Psikanalitik Bakış Açısıyla Travma

Yazar Şeyda UncuPsikolog • 11 Mart 2020 • Yorumlar:

Psikanaliz, olgularla çalışan geleneksel bir çalışma içerisinde olmasına rağmen travma üzerine düşünmek ve söylemek adına köklü bir geleneğe sahip olduğu bilinmektedir. Charcot histeri üzerine yaptığı çalışmalarda bu krizleri anlayabilmek adına travma kuramını geliştirmiştir. Fiziksel bir travmadan bahsedilmediğinde bireyin kişisel ve aile öyküsünü alarak onu konuşma alanına sevk eder. Böylelikle travmanın zamansallığını belirlemeyi hedefler. Bruer de tıpkı Charcot gibi hipnoz tekniğini kullanarak travma üzerinde tedavi geleneği oluşturmaktaydılar. Freud ise; hiptonik yöntemi ekonomik bakış açısıyla ortaya koyacağı bilinçdışı olgusuna işaret ederek angaje etmiştir. (Habip, 2001) Freud böylelikle hipnotik tedaviyi bırakarak serbest çağrışıma alan açar. Onun için histerik semptomlar konuşma aracılığı- bilinçdışı- ile kişisel öyküye bağlanır. Daha açık bir ifadeyle travma kuramı ve tedavisi konuşma üzerine kurulmuştur.

Freud 1915 yılında metapsikoloji üzerine yaptığı çalışmalar doğrultusunda ortaya koyduğu kavramlarla birlikte travmayı da yeniden okuyabilmemizi sağlamaktadır. Freud travmayı şu şekilde tanımlar: “Biz kısa zamanda ruhsal yaşamı pek çok uyaranla karşı karşıya bırakan, dolayısıyla bu uyaranlarla normal yoldan başa çıkılamamasına ya da hastalarca üzerlerinde çalışılıp kendilerine mal edilememesine, eldeki enerjinin ruhsal dağılımında bozukluklara neden olan her yaşantıyı travmatik olarak nitelendirmekteyiz’’ ( Freud, 2013, s.53). Başka bir ifadeyle travmayı, bireyin aşırı uyaran karşısında ruhsallığının zorlanması olarak ele alınmaktadır.

Travma denildiğinde aklımıza ilk olarak dışsal travmalar gelmektedir. Bu travmalar çoğunlukla yas, ayrılık, istismar ve kaza gibidir. Oysa psikanaliz için travmatik yaşantıdan bahsedildiğinde içsel travmaların önemini gözardı edemeyiz. Bu noktada önemli olan içsel ya da dışsal uyaranın ruhsallıkta oluşturduğu etki, olayın travmatik düzeyini belirleyecektir. Bu nedenle travmatik etki özneldir. Çünkü birey yaşamı boyunca içsel ve dışsal uyaranlar karşısında farklı baş etme becerisi göstermektedir. Travmatik bir durum karşısında bireyin benliği travmayı tehlike sinyali olarak algılayarak uyarıya geçmektedir. Dolayısıyla bireyin travmatik yaşantıyla baş edebilmesi için benliğinin devreye girerek, ruhsal aygıta dahil olması beklenir. Benlik eğer travma karşısında kendini koruyamazsa hastalıkların bir basamak olduğunu söylebiliriz. (Yazıcı,2015, s. 17).

Freud 1. topografik görüşünde ruhsal aygıt kavramına yer vermiştir ve şöyle tanımlar: … Hastalık, kriz ve travma ruhsal aygıtımızın işleyişi hakkında bize her zaman önemli bilgi verir’’ (aktaran Aloupis,2005, s.55). Dolayısıyla ruhsal aygıt, bireyin ruhsal öğeleri ile ilişkilenmesinden yola çıkarak Bilinçdışı, bilinçöncesi ve bilinç olmak üzere üç zihinsel bölgeye ayrılmaktadır. Çalışmamın travma konusu ile sınırlanmasından dolayı daha çok bilinçdışının rolüne odaklanmak istiyorum. Bu bölümün en başında da travma kuramının ortaya koyuluş sürecinden bahsettiğimiz gibi histerik belirtileri takip ederek Freud’u ekonomik bakış açısında bilinçdışına götürmüştür. Ruhsal aygıtın en ilkel bölümü olan bilinçdışı, arkaik dönemden gelen ve bilinçöncesi ile örtülerek derinlere itilmesine rağmen yaşam boyu içerisinde etkisini devam ettirmektedir. Etkisinin devamlılığından bahsesilidğinde Freud’un ‘’Anımsama, Yineleme ve Özümseme’’ metnine alan açmaktadır: ‘’Freud tarafından ikinci itkiler kuramıyla getirilen yeni kavram ‘’zaman içinde yinelemeye zorlanma’’ Geçmişi yineleme arzusu gelecekte hoş bir olay arama arzusundan çok daha güçlüdür. (…) Bu itki geriye dönüşü arzu eden, daha önce vuku bulan şeye yeniden kavuşmayı isteyen bir eğilimdir. (…) Yinelemeye zorlanım, geçmişe dönmek ve olanaksız olduğu ortaya çıkan eylemi engel ve dönüş olmadan tamamlamak arzusu olmaktadır’’ (Nasio, 2008, s.60) Dolayısıyla travmatik yaşantı özellikle içsel travmalar durmadan tekrar eden bir sorunun yanıtının imkansızlığı mıdır? 

          Nevrotik bireyin düş, düşlem, sakar eylem ve lapsus gibi bilinçdışı üretimlerinin önemini çalışan psikanaliz için ancak sessizliklerin içerisindeki gürültüyü bilinçdışına bizleri götüren bu belirtilerle çalışabilmektedir. Dolayısıyla bireyin arzusunun bastırıldığı ve bastırılanın bu belirtiler aracılığı ile ifade edilebildiğini söylemek mümkündür. Bu çalışmalar dolayısıyla bireyin ruhsal sağaltımında bastırılan, çalışılamayan bir meseleye alan açarak analize dahil edilmesini sağlayacaktır.  Daha açık bir ifadeyle bilinçdışı belirtiler aracılığı ile travmanın konuşulabilir hale gelmesi travmayı analize dahil eder ve anlam kazanmasını sağlar.  

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)