PROSTAT KANSERİ

Yazar Cem ÖzlükÜrolog • 7 Ağustos 2017 • Yorumlar:

VEZİKOÜRETERAL REFLÜ/VUR (BÖBREK KAÇAĞI)

Normalde işeme esnasında idrarın tek yönlü olarak mesaneden dışarı doğru atılmasını sağlayan mekanizmalar mevcuttur. Bu mekanizmada herhangi bir sebepten dolayı ortaya çıkan aksaklıklar nedeniyle işeme esnasında idrarın bir kısmının üreter ve/veya böbreklere doğru kaçmasına vezikoüreteral reflü denilmektedir.

Ülkemizde böbrek yetmezliğinin en sık nedeni halen vezikoüreteral reflüye bağlı idrar yolu enfeksiyonlarıdır.

VUR hastalığı tanısı nasıl konur?

Vezikoüreteral reflü sıklıkla kendini ateşli idrar yolu enfeksiyonu veya prenatal hidronefroz ile gösterir. Üriner sistem enfeksiyonu nedeniyle yapılan değerlendirme sırasında tanı konur. Üriner sistem enfeksiyonu olan bir çocukta yapılan ilk değerlendirme testi üriner ultrasonografidir. VUR şüphesi olan çocukta en önemli bilgi veren test ;işeme sistoüretrografisi ya da voiding sistoüretrografisi olarak adlandırılan mesaneye idrar yolunda ince bir sonda yardımı ile boyalı bir sıvının verilmesi esnasında çekilen röntgen filmidir.

  • Şekilde;voiding sistografisinde, mesaneye verilen opak maddenin üreterden(böbreği mesaneye bağlayan kanal) geriye yani böbreğe doğru kaçışı 1.dereceden 5.dereceye(soldan sağa doğru) kadar görülmektedir.

    Böbrek fonksiyonunun ve böbrek dokusundaki hasarın belirlenmesi için tercih edilen yöntem DMSA yani böbrek sintigrafisidir. Voiding sistografisi (işeme sistoüretrografisi) ve DMSA böbrek sintigrafinin ortak kullanımı ile reflünün doğal seyri hakkında bir tahminde bulunulabilir.

VUR kimlerde ne sıklıkta görülür?

Tüm çocukların sadece %1-2’sinde reflü görülmektedir, fakat böbrek iltihabı geçiren çocukların %25-40’ında reflü mevcuttur. Doğum öncesi tespit edilmiş böbrek şişliklerinin (hidronefroz) %17-37’sinde eşlik eden reflü mevcuttur. Bu nedenle ateşli idrar yolu enfeksiyonu geçiren her çocuğun reflü açısından taranması tavsiye edilmelidir.

Vezikoüreteral Reflü Derecelendirmesi:

1.Derece:Mesaneyi dolduran kontrast madde işeme sırasında ancak üreterin distal kesimine ulaşır. Bu derecedeki VUR tüm olguların %8’ini meydana getirir.

2. Derece:Kontrast madde, renal kalikslere kadar çıkar. Ancak, üriner sistemde dilatasyon yoktur. Olguların %37’si bu evrede yer alır.

3.Derece:Üreter, renal pelvis ve kalikslerdeki orta dereceli dilatasyona rağmen, henüz renal kaliksler küntleşmemiştir. Olguların %25-37’si bu gruptadır.

4. Derece:Üreter, renal pelvis ve kalikslerdeki dilatasyon yanında renal kaliksler küntleşmiştir. Olguların %14-24’i bu gruptadır.

5. Derece:Reflünün bulunduğu tarafta ileri derecede hidroüreteronefroz ve kıvrıntılı bir üreter mevcuttur. Olguların %5’i bu grupta yer alır.

VUR Tedavisi

Tedavinin temeli erken teşhis ve yakından takibe dayanır ve bu şekilde böbrek dokusunun korunması amaçlanır. Reflü çocuk büyüdükçe kendiliğinden geçebileceğinden tedavide ilk basamak bütün hastaların bir yaşlarına gelinceye kadar yüksek miktarda sıvı içmelerinin teşviki, idrar keselerinin tam boşaltılmasının sağlanması ve düşük doz antibiyotik koruması ile enfeksiyonların engellenerek takip edilmeleridir. Bu dönemde enfeksiyon açısından koruyucu olarak erkek bebeklerin sünnetleri önerilmektedir.

