Öfke, İnsan, Toplum

Yazar Hatice Alkan AkdağPsikiyatrist • 18 Kasım 2019 • Yorumlar:

Son yıllarda giderek artan bir şekilde evde, iş yerinde, okulda, trafikte, hastanede ve aslında hemen her yerde çok öfkeliyiz. Ve daha sık olarak da öfkelenmeye hazır bireyleriz. Yapı taşı olduğumuz toplumda gün geçtikçe korkutucu sonuçlarıyla yüzleştiğimiz, üzerinde ciddi düşünmemiz gereken, kontrol altına almak için yöntemler geliştirmek zorunda olduğumuz büyük bir öfke sorunuyla karşı karşıyayız. Öfkeliyiz çünkü sözel (sanal) iletişimin son hızda gerçekleştiği dünyada duygusal alanda iletişimsizlik yaşıyoruz, insani ilişkilerimiz kopuyor, duygu ve düşüncelerimizi ifade edecek alan bulamıyoruz. Engellenmeler, yoksunluklar arttıkça da içimizde biriken öfke kabarmaya devam ediyor. Bu nedenle öfkeyi anlamamız, nasıl kontrol edebileceğimiz sorusuna cevap bulmamız daha da büyük bir ihtiyaç haline geliyor.

  1. Öfke nedir?

Öfke, hepimizin içini daraltan, bedenimizin çalışmasını değiştiren, konuşmamızı hızlandıran, ses tonumuzu yükselten, tüm dikkatimizi bizi kışkırtan kişi veya kişilere yönelten bir duygudur. Aslında ruhsal yapılanmamız içerisinde olması gereken bir duygudur. İşlerin yolunda gitmediğine, bir sorunumuz olduğuna dair bir işarettir. Benlik saygımızın, değerlerimizin ya da değer verdiğimiz şeylerin tehlikede olduğunu gösteren kıymetli bir işaret. Ancak biz bu işareti görüp sorunu çözemiyorsak, gerekli önlemleri alamıyorsak bu kez de öfkenin kendisi bir sorun haline gelecektir. Artan şekilde içimizde hissetmeye başladığımız öfke duygusu olayları sakin şekilde değerlendirme yetimizi bozacak, dünyaya bakışımızı değiştirecek, çevremizdeki insanların kaygılarını görmemizi zorlaştıracak, sonuçta sadece öfke kaynağını ortadan kaldırmaya yönelik bedeli ne olursa olsun kontrolsüz bir davranış ortaya çıkaracaktır.

  1. Öfke yıkıcı bir davranışa nasıl dönüşüyor?

Anne babalarımızdan genlerle sadece fiziksel özelliklerimiz geçmez kişiliğimizin temel taşlarını da alırız. Bununla birlikte çocukluğumuzdan itibaren onların öfkelerini nasıl gösterdikleri, öfkeleriyle nasıl başa çıktıklarını da görür davranışlarını kendi davranışlarımız haline getiririz. Yetişkinlerin çocuklarına gösterdikleri duygular, davranışlar, çocukların duygusal yaşamlarının bir çerçevesini oluşturur. Öfkeyi nasıl yaşadığımız, öfkelendiğimizde ne yaptığımız, karşımızdakine nasıl aktardığımız, karşımızdakini bastırmak ya da alt etmek için öfkemizi nasıl kullanacağımız ebeveynlerden gelen mirasımızdır. Şahit olduğumuzda çocuk yüreğimizde bizi kahreden öfkeli tutumları bizler tarafından gözlemlendikçe, aynı tepkileri verecek kadar ruhumuza kazınmaktadır.

