PARKİNSON HASTALIĞI VE BESLENME

Yazar Deniz Zünbülcan AdıtatarDiyetisyen • 8 Ocak 2018 • Yorumlar:

İlk defa 1817 yılında İngiliz Doktor James Parkinson tarafından ‘titrek felç’ kelimeleriyle tanımlanan bir hastalıktır. Ve her yıl toplumda farkındalık oluşturmak amacı ile 11 Nisan Dünya Parkinson Günü olarak kutlanmaktadır. Bu nedenle bu yazımda sizlere Parkinson hastalığını ve beslenmesini diyetisyen gözüyle tanıtacağım. İyi okumalar…

Parkinson hastalığı genelde 60 yaş ve üzerinde beyinde hareketlerden sorumlu hücrelerin hasara uğraması veya eksilmesi sonucu oluşan nörodejenaratif bir hastalıktır. Hasarın meydana geldiği hücreler dopaminerjik hücrelerdir. Bu hasarın %80’e ulaşması ile Parkinson hastalığının etkileri görülmeye başlanır. Hastalık, substansiya nigra hücrelerinin azalmasıyla ve bu hücrelerin salgıladığı nörotransmitter dopaminin eksikliği ile oluşur. Beslenme durumu ve nörotoksinler parkinson hastalığının ortaya çıkma nedenleri arasındadır. Oksidatif stres ile beslenme arasında da ilişki olduğu düşünülmektedir; Homosistein düzeylerinin yükselmesi, B6 vitamininin azalması, posanın yetersiz alınması, ağır metal alımının artıp vitamin minerallerden alınabilecek antioksidanların alımının azalması oksidatif stresi tetikleyici etkenlerdir.

Ellerde titreme, hareketlerde yavaşlama ve uyuşukluk, ağızdan salya gelmesi, yutkunma zorluğu, halsizlik, monoton konuşma, yorgunluk parkinson hastalarında genellikle görülen belirtilerdir. Parkinson hastalığı olan bireylerde ‘Lewy body’ proteini birikir ve bu protein demansın ortaya çıkmasında etkilidir. Çiğneme sorunları, konstipasyon, dehidratasyon, yutma güçlüğü ise kişilerin beslenme ile ilgili karşılaştığı sorunlardandır. Tedavide ilaçların kullanılması önemli bir yer tutmaktadır. Fakat ilaçların yan etkileri olarak bazı bireylerde ağız kuruluğu, bulantı, halsizlik, sinirlilik görülebilir. Bu gibi durumlar bireylerde istenmeyen kilo kayıpları, mortalite ve morbiditeye neden olmaktadır. Bu nedenle psikoterapi, fizyoterapi, yeterli-dengeli beslenme ve düzenli yaşambiçimi de en az bireylerin kullandığı ilaçlar kadar önemlidir.

Hastalık-Beslenme İlişkisi..

Yapılan bir çalışmada beden kütle indeksinin 23 üzerinde olmasının orta yaş kadın ve erkeklerde Parkinson hastalığının artması ile ilişkili olduğu görülmüştür. Nörodejenerasyonun en önemli nedenlerinden biri olan oksidatif stres obezite ile artmaktadır. Bu nedenle öncelikle obezitenin tedavi edilmesi önemlidir. Parkinson hastalığında yağ tüketiminin miktarından çok hangi çeşit yağ asidinin tüketildiği önemlidir. Tekli ve çoklu doymamış yağ asitlerine beslenme de yer verilmesi hastalığın etkilerini azaltıcı etki yapmaktadır. Yağ içeriğinin aşırı yüksek olduğu beslenme programlarından kaçınılmalıdır çünkü bu bireylerde oksidatif stres istenmedik bir durumdur. Kolesterol bilinenin aksine korkup kaçılması gereken bir bileşen değildir. Kolesterol nöral hücre membranlarının korunmasında ve iletilerin iletilmesinde önemlidir ve sinapsların temel bileşenidir. Bu nedenle bu bireylerde yüksek kolesterol ile hastalığın ters etki yaptığı gözlemlenmiştir.

Karbonhidrat ve protein alımları ile ilgili kesin bilgiler söylenilebilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Parkinson hastalığı olan bireylerde çinko ve demir minerali değerleri yüksekken bakır minerali düşüktür. Demir, bakır, çinko gibi mineraller merkezi sinir sisteminde görevli oldukları için normal düzeylerde tutulması önemlidir. Antioksidan vitaminler Parkinson hastalarını serbest radikallerden koruyucu bir mucizedir. Bu vitaminler A,C ve E vitaminleridir.

Beslenme İle İlgili Öneriler

  • Konstipasyon Parkinson hastalarında en çok görülen sorunlardandır. Sindirim sistemi hareketlerinin yavaşlaması, posa ve sıvı alımının azalması, fiziksel aktivite azlığının neden olduğu düşünülür. Bu nedenle posa alımı 25-30gr/gün olmalı ve su tüketimine dikkat edilmelidir.

  • Parkinson hastalarında yeterli, dengeli ve düzenli beslenme çok önemlidir. Aşırı tüketimden kaçınılmalıdır. Öğün saatleri ve aralıkları önemlidir. Öğün araları 2-3 saati geçmemelidir.

  • Parkinson hastalarının fiziksel aktivitesi azalmaya başlar. Bu nedenle kilo kontrolü daha çok önem kazanır. Beden kitle indeksinin 23 üzerine çıkmasının hastalığı tetikleyici etkileri vardır.

  • Antioksidan tüketimi lipid peroksidasyonunu azaltarak okisdatif stresten korur. Bu nedenle beslenme programında taze sebze ve meyvelerin tüketilmesine dikkat edilmelidir. Beslenme programı olabildiğince renkli olmalıdır. Antioksidan olan vitaminlerin kaynaklarına bakacak olursak;

A vitamininin kaynakları: Hayvansal ürünler, yumurta sarısı, koyu yeşil yapraklı sebzeler, balık yağı, havuç ve kayısı.

C vitamininin kaynakları: Maydonoz, limon, kivi, kuşburnu, portakal, çilek, dereotu, karnabahar.

E vitamininin kaynakları: Koyu yeşil yapraklı sebzeler, yağlı tohumlar (ceviz, fındık gibi), buğday.

  • Yağ asitlerinden tekli ve çoklu doymamış yağ asitleri tercih edilmelidir.

Tekli doymamış yağ asidi kaynakları: Fındık yağı, zeytinyağı, kanola yağı

Çoklu doymamış yağ asidi kaynakları: Mısır, ayçiçeği, soya yağı.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)