Vezikoüreteral reflü (VUR) ilk 2 yıl içerisinde %50 oranda kendinden geçebilir. Gerekli olan olgularda endoskopik olarak idrar yoluna bazı özel dolgu maddelerinin enjekte edilmesi ile tecrübeli ellerde %85 oranında başarılı VUR tedavisi yapılabilir. Ancak ateşli idrar yolu enfeksiyonu ile başvuran çocuklarda durum biraz farklıdır. Tedaviye karar vermede reflünün derecesi, çocuğun yaşı ve böbrekteki hasar düzeyi önemlidir. Böbrekteki hasar düzeyi nükleer tıp tetkiki (statik renogram – DMSA) ile rakamsal ve görüntüsel olarak ölçülebilir. Genellikle vezikoüreteral reflü derecesine bağlı olarak 5 yaşa kadar kendiliğinden düzelir. İşeme bozukluğunun varsa y

PROSTAT KANSERİ

Prostat kanseri, yaşlanan erkeğin en önemli problemleri arasında yer alır. Avrupa’da 2009 yılı itibari ile 2,6 milyon yeni kanser vakası olduğu saptanmıştır. Yine Avrupa’da tüm kanser vakalarının % 11 i ve kanserden ölümlerin de %9 unu prostat kanseri oluşturmaktadır. Şu an için en kuvvetli risk faktörü genetiktir. Ailede prostat kanseri öyküsü olmasıdır. Beslenme alışkanlığının değişmesinin de prostat kanseri gelişiminde etkili olabileceği düşünülmektedir.

Prostat kanserinin patolojik tipi çogunlukla adenokarsinom diye adlandırılan tiptir. Sınıflama için kullanılan sistem TNM sistemidir. ( T: tümör, N: lenf nodu, M: metastaz ). Patolojik derecelendirme için ise Gleason skoru denilen skorlama sistemi kullanılmaktadır.

Prostat Kanserinin Teşhisi


Prostat kanseri genel olarak orta ileri yaş erkeklerin hastalığıdır. Hastalık yavaş ilerleyebilir ve geç bulgu verebilir. Bulgular ortaya çıktığında ise ilerlemiş hastalık veya metastatik hastalık evresine gelmiş hastalık haline gelebilir. Hastalığın bulguları arasında sık sık işeme(poliüri), gece idrara çıkma, dizüri(ağrılı idrar yapma) ve idrar yapmada zorluk bulunabilir. İlerlemiş hastalıkta ise bel ve eklem ağrıları, halsizlik ve kilo kaybı olabilir. Bazen hastalık hiç semptom vermeden rastlantısal olarak veya kontrollerde PSA yüksekliği nedeniyle yapılan biyopsi ile ortaya çıkabilir. Tanı için kullanılan temel yöntemler, parmaklarektal muayene,kandaki PSA değerinin ölçülmesiveultrason eşliğinde prostat biyopsisidir.
Parmakla rektal muayenede büyümüş prostat ve ele gelen sert ve hareketsiz kitle varlığında prostat kanserinden şüphelenilmelidir. Tanıda kullanılan diğer bir yöntem olan PSA bir hormondur ve prostat bezinden salınır. Kanserli dokulardan da salındığı için tanıda önemli yeri vardır. PSA nın yüksek olması kanser riskini artırmaktadır.

PSA değeriProstat kanseri riski3-4 ng/ml(50 ya altı)% 343-4 ng/ml ( 50-66 yaş aralığı )% 136-10 ng/ml% 44>10 ng/ml% 71

Aynı zamanda PSA’nın alt tipi olan serbest PSA (f-PSA) kanserli dokuda yükseleceği için f-PSA / t-PSA oranının % 20 nin altında olması ve yıllık PSA artış hızı ( PSA velositesi ) 0,75 ng/ml nin üzerinde olması kanser riskinin arttığını göstermektedir. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki PSA değeri 2.5 ng/ml’nin üzerinde olan 50 yaş üstü erkeklerde %2, 50 yaş altı erkelerde ise %4.4 oranında kanser saptanmıştır. Dolayısıyla PSA 2,5 in üzerinde, yıllık PSA artış hızı 0,60 ng/ml nin üzerinde ve ailesel risk faktörlerine sahip erkelerde prostat kanserinin kesin tanısını koymak için ultrason eşliğinde biyopsi yapılmaktadır.

