tuzlu yiyecekler, turşular, tuzlu ayran, tatlılar, ağır börekler ve susamayı arttıran yiyecekler sahurda yenilmemelidir.

Sahurda, emilimleri yavaş olan ve kan şekerini daha yavaş yükselten et, süt, peynir, yoğurt, yumurta ve bu besinlerden yapılan yemekler tüketilir ve tuz miktarlarına dikkat edilirse, gün boyu susama ve açlık hissi daha az duyulacaktır.

İftarda ise, kızartmalar, hamur işleri, acılı-baharatlı yemekler yerine sebze çorbaları, haşlama veya ızgarada pişirilmiş yemekler, bol salatalar tercih edilmelidir. İftarda, aç geçirilmiş uzun bir günün ardından, bütün besinlerin kısa sürede tüketilmesi sorunlara neden olacaktır.

Ramazanda Neden Kilo Alınır ?

Oruç metabolizmanın yavaşlamasına neden olmaktadır. Orucun hemen ardından besinlerin hızla tüketilmesi sağlık sorunlarının oluşmasına neden olacaktır. Bu nedenle, iftarda porsiyonlar arasında 20-25 dakikanın olması ve toplam yenilecek miktarın 2- 2.5 saate yayılarak tüketilmesi ramazanın sağlıklı geçmesine neden olur.

Çünkü, 12-14 saat boyunca metabolizmanın hızı yavaşlayacağı için kısa sürede besin tüketimi, önce kan şekerinin yükselmesine, sonra düşmesine neden olacaktır. Normal beslenme düzenindeki kadar besin tüketilse bile genellikle ramazanda kilo alımı bu nedenle olmaktadır.

İftar öğününü zamana yayarak yemek ve ardından hiç değilse 25-30 dakikalık bir yürüyüş, besinlerin sindirimine yardımcı olacak ve metabolizmanın düzene girmesini sağlayacaktır.

İftar sonrası baklava ve hamur işi tatlılar yerine sütlü, meyveli hafif tatlılar tercih edilmeli, sıvı ihtiyacını karşılamak için kompostolar, hoşaf ve meyve sularına sofrada yer verilmelidir.

Oruç Tutmak Kimler İçin Sakıncalıdır?

Hipertansiyonu, kalp-damar ve böbrek hastalıkları, diyabeti, ülser veya gastriti olanlar, psikolojik problemi olan ve ilaç kullanan hastalar için uzun süreli açlık olumsuz etkilere neden olabilir, oruç tutmak sakıncalar doğurabilir. Bu hastalıklar ilaç ve diyet tedavisi gerektirdiğinden doktor ve diyetisyen önerilerine dikkat edilmelidir.

Ramazanda, gebe ve emzikli kadınların, yaşlıların, ağır işte çalışanların da dikkatli olması ve oruç tutmanın sakıncalar doğurabileceği bilinmelidir.

Ramazanda Hangi Besinleri Tüketelim ?

Ramazanda 4 ana besin grubundan tüketmeye özen gösterilmeli, sahur ve iftarda bu besin gruplarını içeren besinlere yer verilmelidir. Sahurda ve iftarda, süt ve süt ürünleri, tahıllar, et-yumurta-kuru baklagiller, sebze ve meyvelerden oluşan, çeşitlilik içeren bir diyet, sağlıklı bir Ramazan ayı geçirilmesine yardımcı olacaktır.

Ramazanda Sıvı Gereksinmesi Ve Tüketimi

Yemeklerin sindiriminin kolaylaşması için yemek aralarında sıvı alınmalıdır. Toplumumuzda çay tüketimi yaygındır, çay veya kahve tüketimi yemekten 45 - 50 dakika sonra olmalıdır.
Diyabetik gebelerin beslenmesi
Hamileliğiniz öncesi veya sırasında yakalandığınız diyabet hastalığınızı, düzenli ve bilinçli beslenerek, sağlıklı bir şekilde geçirebilirsiniz. Tabii bunun için en önemlisi, doktorunuzla ve diyetisyeninizle birlikte karar vereceğiniz beslenme programınızı yaşam şekliniz haline dönüştürmeniz.