  1. Bu nedenler öfkeyi haklı kılar mı?

Elbette hayır. Ruhsal aygıtımız zamanla tün nedenselliklere rağmen biyolojik olduğu kadar psiko sosyal bir yapılanma içerisine girer. Toplumsal kurallarla karşılaştıkça, bir arada yaşama arzusu temelinde duygularımızı yönetme ve davranışlarımızı kontrol edebilme yeteneği kazanırız. Ve yetişkin bireyler olarak davranışlarımızın sorumluluğu bizdedir. Öfkemizi mazur göstermek yerine nedenleri üzerinde düşünebilirsek belki nasıl kurtulacağımız konusunda da bir çıkış bulabiliriz. Duygularımızı paylaşmayı, istek ve ihtiyaçlarımız net bir dille açıkça söylemeyi, söylediklerimizin ve yaptıklarımızın sorumlulukları üstlenmeyi ve dinlemeyi öğrenir isek öfkeyle olan birlikteliğimizde yol ayrımına gelebiliriz.

  1. Öfkemiz neden bu kadar hızla artıyor?

İnsanın fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını anlamada sıklıkla kullandığımız Maslow’un piramidinin tabanında yiyecek, su gibi fiziksel ihtiyaçlar, sonraki basamakta barınma, korunma gibi güvenlik ihtiyaçları yer alır. İlerleyen basamaklarda, aidiyet, sevgi, saygı, değer ve en üst noktada kendini gerçekleştirme vardır. Ülkemizde küçük bir grubun sahip olduğu kazanımlarla, çoğunluğun yaşamındaki gerçekler arasındaki uçurum gün geçtikçe derinleşmektedir. Son yıllarda artan mülteci kabulü kültürel olarak da ciddi farklılıkların oluşmasına neden olmaktadır. Elbette her beklentimiz, isteğimiz gerçekleşemez ama gördüklerimiz ile gerçeklerimiz (yaşadıklarımız) arasındaki çelişki bizi yoğun bir baskı altında bırakmakta. Hayatımızı idame ettirebilmek için verdiğimiz yaşam mücadelesi yetişkinler için iş stresi, çocuklar ve gençler için sürekli bir sınav ve başarılı olma zorunluluğu, hep bir yerlere yetişme kaygısı, ailemizle geçirebilmek için, dinlenebilmek ve keyif almak için daha az zaman, üzerine ekonomik güçlükler, işsizlik ya da işsiz kalma riski, emeği yetirebilme çabası olarak bizi hep tetikte tutuyor. Bütün faktörler hem tek tek hem de birliktelikleriyle öfkelenme eşiğinin düşmesine neden oluyor. Verilen tüm mücadeleye ve fedakarlıklara rağmen, iyi koşullarda yaşama, kabul görme ve onaylanma beklentisi gerçekleşmediğinde ‘hayır’ kelimesine bile tahammül kalmıyor. Kendi olumsuz gerçekliğini her gün yaşamakta olan kişi farklı düşünen, farklı yaşayan insanları kabullenme ve hoş görmekte zorlanıyor. Kendisinden farklı olanı tehdit olarak algılıyor ve öfkenin hedefi haline getiriyor. Birey, temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayamadığında kendini güvensiz, çaresiz ve değersiz hissederek yıkıcı bir öfke ile gücünü gösterme yoluna gidiyor. 

 

  1. Öfkeyle nasıl başa çıkacağız?

  • Öfkenin başlangıç aşamasında henüz yükselmekte iken bedensel sinyalleri fark ettiğimizde ortamdan uzaklaşmak ve zihnimizi farklı bir konuya kanalize etmeliyiz.

  • Başkalarını kontrol etmeye çalışmamalıyız. İnsanlar ve dünya bizim kontrol edemeyeceğimiz kadar sınırları belirsiz geniş bir evrendir.

  • Farklılıklarımızı kabul edeceğiz. Her insanın kendi görüşüne sahip olma, farkı düşünme ve davranma hakkı vardır. Kendimize tanıdığımız bu hakkı karşımızdaki kişi ya da topluluğa da tanımakla mükellefiz.