40-49 YaşPSA 0-2.5 ng/ml 50-59 YaşPSA 0-3.5 ng/ml 60-69 YaşPSA 0-4.5 ng/ml70 ve üstüPSA 0-6.5 ng/ml

Ultrason Eşliğinde Biyopsi:Prostat kanserinin kesin olarak tanısı koymak için yapılan bir işlemdir. Makattan ultrason probu eşliğinde 18 G genişliğinde bir iğne ile prostattan lokal anestezik madde uygulanması sonrasında 10 adet parça alınarak yapılmaktadır. Alınan parçaların incelenmesi sonucunda kanserli doku saptanabilir. Biyopsinin pozitif olması kesin tanı koydurucudur ancak negatif olması kesin olarak kanser yok anlamına gelmez. Eğer biyopsi negatif çıkmışsa ve hasta aynı risk faktörlerine sahip ise yeniden biyopsi yapılmalıdır. Yapılan çalışmalarda bu yeniden uygulanan biyopsilerde kanser oranı % 30-50 oranında değişmektedir.
Patolojik olarak incelenen parçalarda tümörün tipi ve derecesi belirlenir. Prostat kanserinin çoğunluğu patolojik olarak adenokanserlerdir. Nadir olarak diğer patolojik tiplerde olabilir. (sarkom, lenfoma, vs..) Patolojik olarak yapılan derecelendirme sistemi Gleason sistemidir. Bu sisteme göre tümörün derecelendirmesi yapılarak hastalığın yaygınlığı, ilerleyişi ve tedavi biçimi hakkında bilgi edinilebilir. Gleason skoru 1+2 gibi iki rakamla ifade edilir ve toplam skor değerlendirilir. Gleason skoruna göre şu şekilde derecelendirme yapılmaktadır.

Gleason skoru (toplam)Derece2-4İyi diferansiye5-6Orta diferansiye7Orta-kötü diferansiye8-10Kötü diferansiye

EVRELENDİRME
Prostat kanserinin tedavisi için gerekli olan evrelendirme ve derecelendirme sistemi patolojik tanı koyduktan sonra yapılmaktadır. Tanı konduktan sonra PSA değeri 20 ng/ml nin üzerinde ise kemik taraması yapılarak hastalığın kemiklere yayılıp yayılmadığı değerlendirilir. Kemiklere yayılan hastalık ileri evre hastalıktır ve tamamen farklı tedavi edilmesi gereken bir durumdur.
Evreleme için TNM sistemi kullanılmaktadır. Bu sisteme göre;

T : Primer tümör
• Tx:Primer tümör odağı saptanamamış
• T0: primer tümörün kanıtı yok
• T1: Tümör klinik muayene veya görüteleme yöntemleri ile saptanamamış
• T1a: TUR(transuretral prostat rezeksiyonu) materyalinde % 5’den az tümör
• T1b:TUR materyalinde %5’den fazla tümör
• T1c: PSA yüksekliği sonucu iğne biyopsisi ile tanı konan tümör, PRM (parmakla rektal muayene)’ si normal olan grup.

• T2: Tümör prostat dokusu içinde saptanmıştır
• T2a: Tümör bir lobun yarısını ya da yarısından azını tutmuş
• T2b: Tümör bir lobun yarısından fazlasını tutmuş
• T2c: Tümör her iki lobu tutmuş

• T3: Tümör prostat kapsülünü aşmış
• T3a: Tek veya çift taraflı ekstra kapsüler yayılım
• T3b: Seminal veziküllere yayılım var.

• T4: Tümör fikse ve seminal vezikül dışında mesane boynu, eksternal sfinkter, rektum ve pelvik duvar gibi diğer yakın komşu organlara yayılmış.

