GDO'lu ürünleri Kısırlık ile İlişkisi Var Mı?

GDO nedir?

“Genetiği Değiştirilmiş Organizma” kelimelerinin kısaltılmış şekli olan GDO

bir canlının kendi genetik mirasında var olmayan gen ya da genlerin canlıya

nakledilmesi ile oluşmuş organizmaya verilen addır. Günümüzde gen

teknolojileri pek çok alanda toplumsal hayatımıza yenilik ve kolaylık getiriyor olmakla

birlikte bizler genellikle GDO tanımını özellikle hububat, sebze, meyve gibi farklı besin

kaynaklarının dışarıdan gen nakledilmiş veya genlerinde değişiklik yapılmış hali olarak

tanıyoruz. Oysa bugün kısırlık tedavilerinde kullanılan hormonların bir kısmı bu teknoloji ile

üretiliyor, elma yerken veya süt içerken ayni zamanda gen teknolojisi sayesinde

aşılanabileceğimizi konuşuyoruz.

Besin üretiminde GDO uygulamalarının temel amacı günümüzde dış ortamdan çabuk

etkilenen besin kaynaklarının bu yöntem kullanılarak çevreden gelecek olumsuz koşullara ve

etkilere (virüs, bakteri, kurtçuk, böcek, sıcak, soğuk, don vs.) karşı daha dirençli hale

getirilmeleri ile verimliliğin arttırılması. Doğal olarak elde edilmek istenen amaç ise daha

fazla miktarda ve daha dayanıklı ürün elde edilmesi vasıtası ile besin maliyetini azaltmak,

dünyadaki mevcut ve gelecekte olası açlıkların önüne geçebilmek.

Diğer taraftan ilk GDO uygulamalarından günümüze 15 yıldan fazla süre geçmiş olmasına

karşın beklenen faydalarının ne kadarının gerçekleştiği halen tartışılan bir konu. Adı geçen

organizmaların üretiminde DNA teknolojileri kullanıldığından, organizma içerisine dışarıdan

nakledilen genler nedeniyle biyolojik çeşitlilik, türlere ait genetik miras ve doğal hayatın

devamlılığını tehdit ediyor oluşu veya bu genlerin ürünlerinin elde edilen besin maddesinin

tüketilmesi ile farklı organ ve sağlık problemlerine neden olabiliyor olmaları son yıllarda

ciddi bir tartışma konusu.

GDOlu besinlerin insan sağlığı üzerindeki olası etkileri

Her geçen gün GDOlu besinleri dost ya da düşman olarak gösteren pek çok makale ortaya

çıkıyor olmasına karşın insan sağlığı yönünden oluşan riskleri değerlendirebilecek çalışma

sayısı ne yazık ki son derece az. .Gerçekleştirilen bu çalışmaların da büyük bir kısmı deney

hayvanları ile gerçekleştirilmiş çalışmalar olduğundan ürünlerin insan üzerinde benzer bir etki

yapıp yapmayacağı da tam olarak bilinmemekte. Bununla birlikte GDOlu ürünler verilerek

beslenmiş deney hayvanlarında karaciğer, pankreas, böbrek gibi farklı organlarda problemler

gözlenebildiği bildiriliyor.

GDO’lu besinlerin kullanımı sonrasında oluşabileceği düşünülen potansiyel risklerin başında

dışarıdan eklenmiş veya değiştirilmiş genlerden elde edilen gen ürünlerinin oluşturabileceği

alerjik reaksiyonlar gelmekte. Bir diğer risk, özellikle GDO teknolojisinde kullanılan

antibiyotik genlerinin ürünün tüketimi sonrası bireyin sindirim sisteminde yer alan bakteriler

tarafından alınarak zararlı bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmaları. Ayrıca GDOlu

besinlerde istenilen gen ürününün arttırılması bazı durumlarda istenmeyen ve besin değeri

olmayan oluşumların da birikmesine sebep olabilmekte. Bazı çalışmalar özellikle doğada

bozulabilir olan tüketim öncesi yıkanarak uzaklaştırılabilen bazı tarımsal ilaçların gen

teknolojisi ile bitki içerisine sokulması ile genetik olarak üretilmesi nedeniyle yıkama ile

uzaklaştırılamadığını, bu nedenle yüksek miktarlarda tüketilmelerinin sağlık sorunları

yapabileceğini de vurgulamaktalar. Çalışmalarda belirtilen risk oranları düşük olsa da henüz

GDOlu besin üreticilerinden veya sektörden bu risklerin var olmadığını veya önemsiz

olduğunu belirten, belgeleyen kayda değer bir demeç veya çalışma mevcut değil.

GDO ve kısırlık: Bir bağlantı var mı?

İnsan sağlığı bakımından GDO kullanımı sonrası etkilenebileceği belirtilen bir diğer sistem

üreme sitemi. Geçmiş yıllarda yapılan çalışmalar GDOlu soya ile beslenen sığırlarda üreme

problemlerinin oluşabildiğini belirtiyorlar. Özellikle 2008 yılında Avusturya Hükümetinin

desteklediği bir çalışmada GDOlu ürünler ile beslenen farelerin kontrol grubunda bulunan ve

GDO içermeyen besinler verilen farelere kıyasla üreme kapasitelerinin ve yaşam sürelerinin

anlamlı olarak azaldığı belirtilmekte. İnsanda henüz GDOlu ürünlerin kısırlık üzerinde negatif

etkisinin gözlendiği bir çalışma bildirilmemiş olmakla birlikte olası etkileri üzerine genel

sağlık bilgileri kullanılarak yorum yapmak mümkün.

Üreme sistemimiz ve organlarımız iç ve dış ortamlardan gelecek etkilere karşı çok

hassaslardır. Bunun en güzel örnekleri kanser tedavisi sırasında kullanılan kemoterapi ve

radyoterapi ajanlarının kullanımı, yüksek miktarlarda alkol ve sigara kullanımı sonrasında

üreme hücrelerinde gözlenen bozulma ve kayıplardır. Dolayısı ile GDOlu besinler ile

normalden yüksek miktarlarda alınabilecek ve kanserojen veya alerjen etki gösterebilen dış

kaynaklı maddeler doğrudan üreme fonksiyonlarını etkileyebilirler. Her ne kadar kısırlık

belirli oranda anne ve babamızdan aldığımız genetik mirasımız ile ilgili olsa da, sağlıklı

üreme fonksiyonuna sahip olmanın sağlıklı beslenme ile doğrudan ilişkili olduğu artık bilinen

bir gerçek.

Dolayısı ile gen teknolojisi günümüzde pek çok alanda fayda sağlıyor olsa da günlük

beslenmede kullandığımız ürünlerin mümkün olduğu kadar doğal içerikli olmalarını seçmek

üreme sistemimiz açısından son derece önemli.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Ali Süha Sönmez Kadın Hastalıkları Ve Doğum, Üreme Endokrinolojisi Ve İnfertilite Prof. Dr.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)