  • Nezaketli olmalıyız. Kullandığımız kelimelerin bizim için de birer yatıştırıcı olduğunu hatırlayalım. ‘

  • Konuşma dilimizde ‘Ben’ ile başlayan cümleler kurmamız hem konuşmanın akışında karşımızdakini suçlayıcı bir kelime ağzımızdan çıkmasına engel olur hem de bizde ortaya çıkan duygunun anlaşılmasını sağlar. ‘Beni sinirlendiriyorsun’ yerine ‘Bu durum/ bu davranış beni öfkelendiriyor’   demeyi tercih edin. Öfke bize ait bir duygudur, sorumluluğu kendimiz almalıyız.

  • Kendimize zaman ayırmalıyız, iş stresi, ekonomik sıkıntılar, ailevi sorunlar nedeniyle ruhsal yıpranmamızın önüne geçmeliyiz. Hepimizin nefes alanlarına ihtiyacı vardır. Hayatta keyif aldığımız, enerjimizi atabildiğimiz spora, hobilerimize, dostlarımıza yer açmalıyız. Biriktirdiğimiz olumsuzlarımızın nötrlenmesine izin vermeliyiz.

  • Tüm bunlara rağmen öfke kontrolümüzün yeterli olmadığına dair işaretler alıyorsak mutlaka bir ruh sağlığı profesyonelinden yardım almalıyız.


 

  1. Öfke karşısında ne yapacağız?

 

  • Sakin ve nezaketli olmalıyız. Zor şartlar altında dahi nazik konuşan ve davranan birine gösterilen öfke azalacak bizim de karşımızdakine öfkeli tonda yanıt vermek durumumuz ortadan kalkacaktır.

  • Karşımızdaki kişi öfkesi nedeniyle ne söylediğinin, ne yaptığının farkında olamayacak kadar kontrolü kaybetmiş ise kendimizi bu kişiden ya da sorundan uzak tutabilmek ilk adımımız olmalıdır. Mümkünse derhal uzaklaşın. Sizi korkaklıkla ya da kaçmakla suçlar ise bu ortamda daha fazla kalmanızın çözüme bir faydası olmayacağını sakinleştiğinde tekrar konuşabileceğinizi söyleyin. Korku, güvenliğimizi sağlayacaksa ve zarar görmememizi engelleyecekse zayıf bir duygu değil, tersine etkin bir araçtır.

 

  1. Toplumsal olarak neler yapılabilir?

Günümüzde karşı karşıya kaldığımız toplumsal öfke potansiyelimizin altında nesilden nesile aktarılan benlik algısında ve güven oluşumundaki olumsuzlukların sonucu olduğu açıktır. Ret edilmeler, engellenmeler, temel ihtiyaçların karşılanamaması ekonomik ve kültürel farklılıklardaki derinlik, medya aracılığıyla şahit olunan hayatlar ve beklentiler öfkenin bir volkanın içindeki lav gibi kızgınlığını gün geçtikçe arttırmaktadır.  Çözüm odaklı bir yaklaşım sergilenmelidir. Ruh sağlığını iyileştirmek adına çalışmalar yapılmalı, sorunlara odaklanılmalı ve çözüm mekanizmaları hızlıca devreye sokulmalıdır. Birey bazında kendine güvenen, ifade gücü yüksek, toplum genelinde mümkün olduğunca ekonomik dağılımın yakın olduğu, eğitimin etkin şekilde yapıldığı, kültürel ilerlemenin desteklendiği, ifade özgürlüğünün hakim olduğu bir süreç yaşanmalıdır. 

Bireyin öfke tepkisini görmedikçe, nedenlerini saptayıp çözmedikçe, öfkenin sonuçlarını orantılı bir yaptırımla kontrol altına almadıkça bireysel ve toplumsal dinamikleri stabilize etmedikçe toplumu derinden sarsan trajedilerin önüne geçemeyiz. İnsan psikolojisi ve toplum bilimi ile uğraşanların analizlerine ve çözüm önerilerine kulak vermeli, hızlı bir şekilde birey temelinde toplum barışını tesis edecek önlemler almalıyız.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)