N: Bölgesel Lenf Düğümleri
• Nx: Bölgesel lenf düğümlerine yayılım gösterilemiyorsa
• N0: Bölgesel lenf düğümlerine yayılım yok
• N1: Bölgesel lenf düğümlerine yayılım var

M: Uzak Metastaz (Yayılım)
• Mx: Uzak metastaz gösterilemiyorsa
• M0: Uzak metastaz yok
• M1: Uzak metastaz var
• M1a: Bölgesel olamayan lenf nodlarına metastaz
• M1b: Kemik metastazı
• M1c: Uzak organlara metastaz.

Prostat Kanserinde Tanı ve Evrelendirme Prensipleri

1. Anormal parmakla rektal muayene bulgusu veya artmış serum PSA seviyesi prostat kanserinden süphelenilmesini gerektirir.
2. Prostat kanserinin teşhisi patolojik olarak doğrulanmayı gerektirir. Eğer hastanın ileri tedavisi gerekiyorsa prostat biyosisi ve ileri evrelendirme araçları kullanılmalıdır.
3. Ultrason eşliğinde biyopsi prostat kanseri şüphesinde yapılmalıdır. Minimum 6-10 parça prostatın dış bölgesinden ( periferal zon ) alınmalıdır.
a. Prostat biyopsisi yapılırken lokal anestezik madde uygulanmalıdır.
b. Prostatın santral bölgesinden parça almak gereksizdir.
c. İlk yapılan biyopsi sonrasında eğer tekrardan anormal muayaen bulgusu, yüksek PSA değeri, ilk biyopside kanser şüphesi varsa ikinci biyopsi yapılmalıdır.
4. Lokal prostat kanseri tanısı için biyopside ki pozitif parça sayısı, serum PSA değeri, ve patolojik olarak grade yeterli olur.
5. Lenf düğümü tutulumu tamamen tedavi edilmesi beklenen hastalar için değerlendirilmelidir.
6. Klinik evre T2 veya daha az, gleason skoru 6 veya daha az, PSA değeri 20 veya daha az ise lenf düğümü tutulum oranı % 10 dur.
7. İskelet yayılımı en iyi kemik sintigrafisi ile değerlendirilir. Eğer serum PSA değeri 20 nin altında ve hasta asemptomatik ise sintigrafi yapmak gereksizdir.

TEDAVİ

Tedavi şekli hastalığın evresine göre yapılmaktadır.Prostat kanseri tedavi alternatifleri:

  • T1a Dikkatli izlem tedavisi;

10 yıl altında yaşam beklentisi olanlarda uygulanabilir. Eğer daha fazla yaşam beklentisi varsa tekrardan evrelendirme yapılmalıdır.Radikal prostatektomi (prostatın tamamen alınması)Genç hatalarda ve uzun yaşam beklentisi olan hastalara uygulanmalıdır.

Radioterapi (brakiterapi-intersitisyel radyoterapi);Genç hatalarda ve uzun yaşam beklentisi olan hastalara uygulanmalıdır.

Hormonal tedavi :Seçenek değildir.

Kombinasyon tedavisi: Seçenek değildir.

  • T1b-T2bDikkatli izlem tedavisi:

Belirgin bir bulgu olmayan 10 yıl altında yaşam beklentisi olanlarda uygulanabilir.

Radikal prostatektomi (prostatın tamamen alınması) :Standart tedavi seçeneğidir.

Radioterapi:10 yıldan fazla yaşam beklentisi olan ancak cerrahinin uygulanamadığı hastalarada yapılmalıdır. Yaşam beklentisi 5-10 yıl olan zayıf dereceli tümörlerde de uygulanabilir.

Hormonal tedavi:Tamamiyle tadavi beklentisi olmayan Semptomatik hastalarda bu bulguların giderilmesi için verilmelidir.

Kombine tedavi:1.Hormonal tedavi + radikal prostatektomi 2. Hormonal tedavi + radyoterapi.

  • T3-T4Dikkatli izlem tedavisi :

Asemptomatik T3 hastaalar, iyi ve orta deiferansiye tümörlerde yaşam beklentisi 10 yıldan az ise.Radikal prostatektomi (prostatın tamamen alınması)Seçilmiş T3 a ve yaşam beklentisi 10 yıldan fazla ise.