Beslenmede dikkat etmeniz gereken en önemli kural ara öğünlerinizi ihmal etmemenizdir. Temel prensip aç kalmamaktır. Ara öğünde tam buğday ekmeği + peynir veya yoğurt, veya kepekli grisini + tahıllı şekersiz bisküvi, veya yulaf gevreği ile birlikte süt alınabilir. Sadece meyva yenmesi doğru değildir. Böylece karbonhidrat ile birlikte protein de alınmış olur. Bu şekilde vücudunuzun insülin salgıları düzene girer. Ayrıca almanız gereken kilo da dengelenmiş olur.

Normal olarak, hamileliğinizin 24. haftasında yaptıracağınız 50 gramlık oral glukoz tolerans testinizden 1 saat sonra ölçülen kan şekeri değerleriniz 140 mg/dl’nin üzerinde çıkar ise hekiminiz gestasyonel diyabetten şüphelenecektir. Bu kez 100 gramlık oral glukoz tolerans testiniz yapılır. Eğer öngörülen değerlerin üzerinde rakamlarınız tespit edilirse, gestasyonel diyabet tanınız konmuş olur.

Hamileliğin diyabeti ağırlaştırıcı bir dönem olduğunu unutmamalısınız. Dolayısıyla en az 6 ay önceden hamileliğiniz için hazırlıklara başlamanızda fayda vardır. Ailede şeker öyküsü olanlar, daha önce iri bebek doğuranlar, gebelik öncesi şeker ölçümleri yüksek bulunmuş olanların 24. haftaya kadar beklemesine gerek yoktur ve bu testler daha önce de yapılabilir. Düzgün çıkmaları durumunda 24 haftada tekrarlanmaları yine de gereklidir.

Diyabete eğilim varsa veya hamilelik diyabeti gelişmişse kan şeker düzeyi takibiniz önemlidir. Şeker düzeyiniz dengesizleştiğinde fazla glukoz ve yağlar plasenta yolu ile bebeğinize geçer, bebeğiniz bu besinleri alarak şişmanlamaya başlar.

Hamilelikte açlık kan şekerinin normal düzeyi 60 ile 90mg/dl’dir. Bu nedenle laboratuvar normalleri ile gebelik normallerini karıştırılmamanızda fayda vardır.

Hamileliğiniz öncesi diyabet hastasıysanız, bu özel sürecinizde diyetinize özellikle dikkat etmelisiniz. Hamilelere verilen günlük kalori 2000kcal’ın altında olmamalıdır. Ancak bu miktar kişi ağırlığına ve gebelik haftasına göre değişkenlik gösterebilir.

Kesinlikle basit şeker içeren gıdaları beslenme programınızda bulundurmamalısınız. Bunlar kolalı içecekler, çikolata, pasta, kek, tatlı, şekerleme tarzı gıdalardır. Ayrıca vücutta şekere dönüşen, nişastadan zengin yiyecekleri de belirli ölçülerde ve nadir olarak tüketmelisiniz. Örneğin; patates, havuç, börek, pirinçli gıdalar bu tür gıda gruplarıdır. Meyveleri belli miktarda yemelisiniz, çünkü bunların içinde karbonhidrat bulunur. Porsiyon olarak gün içine bölerek tüketmeniz gerekir.

Öğün atlamanız, yetersiz karbonhidrat tüketiminiz, fazla salgılanan insülin miktarınız, yoğun bir şekilde egzersiz yapmanız veya ilk aylarınızda aşermeniz nedeni ile kusma ve bulantılarınızın olması hipogliseminizin gelişmesine neden olabilir. Hipogliseminiz geliştiğinde 5-6 adet kesmeşeker veya 1 çay bardağı meyve suyu tüketmeniz gerekir. Bu şekilde kan şekeriniz 15 dakika içerisinde normale döner. Ancak bu gibi alışkanlıklar devam ederse hipoglisemi riski süreklilik kazanır. Sabah kalktığınızda ekmek, leblebi, tuzlu bisküvi, grisini gibi yiyecekler ile güne başlayabilirsiniz.

Dengeli beslenmenizin temeli 5 ana besin grubunu günlük olarak tüketmenizdir.

