Peptik Ülser

Yazar Berkhan SavaşçınGenel Cerrah • 31 Mart 2020 • Yorumlar:

Bu yazımda sizlere çağın önemli hastalıklarından biri olan peptik ülserlerden ( mide-onikiparmak barsağı ülserleri ) bahsetmek istiyorum.

Çevremizde sıklıkla duyduğumuz, çoğumuzun da bizzat yaşadığı, mide ağrıları-gastrit-ülser gibi hastalıklar hakkında daha bilgili ve bilinçli olmak, 21 yy.da kent kültürü ile yetişen, yaşayan ve çalışan insanlar için mutlak gereklidir düşüncesindeyim.

Birbiri ile iç içe olan bu kavramlar hakkında, nedense çok yüzeysel olan bilgilerimize dayanarak, kendi başımıza, bilinçsizce, çevremizden duyarak ilaçlar kullanır, bazı alternatif tedavi yöntemleri uygular dururuz.

Bu yazımda peptik hastalıklar dediğimiz mide ve duodenum ( onikiparmak barsağı) hastalıkları hakkında biraz daha bilinçli olmamız için çalışacağım.

Ülser aslında mideye özgü değil, genel bir tıp tanımıdır. Ülser, vücudumuzun veya iç organlarımızın, hava ile temas eden yüzeylerini kaplayan dokunun ki buna deri ve mukoza adları verilir, üzerinde gelişen yaralardır. Bu yaralar, deride, şeker hastalarında, yatalak olanlarda görülebileceği gibi sindirim sistemi dediğimiz, ağız ile başlayıp makat ile biten organ diziliminin herhangi birinde de görülebilir.

Bu yaralardan mide ve duodenumda olanlarına genel olarak peptik ülser hastalığı adı verilir. Bu hastalık, mide asidi ile mideden salgılanan pepsin adı verilen bir sıvının etkisi ile, ilgili organın yüzeyini kaplayan dokuda oluşan, farklı derinliklerdeki yaraların varlığı ile belirlenir.

Bu arada belirteyim ki, bu salgıyı salgılayan dokular midede olmasına karşın, komşu organlar ile ( duodenum ve yemek borusu ) bu dokunun yerleştiği ince barsaklarda da benzer hastalık görülebilmektedir. Bu hastalıkların herbirine farklı isimler verilir, ancak bunları şimdilik konumuz dışında tutmak istiyorum. (zollinger ellison – meckel divertikülü gibi) Mide ve duodenumdaki iç tabakanın özel yapısı ile bu tabakayı örten kalın koruyucu salgı tabakası, bu organları salgılanan aside karşı korurlar.

Genel Olarak Dört Başlıkta Sayacağımız Bu Yaralar Ve Oluşturdukları Hastalıklar Şöyledir:

  • Mide iç yüzünde yüzeyel yaralanma ve iltihaplanma ( Gastrit )
  • Duodenumda yüzeyel yaralanma ve iltihaplanma ( Duodenit )
  • Midede derin yara ( Mide ülseri )
  • Duodenumda derin yara ( Duodenum ülseri )

Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan istatistiklerde, yaşam boyu görülme sıklığı olarak kabul edilen peptik ülserin, son yayınlarda dünyada görülme oranı %2’dir. Kadın ve erkeklerde benzer oranlarda görülmektedir. Buna karşılık duodenum ülserleri mide ülserlerine göre 5 kat daha sık görülür. Çocuklukta nadir olan bu ülserler yine de her yaşta görülebileceği kabul edilen hastalıklardandır.

Peptik ülserler, kronik akciğer hastalıklarında, karaciğer sirozunda, kronik böbrek yetmezliğinde böbrek taşlarında daha sık görülmektedir.

Bu hastalık, mukozaya agresif (saldırgan) etkenler ile mukoza koruyucu faktörler arasındaki dengenin agresif etkenler lehine bozulmasıyla oluşur.

Bu Etkenleri Şöyle Sayabiliriz

  • Saldırgan(agresif) Faktörler:Asit, pepsin, safra asitleri, aspirin, antiromatizmal ilaçlar ve helikobakter pylori adlı mikrop, stres, sigara ve alkol.
  • Koruyucu Faktörler:Mukus (iç tabakayı örten salgı), bikarbonat, kan akımı, yenilenme kabiliyeti, bazı etken maddeler(prostoglandin gibi)

Gastrit ve duodenitte, hastalar midede dolgunluk, şişkinlik, ağrı, yanma, ekşime şikayetleri ile doktora başvururlarken, peptik ülser hastalığında yine mide bölgesinde zaman zaman sırta vuran kıvrandırıcı ağrı ve yanma hissi, yemeklerden 2-3 saat sonra ve gece uykudan uyandıran şiddetli ağrılarla beraber, bulantı, kilo kaybı, halsizlik ve iştahsızlık yakınmalarına sahip olabilirler. Hatta bu hastalar ağrının süt, ekmek gibi bazı gıdalar veya asit giderici ilaçlar ile geçtiğini söylerler.