Radioterapi (brakiterapi-intersitisyel radyoterapi):T3 ve yaşam beklentisi 5-10 yıldan fazla.

Hormonal tedavi :Semptomatik hastalarda T3, T4 ve PSA seviyesi 25 den fazla hastalarda.

Kombinasyon tedavisi :1. Radyoterapi + hormonal tedavi 2.hormonal tedavi + radikal prostatektomi: faydası gösterilememiştir.

  • N + M0Dikkatli izlem tedavisi:

Asemptomatik hastalar.Radikal prostatektomi (prostatın tamamen alınması): Standart tedavi değildir.

Radioterapi(brakiterapi-intersitisyel radyoterapi):Standart tedavi değildir.

Hormonal tedavi :Standart tedavidir.

Kombinasyon tedavisi:Standart tedavi değildir.

  • M + (metastatik)Dikkatli izlem tedavisi;

Standart tedavi değildir.

Radikal prostatektomi (prostatın tamamen alınması):Yeri yoktur.

Radioterapi(brakiterapi-intersitisyel radyoterapi):Yeri yoktur.

Hormonal tedavi :Standart tedavi seçeneğidir.

Kombinasyon tedavisi:Yeri yoktur.

Prostat Kanserinde Dikkatli İzlem Nasıl Yapılır ?
Yavaş seyir gösteren ve tedavinin yan etkileri nedeniyle tedavi edilmeyecek hasta grubu bu protokole alınabilir. İzlem protokolüne alınan hasta gurubunda serum PSA ölçümü ile birlikte hastalığa özgül sorgulama ve parmakla rektal muayene düzenli arallıklar ile yapılır. 3 ayda bir PSA ölçümü diğer biyokimya testleri, yılda bir prostat iğne biyopsisi yapılarak hastalığın ilerleyip ilerlemediği kontrol edilir.Gerek görülürse kemik taraması gibi görüntüleme yöntemleri yapılmaktadır.

Prostat Kanserinde Radikal Prostatektomi (CERRAHİ)
Lokalize yani yerel olarak yerleşmiş, uzak yayılım göstermeyen hastalığın standart tedavi yöntemidir. Radikal prostatektomi prostatın kapsülü ile birlikte, seminal veziküllerin ve çevre yağ dokularının birlikte çıkarılması işlemidir.

Radikal prostatektomi hangi hastalara uygulanır ?

• Tümör prostat dokusuna sınırlı ( T1, T2 ve seçilmiş T3a)
• Lenf nodu tutulumu olmayan
• Uzak metastaz olmayan
• 75 yaşından küçük hastalar.

Prostatektomi tipleri;

1. Retropubik Prostatektomi:Genel anestezi altında yapılır.Bu işlem, karın orta hattın umblikus(göbek deliği) altından yapılan insizyon(kesi) ile gerçekleşir. Bu cerrahi method ile sinir koruyucu ameliyat ve lenf düğümlerinin alınması işlemide yapılabilmektedir.

2. Perineal Prostatektomi:Makat bölgesine ( perineal bölge ) yapılan 4 cm lik insizyon ile yapılır. Bu yöntemin de avantajı lokal lenf düğümlerinin alınma işleminin yapılamamasıdır. Dolayısıyla seçilmiş hasta grubuna dikkatlice uygulanmalıdır.

3. Laparoskopik ve Robotik Prostatektomi:Karından büyük bir kesi yapmadan birkaç adet delik ile karın içerisine ulaşıp prostat ameliyatının yapılması işlemidir. Robotik cerrahi, daha ileri bir teknoloji olup karındaki aletlerin robotik sitemle simulasyon şeklinde kontrol edilmesi sitemine dayanır. Günümüzde tıbbi ekipman ve tekniklerin gelişmesi ile birlikte radikal prostatektomi alternatifi olarak çeşitli yöntemler ortaya çıkmıştır. Laparoskopik Radikal Prostatektomi açık cerrahi ile aynı yüksek kür oranlarına sahip olması, hastanede kalış süresinin azalması, kozmetik görünüm gibi nedenlerle açık cerrahiye alternatif hale gelmiştir.