Süt-yoğurt
Sebze-salata
Meyve
Et-tavuk-peynir-yumurta
Yağ grubu-zeytin-kuru yemişler

Her öğünde lifli gıda alımınız, beslenmenizde önemlidir. Esmer ekmek, bulgur, yeşil yapraklı sebzeler, meyveler posa açısından zengindir. Kuru incir ve kayısı gibi posalı karbonhidratlar besinlerinizin bağırsaklarınızdan emilimini yavaşlatarak kan şekerinizin düzenlenmesinde etkin rol oynarlar. Beslenmenizi 2,5-3 saat aralıklarla yapmanız, yağlı ve baharatlı yiyeceklerden uzak durmanız sindiriminize ve metabolizmanıza yardımcı olur.

Şeker hastalarının gebeliğinde tatlandırıcı olarak sakarin yerine aspartam kullanımı önerilir.

Gebelere ve gebelikte şeker hastalığı olanlara egzersiz, jimnastik, yürüyüş önerilir. Ancak aç karnına bu aktivitelerin yapılması şeker dengesini daha çok bozar. Bu nedenle ara öğünden 30 dakika, ana yemekten 60 dakika sonra egzersize başlanmalıdır. Kan şekeri düzeyi diyet ve egzersiz ile kontrol altına alınamıyorsa zaman kaybetmeden insüline başlanmalıdır.

1800 kalorilik diyabetik gebelik diyetine örnek

Sabah: 2 kibrit kutusu kadar peynir
1 adet yumurta
2 ince dilim ekmek
1/2 su bardağı süt

Kuşluk: 1 porsiyon meyva + 1/2 bardak süt

Öğle : 1 porsiyon çorba
2 köfte kadar et veya tavuk veya balık
1 porsiyon sebze yemeği
1/2 su bardağı yoğurt
2 dilim ekmek

İkindi: 2 porsiyon meyva + yarım bardak yoğurt

Akşam: 4 köfte kadar et veya tavuk veya balık
2 yemek kaşığı kadar makarna veya pilav
1 porsiyon sebze yemeği
2 dilim ekmek

Gece: 1 su bardağı süt + 1 porsiyon meyva

Glisemik indeksi yüksek gıdalar Glisemik indeksi düşük gıdalar

Beyaz un Kepekli un
Beyaz şeker Esmer şeker
Beyaz pirinç Kepekli pirinç
Makarna Kepekli makarna
Patates Baklagiller
Reçel Meyve
Gebelikte Vitamin ve Mineraller
Doktor Dergisi 2009
Doç. Dr. Okan Özkaya
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Isparta


Özet:

Sağlıklı ve düzenli beslenebilen tekil gebeliklerde, multivitamin – mineral kompleksi profilaksisine gerek yoktur. Hatta zararı olabilir. Ancak, folik asit mutlaka kullanılmalıdır. Folik asite gebelikten önce başlanmalı ve ilk 3 ay süresince kullanılmalıdır. Profilaktik demir kullanımı gerekli değildir. Hatta gastrointestinal sisteme olduğu gibi yan etkileri de olabilir. Ancak, anemi saptandığı zaman (Hb < 11 mg/dl, Hct < %30) tüm gebelere demir tedavi dozunda verilmelidir. Gebeliğin indüklediği hipertansiyon ve pre-eklampsi riskinin azaltılmasında halen vitamin-mineral kullanımının önemli olduğu kanıtlanamamıştır.

Gebelik anabolik bir durumdur. Gebelikte hem enerji ihtiyacında, hem de vitamin-mineral ihtiyacında artış vardır. Fetal kilo anne beslenmesi ile yakından ilişkili olup, özellikle son trimesterde annenin aldığı kilo ve beslenme durumu fetüsün doğum ağırlığında önemlidir. Yetersiz beslenme, mineral ve vitamin eksikliği kötü gebelik sonuçları ile ilişkilidir.

