Beni Hasta Ettiler, Sen de İyileştir
Yazar Ülkü Aktaş • Psikolog • 12 Mart 2018 • Yorumlar:
Danışanların verimli bir terapi süreci geçirmek için hangi aşamalardan geçtiklerine biraz bakalım. Çok net olarak söyleyebilirim ki; destek almaya karar veren kişinin bu kararı içine sindirilmiş bir karara dönüştürmesinin aşamaları vardır.
İlk aşama; destek almaya ihtiyacım var diyebilmek
İkinci aşama; destek almak istiyorum kararını vermek
Üçüncü aşama; bunun için harekete geçip randevu almak
Dördüncü aşama; randevuyu ertelemeden, vazgeçip iptal etmeden randevuya gelmek.
Buraya kadar olan süreçte bizlerin haberi olmuyor. Hatta bazen randevu alıp birkaç erteleme ya da vazgeçme aşamasından sonra sorun iyice dayanılmaz boyutlara ulaştığında bizlere geliyorlar.
Danışan randevuya geldiğinde bizi bekleyen en büyük direnç kişinin neden orada olduğuna verdiği cevaptır. Ben çok mutsuzum çünkü……kişinin bu boşluğu doldurduğu cümle aslında iyileşmek için hangi noktada olduğunu bize gösterir. Çünkü genelde verilen cevap şudur. Ben çok mutsuzum çünkü bana haksızlık ettiler, beni üzdüler, onlar kötü insanlardı, ben mağdurum, başıma gelenlerin sorumluları başkaları. Yani özetle; Beni hasta ettiler, sen de iyileştir!! Hasta olmamın ya da mutsuz olmamın sebebi dışarıda bir kaynaktı, iyileştirecek olan da yine dışarıda bir kaynak!!! İçinde bulunduğumuz durumun sorumluluğunu almayarak, bu sorunu çözebilmek için kendi iç kaynaklarımızı kullanmayıp sorumluluğu dışımızdaki etkenlere bağladığımız sürece, sorumlulukla birlikte bir şeyi daha dışarıya teslim etmiş oluyoruz. “GÜÇ”ü.
Dünya üzerinde yaşayan insanların sorunları ortaktır. Hiç kimsenin yaşamadığı bambaşka bir sorunu olan kişi yok. Ancak benzer bir durumda bir kişi altüst olurken çok daha şiddetli bir durumda başka birisi çok çabuk toparlanabiliyor. Buradaki temel fark kişilerin yaşadıkları durumun kaynağını yorumlama biçimleri. İlk gruba Depresyona Eğilimli Grup dersek bakış açıları şu şekilde; ben mutsuzum çünkü; benim eşim kötüydü, babam kötüydü, patronum kötüydü, piyasa kötüydü… o yüzden ben bu durumdayım diye yorumluyorlar. Yani oklar hep dışarıyı gösteriyor. Kişi o durumda tamamen pasif, kurban rolünde. Hal böyle iken sorun dışarıda olduğu için çözüm de sürekli dışarıda kalmaya devam ediyor. İkinci gruba da Depresyona Eğilimli Olmayan Grup diyelim. Bu kişiler de ilk başta dış faktörleri suçluyorlar ancak daha sonra bir şey daha yapıyorlar. Okları tekrar kendilerine çevirip; evet o kötü biriydi ama onu hayatıma ben aldım, hayır demem gereken yerde hayır demedim, sınırlarımı koruyamadım, vs.. Yani durumla ilgili sorumluluğu almaya başlıyorlar. Yaşadıkları sorunla ilgili pasif durumdayken aktif duruma geçebiliyorlar. Artık yapacakları şeyleri var, yapacak şeyleri olduğunda da depresyona girmiyorlar, girseler bile kolayca toparlanabiliyorlar. Kurban rolünden çıktıkları için hayatlarıyla ilgili kontrol sahibi olabiliyorlar. Zaten depresyona eğilimli olmayan kişi depresyona girmeyen kişi değildir. Depresif moddayken geri çekilip enerji toplar ve silkinip harekete geçerek durumdan kurtulmak için adım atar.
Sonuç olarak başta saydığımız iyileşmek için içine sindirilmiş karar aşamalarına dönersek; beşinci aşama kurban rolünden çıkıp, durumla ilgili sorumluluk almaya hazır olmak.
Yani hiç kimse kimseyi hasta edemez! kanser edemez!, yaşama sevincini elinden alamaz. Aynı zamanda başka birisi de biz çaba göstermez isek bizi iyileştirip sihirli değnek etkisi yaratamaz.
Yeni cümlemiz; geçmiş yaşantımdaki kararlarım ve davranışlarım beni mutsuz etti, bunları değiştirip mutlu olmayı seçiyorum ve bunun için de sorumluluk alıp çaba göstermeye kararlıyım.