Kilo Verme ve Hipnoz

Yazar Musa İbrahim Övgün • 11 Ocak 2019 • Yorumlar:

Yazıma şöyle başlayarak, “Yeme davranışı, hormonlar, nörotransmitterler gibi nöropsikolojik maddelerle beraber homeostazı sağlayan pek çok metabolik yolak ve hedonik sistemler aracılığıyla regüle edilmektedir.”, bu yazının okunmamasını garanti etmiş olacağımı bildiğim için böyle bir başlangıç yapmıyorum. Ama hala okuyorsanız bu yazıyı açlık tokluk dengesi hakkındaki bu akademik tanımı da okumuş oldunuz demektir.

Doğaya baktığımızda aşırı şişmanlık (obezite) ile karşılaşmayız, o canlıda fizyolojik bir problem olmadığı sürece. Yani obezite modern insanın sorunudur. Bu arada kısırlaştırdığımız evcil kedi ve köpeklerimizde de obezite görülür lakin o işte de biz insanların parmağı vardır. Obezite fiziksel bir durumdur. Eğer fizyolojik ya da hormonel bir sorun yoksa kişide nedeni de çok basittir: aşırı yeme ve az hareket etme. Yani alınan enerjiyle harcanan enerji arasındaki pozitif farktır. Fakat şöyle bir döngü söz konusudur: kişi çok yemekte, çok yedikçe kilo almakta ve hareketleri kısıtlanmakta ve hareketleri kısıtlandıkça da daha çok kilo almaktadır. Bu döngü iki noktada kırılmak zorundadır. Hareketi arttırmak ve daha da önemlisi yeme miktarını azalmak.

Aşırı yeme, Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu (TYB) olarak ancak 90 yılların sonda tanımlanmış ve DSM-5 deki yerini almıştır. Burada tanı kriterlerinden söz ederek yazıyı uzatmaya gerek yok lakin bilmemiz gereken önemli nokta şu: bir problem DSM de tanımlanmışsa o problem psikolojinin alanındadır. TYB’yi aslında günlük yaşamda biz tanıyoruz: duygusal açlık.

Durum böyle tanımlanınca sanırım anlaşılması daha kolay oldu şimdi. Fiziksel açlık tüm organizmalarda görülür ve giderme koşulları açıktır, besin almak ama yeteri kadar. Tam da bu noktada girer duyum ve duygu arasındaki fark. Duyum algıladığımızdır ve duyu organlarımızla fark ederiz duygu ise ruh halimizdir. Duyu ve duygu sadece yazılış olarak değil psikolojik yaşantılar olarak da birbirine çok yakındır. Bu nedenle duyum olan açlık ya da tokluk duygu alanına geçiverir biz fark etmeden. Buradaki geçiş çok çok kolaydır ve pek çok insan açlık dürtüsünü kontrol edemez hale gelir. Duyusal olan dürtü duygusal olan isteğe dönüşmüştür.

İlk etapta duygusal açlık ve fiziksel açlık kavramlarının farklarına bakmak uygun olacaktır. Duygusal açlık aniden ortaya çıkar, fiziksel açlık ise yavaş yavaş belirir. Duygusal açlıkta canınız çikolata, şeker, dondurma, pizza, cips gibi yiyecekleri çeker, ancak onları yerseniz doyduğunuzu hissedersiniz. Fiziksel açıkta ne yediğiniz önemli değildir, karnınızı doyurmak önemlidir ve bir süre bunun için de bekleyebilirsiniz. Duygusal açlıkta, doymuş olsanız bile yemeye devam edersiniz. Fiziksel açlıkta, doyduğunuzda yemeği bırakırsınız. Duygusal açlıkta canınız faydalı yiyeceklere karşı açlık hissetmez. Örneğin, yoğurt, süt, havuç vs. istemezsiniz, bunun yerine dondurma, çikolata gibi yiyecekler ararsınız. Ayrıca duygusal açlıkta yedikten sonra suçluluk duygularında artış olur.

Yapılan araştırmalar sonunca TYB’in, ya da duygusal açlığın ağırlıklı olarak anksiyete durumlarıyla ya da depresif duygu durumla çok yüksek ilişkili olduğu artık bilinmektedir.

TYB’nin psikoanalitik açıdan ele alınması 80’li yıllardan sonra olmuştur. Psikoanalitik görüşe göre yeme davranışı, bedeni kontrol altında tutmanın en eski ve ilkel yolu olarak kabul edilmektedir. Tıkınırcasına yemesi olan kişilerde dürtüsellik ve bağımlılık gibi kişilik özelliklerinin daha sık rastlandığına da dikkat çekilmiştir. Çocukluk çağında ve aile bireylerinde ortaya çıkan obezitenin, depresyonun, beden ve görünüme ilişkin olumsuz değerlendirmelere maruz kalmanın ve özgüven eksikliğinin duygusal açlığın oluşmasında önemli etmenler olduğunu saptamışlardır.

Bilişsel davranışçı görüşler, erken yaşlarda yaşanan olumsuz ya da travmatik deneyimlerin, bireyin kendisi hakkında olumsuz düşünceler üretmesine yol açtığını söylemektedir. Bireyin kendisi hakkındaki olumsuz inançları, kilosu, beden biçimi ya da yeme davranışıyla ilgili bir yorumda bulunulması durumunda kendini gösterebilir ve kişide olumsuz otomatik düşüncelerin (“başarısızım” gibi) ve bunlarla ilişkili duygusal yanıtların (sıkıntı hissetme gibi) oluşmasına neden olabilir. Yaşanan sıkıntı verici duygusal yanıtlar sonucunda yeme davranışı ile ilgili hem olumlu (“yemek yersem sıkıntım azalır” “yemek haz verir” gibi) hem de olumsuz düşünceler (“yemek yersem kilo alacağım” gibi) ortaya çıkabilir. Kişi, duygusal olarak sıkıntısının azalması amacıyla yemek yerse, bu davranışı sonrasında “kendimi durduramıyorum” şeklinde yemek yemenin kontrol edilemeyeceğine dair yeni düşünceler üretebilir. Tıkınırcasına yeme ile duygusal olarak rahatlama hisseden bireyde, bu davranış, tekrar etme eğilimi gösterir ve tıkınırcasına yeme davranışı alışkanlık haline gelebilir.

İşte artık kişi duygusal açlık çekmektedir. Böylelikle döngü başlar, duygularını bastırmak için kişi yer. Stres, gerginlik, yalnızlık hissi ve buna benzer pek çok kastrofik, negatif duyguyla başa çıkılması zor durumlarda, ‘duygusal boşluk’ yeme eyleminin verdiği haz ile doldurulmaya çalışılır. Üzülen, ağlayan bir çocuğa şeker çikolata verip susmasını sağlamak en kolay yöntemdir. Bu davranış, üzüldüğünde kendini teselli etme imkanını, “çocuğun kendisinin” keşfetmesini de engeller. Bu davranış kalıbı ile büyümüş bir yetişkinin de aynı yöntemi kullanması çok doğaldır. Lakin yeme eylemi bittiğinde kişi bu kez de pişmanlık duygusuyla baş etmek zorunda kalır.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)