Gebelikte vitamin ve mineral yetersizliğinin en önemli nedenleri şunlardır;

Gebelikte yetersiz beslenme ve diyette yetersiz alım
İlaç, alkol ve madde bağımlılığı
Katı vejetaryenlik
Sigara kullanımı
Gebeliğe obezite veya düşük kilo ile başlanması gibi nedenlerdir.
Gebelikte beslenme, mineral ve vitamin alımından başka, maternal özelliklerin de gebeliğe etkisi vardır. Bu maternal özellikler arasında; sosyoekonomik durum, yaş, beslenme alışkanlığı, doğum sıklığı ve sayısı (parite), madde bağımlılığı, genel sağlık durumu bulunmaktadır. Gebelikte uygun beslenme ile; düşük doğum ağırlıklı (< 2500 g) fetüs oranlarını azaltmak, abortus ve preterm doğum oranlarını azaltmak, pre-eklampsi oranlarını azaltmak, demir eksikliği anemisini önlemek ve nöral tüp defekti (NTD) gibi bazı doğumsal anomalileri önlemek amaçlanmaktadır.

Her gebede aynı derecede kilo alımı amaçlanmamaktadır. Bunda belirleyici olan gebelik öncesi kilo durumudur. Bu durum Tablo 1’de gösterilmektedir.

Gebelikte vitamin-mineral eksikliği çok önemlidir. Çünkü birçok vitamin ve mineral eksikliği bazı genel ve spesifik hastalıklarla beraberdir. Bunlara örnek olarak; demir eksikliğinde anemi, folik asit eksikliğinde hematolojik ve konjenital bozukluklar, ciddi iyot eksikliğinde kretenizm ve mental retardasyon olması, magnezyum (Mg+2), selenyum (Se+2), bakır (Cu+2), kalsiyum (Ca+2) eksikliklerinde fetal gelişim bozuklukları ve pre-eklampsi riskinde artış verilebilir. Yine A vitamini eksikliğinde gece körlüğü, düşük doğum ağırlığı, IUGR, dekolman plasenta ve mental retardasyon gelişebilmektedir.

Gebelikte vitamin-mineral açısından kadınların desteklenmesi önemli olabilir. Çünkü geri kalmış ülkelerde halen 50 milyon kişi yetersiz demir alımına bağlı olarak anemiktir. Yine, tüm dünyada 1 milyon kadın ve çocukta vitamin A eksikliği vardır. Vitamin-mineral desteği özellikle geri kalmış ülkelerde önemlidir. Çünkü genel olarak bu ülkelerde hem yetersiz hayvansal gıda alımı, hem de yetersiz sebze-meyve alımı vardır. Bu nedenle UNICEF 1999 yılında, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde tüm gebelikte vitamin-mineral desteği verilmesi gerektiğini bildirmiştir. Bu vitamin-mineral kombinasyonunda; vitamin olarak A, B1, B2, B6, B12, C, D, E, folik asit bulunmalı iken, mineral olarak ise, selenyum, iyot, demir ve çinko olması gerektiğini bildirmiştir.

Gebelikte Mineraller

1. Gebelikte Demir Kullanımı

Gebelikte demir ihtiyacı artmaktadır. Bunun nedeni, 300 mg fetüse olan kayıp ve 500 mg annenin hemoglobini için demir kullanılmasıdır. Gebelikte demir ihtiyacı özellikle 2-3. trimesterde artmaktadır. Demir eksikliği durumunda; annede anemi, immünite bozukluğu (¯ lökosit granulasyonu) olabilirken, fetüste ise erken doğum riskinde artış ve düşük doğum ağırlığı olabilmektedir. Gebelikte demir profilaksisinde 30-60 mg/gün dozu yeterlidir. Ancak profilaktik demir kullanımının gerekli olduğunu gösteren halen kesin bir çalışma yoktur. UNICEF ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde mutlaka profilaktik kullanılması gerektiğini belirtmektedirler. Profilaktik demir kullanımı termde hemoglobinin < 10-10.5 g/dl olmasını engeller. Ancak, halen profilaktik demir kullanımının gerekli olduğunu gösteren yeterli kanıt yoktur. Aksine maternal yan etkileri gebeliği kötü olarak etkileyebilir. Ancak anemi saptanırsa (Hb < 11.0 g/dl) tedavi dozunda demir başlanmalıdır.