Prostatektomi sonrası T1 ve T2 tümörlerde 10 yıllık takiplerde nüks oranı %1-3 arasında değişmektedir. Dolayısıyla bu hasta grubunda ideal tedavi radikal prostatektomidir.

 

Radikal Prostatektominin Riskleri
Bu ameliyat kanser tedavisi için yapılan invaziv bir işlemdir. Ameliyat tipine bağlı olarak ortalama 2-5 saat süre anestezi alınmayı gerektirir. Dolayısıyla bu durum anesteziye bağlı riskleride bereberinde getirmektedir. Ameliyatın en önemli iki riski idrar kaçırma ve sertleşme problemleridir. Son yıllarda teknik gelişmeler ışığında yapılan ameliyatlarda özellikle sinir koruyucu ameliyatlarda bu riskler epeyce azalmıştır. Yapılan çalışmalarda idrar kaçırma oranı % 9-27 ve sertleşme problemi oranı ise 30-49 arasında değişmektedir.

Prostat Kanserinde Radyoterapi (Brakiterapi)
Brakiterapi olarak da adlandırılan radyoterapi prostat bezine yüksek dozda radyasyonun verilmesi esasına dayanır. Radyoterapinin iki uygulama şekli vardır. Birinci ekternal yani dışardan verilen radyotarapi, diğeri ise içerden verilen yani intersitisyel radyoretapidir. İşte bu intersitisyel radyoterapiye brakiterapi denilmektedir. Burada amaç kanserli doku DNA sının radyasyon ile hasarlandırılarak büyümesinin engellenmesidir. Brakiterapi, prostat doku içine veya vücut boşlukları içine yerleştirilen özel olarak üretilmiş aplikatörler (ışınlamayı yapan radyoaktif kaynakların yerleştirildiği özel aletler), plastik tüpler kullanılarak uygulanan farklı bir yöntemdir. Brakiterapinin iki şekli vardır;

1. Uzun süreli düşük doz Brakiterapi: İodine -125 ve Palladium-103 kullanılır
2. Aralıklı yüksek doz Brakiterapi: İridyum-194 kullanılır.

Prostat kanserinin başlangıç tedavisi olarak seçilebilir. Gleason skoru < 6, PSA < 10, parmakla rektal muayenede prostat dışına çıkmamış ve prostat büyümesi hikayesi olmayan hastalarda tercih edilebilir. Bu yöntem tek başına uygulandığı durumlarda cerrahiye eş değer başarı oranı gösterir. Dışarıdan ışınlama çok sayıda seanstan oluşur ve seanslar arasında normal dokuya kendini tamir fırsatı verilirken, tümör dokusuna da bir miktar yenilenme olanağı verir. Ayrıca ışınlanan büyük hacmin her tarafı aynı dozu alır. Bu nedenle verilen doz normal doku toleransı ile sınırlıdır. Brakiterapi sınırlı büyüklükteki alana uygulanır ve kaynaktan uzaklaştıkça doz süratle düştüğü için normal dokuları daha iyi koruma olanağı verir. Brakiterapi ile dışarıdan ışınlamanın uygun biçimde beraberliği daha iyi bir tümör kontrolü ve daha az normal doku yan etkisi sağlar.

Riskleri nelerdir?
Prostata yerleştirilen implantların yaptığı irritasyon nedeniyle hastalarda sık işeme, zor idrar yapma, gece idrara çıkma gibi bulgular gelişmektedir. Ayrıca brakiterapi sonrası çoğunlukla cinsel problemler ortaya çıkmaktadır. ( sertleşme olmaması, boşalamama veya mesane içerİsine boşalma)

Prostat Kanserinde Hormonal Tedavi
Prostat kanseri testosteron denilen hormona duyarlı bir kanser çeşidi olduğu için sıklıkla tercih edilebilen bir yöntemdir. Testosteron, erkeklik hormonudur ve prostat kanserinde varlığı istenmez. Dolaşımdaki testosteronun ortadan kaldırılması ya da salgılanmasının durdurulması hormonal tedavinin temel prensibidir.