Kanama olduğu taktirde bu dışkı renginde siyahlaşma, ağızdan kahve telvesi şeklinde kusma olarak görülebilir.

Bu hastalıkta ilgili olan ve günümüzde sıklıkla konuşulan mikrop ( heliko bakter pylori) hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum. Bu mikrop, insanlara kirli su ve gıdalarla geçmektedir. Görülme oranı yaşla birlikte artmaktadır. Mikrop, midenin koruyucu mukus tabakasına yerleşir, daha sonra hastalık yapıcı özellikte olanlar salgıladıkları toksinle bu koruyucu tabakayı bozarak hastalık gelişimine ortam yaratırlar. Bu mikrobun duodenum ülserlerinin %90’nında varlığı gösterilmiştir. Bu mikrobun varolduğunu kan, nefes ve dışkıdan anlayabileceğimiz gibi endoskopi dediğimiz ağızdan girilip mide ve duodenuma bakılırken bu organlardan alınan örneklerden de varlığını araştırabilmekteyiz. Ülkemiz için önemli bir başka özellik ise halkın, kolayca ve farklı nedenlerle kullandığı antibiyotikler yüzünden, bu mikrobun antibiyotiklere karşı giderek artan direnci ve tedavisinin giderek zorlaşmasıdır. Çünkü basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunda belki de hiç antibiyotik gerekmezken, aldığımız antibiyotik ( örneğin largopen vb.) bu mikroba da etkili olabilirken, gereksiz kullanıma bağlı direnç gözükebilmektedir.

Bu yakınmalar ile gelen hastalara ilk tanı hastanın anlattıkları ile konulabilmektedir. Hastanın şikayetleri iyi dinlendiğinde, peptik ülser hastalığından kuşkulanılıyorsa, beyaz renkli, radyoopak (filmde gözükebilen ) bir ilaç içirilerek çekilen röntgenlerle veya daha yüksek doğruluk oranı için endoskopi dediğimiz özel kameralı tüplerle ağızdan girilerek yapılan incelemeler bize hastalığın tanısını koydurmaktadır.

Endoskopinin üstünlüğü, tanı koymadaki daha yüksek başarısının yanı sıra ülser ile beraber veya ayrı olarak bazı ek hastalıkları saptama, bunlardan örnek alarak mikroskop altında sonuç alma, heliko bakter pilori mikrobunun varlığını araştırma gibi ek özellikleri de sağlamasındadır.

Son dönemlerde gelişen, çapı küçülen ve hafif uyutularak yapılan endoskopiler, rahatlıkla söyleyebilirim ki artık insanlar için korkulan bir tetkik olmaktan çıkmıştır.

edavide asıl önemli olan, biraz önce saydığımız, saldırgan faktörlerin etkisini azaltmak veya yok etmektir.Kısaca bunları;

  • Mide asidini düşürmek
  • Koruyucu tabakayı onarmak
  • Helikobakter pilori mikrobunu yok etmek
  • Kullanılan antiromatizmal veya aspirini kesmek
  • Sigarayı derhal bırakmak
  • En imkansız olanı ise herhalde stresten kurtulmak

şeklinde sayabiliriz.

Cerrahi tedaviden de kısaca bahsetmek istiyorum. Gelişen tanı ve tedavi yöntemleri sayesinde, bu hastalığın tedavisinde operasyon oranı çok azalmıştır ki bu memnuniyet vericidir. Çünkü yapılan operasyonların yan etkileri, zaman zaman hastanın yaşam kalitesini bozmakta, buna karşılık hastaya ameliyat öncesi gerekli açıklamalar yeterli oranda yapılmadığından, hasta operasyon sonrası bu etkiler nedeniyle rahatsız olmaktadır. Bugün için peptik ülserlerde operasyon şu şartlarda yapılmaktadır.

  • Ülserin delinmesi
  • Sık tekrarlayan veya durdurulamayan kanamalar
  • Mide çıkışında tıkanıklık
  • İyileşmeyen ülser yaralarının varlığı
  • Bu yaralardan alınan örneklerde kötü huylu hücrelerin varlığı

Çağın temel sorunu stres altında sürdürdüğümüz yaşantımızda, günlük hayatta kullandığımız bilinçsiz ilaçlar ve gıdalar doğrudan midemizi etkileyerek farklı rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Önemli olan bu rahatsızlıkları, “bana bir şey olmaz” önyargısı ile gecikerek değil zamanında inceleyip değerlendirerek tedavisini yaptırmaktır.

Bir peptik ülser hastalığında bile bunun ne denli önemli olduğunu anlatmaya çalıştım.

Dilerim hepimiz sağlıklı kalırız.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)