2. Gebelikte Kalsiyum ve Fosfor

Gebelikte Ca+2 ihtiyacı %33 oranında artmaktadır. Ancak gebelikte eksikliği nadir olarak görülmektedir. Çünkü gebelikte besinlerle yeteri kadar alınabilmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda, düşük Ca+2 oranları ile gebeliğe bağlı hipertansiyon ve pre-eklampsi risk artışı olabileceği belirtilmektedir. Ancak halen gebelikte profilaktik kullanımı tartışmalıdır. Çünkü literatürde, gebelikte profilaktik kalsiyum kullanımının pre-eklampsi sıklığını azalttığını ve hiç etkili olmadığını belirten çalışmalar vardır ve halen pre-eklampsi riskini azalttığı kanıtlanamamıştır.

Fosfor besinlerde fazla miktarda olduğu için gebelikte fosfor desteği gerekli değildir.

3. Gebelikte Çinko Kullanımı

Çinko protein sentezi ve nükleik asit yapımında önemli bir mineraldir. Gebelikte eksikliği olursa; pre-eklampsi, erken membran rüptürü ve IUGR olabilmektedir. Gebelikte profilaktik çinko kullanımı erken doğum oranını %15 oranında azaltmaktadır. Ancak halen profilaktik kullanımının gerekli olduğunu gösteren yeterli kanıt yoktur.

4. Gebelikte İyot Kullanımı

İyot eksikliğinin en önemli sonuçları, kretenizm, mental retardasyon, erken doğum eylemi ve fetal ölüm riskinde artıştır. Ayrıca fazla alınması durumunda da fetal guatr olabilmektedir. Günlük 150 µg dozda alınması yeterlidir. Gebelikte mutlaka iyot verilmelidir. Ancak bunun için ilaç preparatı kullanmaya gerek yoktur. Çünkü gerekli ihtiyaç iyotlu tuz ile sağlanabilir.

5. Gebelikte Magnezyum Kullanımı

Gebelik, aksi düşünülse de magnezyum eksikliğine neden değildir. Gebelikte magnezyum eksikliği pre-eklampsi ve erken doğum riskinde artış ile ilişkili olabilir. Ancak yapılan çalışmalarda gebelikte profilaktik Mg+2 kullanımının herhangi bir gebelik sonucunda iyileşme sağlamadığı gösterilmiştir. Bu nedenle gebelikte profilaktik kullanımı gerekli değildir.

6. Gebelikte Diğer Mineraller

Bunlar arasında, bakır, selenyum, krom, manganez, molbdenyum ve flor bulunmaktadır. Bunların normal şartlarda gebelikte eksiklikleri bildirilmemiştir. Ayrıca halen eksikliklerinin önemi de belli değildir. Bu nedenle gebelikte profilaktik kullanımları önerilmemektedir.

Gebelikte Vitaminler

1. Gebelikte Vitamin - A Kullanımı

Gebelikte A vitamini ihtiyacı %20 oranında artmaktadır. Gebelikte A vitamini eksikliği, gece körlüğü, mental retardasyon, IUGR, düşük doğum ağırlığı, immün sistem bozukluğu ve plasenta dekolmanı ile ilişkili bulunmuştur. WHO 1998 yılında yayınladığı bir bildiride A vitamini eksikliğinin olduğu endemik bölgelerde tüm gebelik ve laktasyonda profilaktik olarak A vitamini verilmesini önermiştir. Yine 1998 yılında Nepal ve Endonezya’da yapılan geniş katılımlı çalışmalarda, gebelikte profilaktik A vitamini verilmesi ile mental retardasyon ve anemi oranlarının azaldığı saptanmıştır. Ancak tüm bu verilere rağmen gebelikte profilaktik A vitamini kullanımının yararı tartışmalıdır. Ayrıca günlük 700 µg’dan fazla dozda alınmasının teratojen olabileceği unutulmamalıdır.

2. Gebelikte Vitamin - D Kullanımı

Gebelikte D vitamininin aktif metaboliti (1-25 OH2-D3) artarken, inaktif metaboliti (25 OH-D3) azalmaktadır. Gebelikte D vitamini eksikliği nadirdir. Gebelikte D vitamini eksikliğinde, neonatal tetani, fetal rikets ve bebekte anormal diş gelişimi gözlenebilmektedir. Ayrıca D vitamini yüksek dozda toksiktir. Yapılan önemli çalımlarda gebelikte profilaktik kullanımının gerekli olmadığı gösterilmiştir.