Hormonal tedavi için kullanılan yöntemler;
1. Orşiektomi ( Testislerin alınması )
2. Antiandrojen tedavi
3. LHRH analogları
4. LHRH antagonistleri
5. Östrojen tedavisi
6. Kombine hormonal tedavi

Hormonal tedavi hangi durumda verilmektedir ?
• Cerrahi tedavi yapılamayacak hastalar
• Uzak yayılım gösteren hastalar
• Cerrahi veya brakiterapi sonrası nüks gelişen hastalar
• Cerrahi tedavi öncesi uygulama ( neoadjuvan hormonoterapi )

Hormonal tedavinin yan etkileri: Dolaşımdaki testosteron hormonun baskılanmasına bağlı olarak seksüel problemler, meme büyümesi, bulantı, mide problemleri ve baş dönmesi gibi belirtiler gelişebilmektedir.

Prostat Kanserinde Kemoterapi
Hormon dirençli kanserlerde kurtarma tedavisi olarak ya da ilerlemiş kanserlerde kullanılır. Mizantrone, doksarubicin, paclitaksel ve estramustine fosfat gibi ilaçlar bu amaçla kullanılmaktadır. Kemoterapi hormonal tedaviden daha farklı ve hasta için daha fazla yan etkileri olan bir tedavi biçimidir.

Prostat Kanserinde Krioterapi
Prostatın dondurularak tedavisi anlamına gelen krioterapi ultrasonografi eşliğinde iğneler ile girilerek prostatın soğutulması ve dondurulması şeklidir. Yeni bir tedavi şekli olan krioterapi minimal invaziv bir yöntemdir. Ancak brakiterapi gibi başlangıç tedavisi olarak kullanılması halen tartışmalıdır. Diğer başlangıç tedavilerinin sonrasında veya ilk tedavi olarak gleason skoru <6, PSA değeri<10 prostat dışına yayılmamış ve prostat hacmi 50 cc ve altında olan hastalarda tercih edilmelidir. Bu tedaviye bağlı olarak genital bölgede şişme, ağrı, idrarda kanama ve seksüel problemler görülebilmektedir.

akın takibi ve tedavisi bu süreci daha da hızlandırır.

 

Vezikoüreteral reflüde ne zaman cerrahi tedavi gerekir?

• Derece IV ve derece V reflüler antimikrobial tedaviye rağmen bakteriürinin devam ediyor olması

•Sekonder vezikoüreteral reflüye yol açan hastalıkların varlığı (mesane divertikülü, üreterosel, üreter duplikasyonu gibi)

•Nefralji (reflüye bağlı yan ağrısı)

•Böbrek büyümesinin durması böbrek hasarı ve/veya skarlaşmasındaki artış

•Tıbbi tedavinin iyi uygulanamaması

•İleri yaştaki reflüler

•Hasarlı böbrekleri olan, yüksek dereceli reflüsü olan ve 5 yaş üzeri çocuklar genellikle cerrahi tedaviye ihtiyaç duyarlar .

Cerrahi olarak reflünün düzeltilmesi endoskopik, robotik, laparoskopik veya açık cerrahi ile gerçekleştirilebilir. Cerrahi tedavinin altın standardı idrar yolunun mesaneye tekrar yeni bir yoldan dikilmesidir .Çocuklar operasyon sonrası en az bir gece hastanede kalmak zorundadır. Tecrübeli ellerde başarı oranı %95 in üzerindedir. Son yıllarda ortaya çıkan endoskopik tedavi ise kaçağın olduğu idrar yoluna silikon benzeri özel bir maddenin enjekte edilmesidir. STING adı verilen bu yöntem ile çocuk işlem sonrası hemen evine veya okuluna dönse de başarı oranı %60 – 85 arasındadır. STING iki kez denenebilir ve sonuç alınmazsa daha fazla seans yerine klasik cerrahi yöntem tercih edilmelidir.

Reflünün kalıtsal olarak iletildiği gösterilmiştir. Kardeşinde reflü olan çocuklarda %30, anne veya babasında reflü olan çocukların %70’inde reflü tespit edilmiştir. Bu nedenle böbrek reflüsü olan çocukların kardeşleri ve ileride olacak çocuklarının da reflü açısından değerlendirilmesi gerekir.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)