3. Gebelikte Vitamin - E Kullanımı

Gebelikte E vitamini seviyesinde düşüş yoktur. Gebelikte yetersiz E vitamini alımında, pre-eklampsi, düşük doğum ağırlığı ve plasenta dekolmanı riskinde artış olabilir. D vitamininden farklı olarak gebelikte E vitamini yüksek dozda toksik değildir. Ancak yapılan çalışmalarda, gebelikte profilaktik E vitamini verilmesinin pre-eklampsi ve düşük doğum ağırlığını azalttığı yönünde yeterli kanıt bulunamamıştır. Bu nedenle gebelikte profilaktik kullanımı önerilmemektedir.

4. Gebelikte Vitamin - K Kullanımı

Gebelikte K vitamini eksikliği son derece nadirdir. Gebelikte profilaktik kullanımı önerilmemektedir. Hatta gebelikte birçok pıhtılaşma faktörünün arttığı düşünülürse K vitamini kullanımı tromboz oluşumuna neden olması açısından tehlikeli bile olabilmektedir.

5. Gebelikte Vitamin - C Kullanımı

C vitamini bağdokusu ve kollajen yapımı ile antioksidan sistemde görev alan bir vitamindir. Gebelikte C vitamini seviyesi %50 oranında azalmaktadır. Bunun nedeni hem fetüse olan kayıp hem de gebeliğe bağlı hemodilüsyondur. Gebelikte C vitamini eksikliğinde pre-eklampsi, düşük doğum ağırlığı ve anemi saptanabilmektedir. Gebelikte yeterli alım diyetten sağlanabilir. Yapılan çalışmalarda gebelikte profilaktik C vitamini verilmesinin kötü gebelik sonuçlarını azalttığına dair herhangi bir kanıt yoktur. Hatta bazı çalışmalarda erken doğum eylemi riskini hafif derecede arttırdığı saptanmıştır.

6. Gebelikte B Vitaminler

Gebelikte tüm B vitamin bileşenleri azalmaktadır. Tiamin (B1 vitamini) ve Riboflavin (B2 vitamini)’in gebelikte eksiklikleri nadirdir. Bu nedenle de ekstra desteğe gerek yoktur.

Vitamin B6

Gebelikte tek başına B6 vitamini eksikliği nadir olup, genellikle diğer B vitaminler ile beraber eksikliği görülür. Gebelikte vitamin B6 eksikliğinde, pre-eklampsi, karbonhidrat intoleransı, hiperemezis gravidarum gibi gebelik bulantı kusmalarında artış, infantta nörolojik bozukluklar ve immün sistem bozuklukları izlenebilir. Gebelikte profilaktik kullanımın yararlı etkinliği saptanamamıştır. Aksine fazla kullanımda halsizlik ve yürüme bozukluğuna sebep olabilir.

Madde bağımlılığı, çoğul gebeliği, adolesan gebeliği olanlarda ve yetersiz beslenenlerde 2 mg/gün dozunda vitamin B6 verilmelidir.

Vitamin B12

Vitamin B12 eksikliğinde, megaloblastik anemi, fetal ölüm ve fetal nörolojik-davranış bozuklukları izlenebilir. Normalde gebelikte besinlerle yeterli alım sağlanabilir. Bu nedenle gebelikte profilaktik kullanım gerekli değil. Ancak, katı vejetaryenlerde, malabsorbsiyon bozukluğunda profilaktik kullanımı gerekmektedir.

7. Gebelikte Folik Asit Kullanımı

Gebelikte serum folik asit seviyesi azalmaktadır. Gebelikte folik asit eksikliğinde, megaloblastik anemi, düşük doğum ağırlığı ve fetal anomali oranları artmaktadır. Gebelikte kullanımının yararlı olduğunun kanıtlandığı tek vitamindir. Burada önemli olan nöral tüpün kapanma süreci olan döllenmeden sonraki ilk 3-4 hafta folik asitin mutlaka kullanılması gerekliliğidir. Folik asit 400 µg/gün dozunda gebelikten önce başlanmalı ve 1. trimester boyunca (ilk 3 ay) kullanılmalıdır. Önceki gebeliğinde nöral tüp defekti (NTD) olan bebek doğurma öyküsü olan kadınlarda folik asit dozu 4 mg/gün olmalıdır. Ancak maalesef ülkemizde gebelerin sadece % 4-5 kadarı folik asiti gebelikten önce başlamaktadırlar. Birçoğu ise hiç kullanmamaktadır. Bu nedenle gebe kalmayı düşünen tüm kadınların folik asitten zengin olan yeşil yapraklı besin tüketimine önem vermeleri gerekmektedir. Hatta daha önemlisi devlet politikası olarak günlük besinlere folik asit eklenerek (örneğin ekmeğe) kadınların folik asit almaları sağlanmalıdır. Bu şekilde bazı çalışmalarda 1/1000-4000 olarak verilen NTD riski çok daha az oranlara çekilebilecektir.

Gebeliğin İndüklediği Hipertansiyon ve Pre-eklampside Vitamin ve Mineraller

Pre-eklampside, lipid peroksidasyonunda ve serum homosistein düzeyinde artış varken, vitamin C düzeyinde azalma vardır. Yapılan çalışmalarda antioksidan tedavi ile pre-eklampsinin sıklığının azaltılabileceği belirtilmiştir. Bir çalışmada gebelikte profilaktik multivitamin kullanımı ile %45 oranında pre-eklampsi riskinin azaldığı bulunmuştur. Burada esas etkinin vitaminlerin sinerjistik etkisine bağlı olabileceği vurgulanmıştır. Ancak birçok çalışmada antioksidan olan E vitamini ve C vitamini kullanımının pre-eklampsi riskini azaltmadığı saptanmıştır. Bugün için pre-eklampsi riskinin azaltılmasında, herhangi bir vitamin – mineral kombinasyonunun kullanılması gerekliliği konusunda konsensüs sağlanamamıştır.

Gebelikte Profilaktik Multivitamin-Mineral Kullanımı Gerekli mi?

Literatürde önemli çalışmaların incelenip değerlendirildiği ve yayınlandığı Cochrane literatüründe 2006 ve 2009 yıllarında yapılan 2 önemli derlemede aşağıdaki sonuçlar bulunmuştur.

Bu iki çalışmada da, gebelikte multivitamin – mineral kompleksi kullanımı ile düşük doğum ağırlığı ve maternal aneminin anlamlı olarak azaltıldığı saptanmıştır. Yine aynı çalışmalarda, gebelikte demir + folik asit kullanımı ile de düşük doğum ağırlığı ve maternal aneminin anlamlı olarak azaldığı saptanmıştır. Bu çalışmalarda her iki grup karşılaştırıldığında (multivitamin – mineral kompleksi kullanan grup ile demir + folik asit kullanan grup) gruplar arasında gebelik sonuçları açısından anlamlı farklılık saptanmamıştır. Bunun nedeni multivitamin – mineral kompleksi kullanan grupta gebelik sonuçlarının iyi olmasına, içerikteki demir ve folik asitin etkili olmasıdır. Yani gebelere sadece demir ve folik asit verilerek de yararlı etki elde edilebilmektedir.

Sonuçlar

Sağlıklı ve düzenli beslenebilen tekil gebeliklerde, multivitamin – mineral kompleksi profilaksisine gerek yoktur. Hatta zararı olabilir.
Ancak, folik asit mutlaka kullanılmalıdır. Folik asite gebelikten önce başlanmalı ve ilk 3 ay süresince kullanılmalıdır.
Profilaktik demir kullanımı gerekli değildir. Hatta gastrointestinal sisteme olduğu gibi yan etkileri de olabilir. Ancak, anemi saptandığı zaman (Hb < 11 mg/dl, Hct < %30) tüm gebelere demir tedavi dozunda verilmelidir.
Gebeliğin indüklediği hipertansiyon ve pre-eklampsi riskinin azaltılmasında halen vitamin-mineral kullanımının önemli olduğu kanıtlanamamıştır.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

H. Necef Şahin Kadın Hastalıkları Ve Doğum Op. Dr.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)