Hislerimizi tanımlama şeklimiz günlük hayatımızda bu hislerle başa çıkma şeklimizi doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilir. Anlamlandırma şeklimizi fark ederek, doğru ve işlevsel tanımlamalar yaparak dahi birtakım değişimleri mümkün kılabiliriz.
Burada korku, kaygı ve cesaret kavramlarını irdeleyeceğiz. Kelimeleri doğduğu kültürden bağımsız incelememek ve etimolojik bağlamda da değerli tanımlamalar kullanabilmek için TDK’yi referans alabiliriz.
Korku, TDK tarafından “Gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız kuruması, solunum ve kalp atışı hızlanması vb. belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren duygu.” şeklinde tanımlanmakta. Altını çizmemiz gereken nokta; gerçek veya beklenen bir tehlike. Bu bilgiyi bir elimizde tutuyor olalım.
Kaygı ise aynı kaynakta “Üzüntü, endişe duyulan düşünce, tasa.” olarak tanımlanıyor. Buradan da düşünce kelimesini diğer elimize alalım.
Şimdi hayal edin; dışarıdasınız, bir yandan hararetli bir şekilde telefonla konuşurken bir yandan da koşar adımlarla önemli bir yere yetişmeye çalışıyorsunuz ve dikkatiniz oldukça dağınık. Karşıdan karşıya geçerken, yani yolun tam ortasındayken bir arabanın hızla size doğru geldiğini ve aranızdaki mesafenin son derece kısa olduğunu fark ettiniz. Aniden nabzınız yükseldi, nefes almak zorlaştı ve titremeye başladınız. Tam o anda hissettiğiniz şey: Korku… Diğer bir deyişle; tehlikenin gerçek boyutu ve tehlikenin sizin tarafınızdan algılanan boyutu tutarlıdır.
Tekrar hayal edin; evdesiniz, arkadaşınızdan görüşmek istediğini söylediği bir mesaj alıyorsunuz. Mesajı okur okumaz nabzınız yükseliyor, nefes almak zorlaşıyor ve titremeye başlıyorsunuz. Aklınızdan “Dışarı çıkarsam bir araba bana çarpabilir, yaralanabilirim hatta ölebilirim,” gibi düşünceler geçiyor. Burada hissettiğiniz şey ise: Kaygı. Burada algılanan tehlike ve tehlikenin gerçek boyutu tutarlı değil. Olduğundan büyük algılama mevcut ve kilit nokta: düşünceler.
Konu düşünceler olduğu zaman en sık kullandığımız terim bilişsel çarpıtma olacaktır. Bilişsel çarpıtmalar, adı üstünde, gerçeğin ya da o anki deneyimin çarpıtılarak algılanmasını ve hatalı değerlendirmeyi içerir. Böyle durumlarda, örnekte olduğu gibi, olayı olumsuz bir deneyim haline getiren şey olay değil, olayı değerlendirme şeklimizdir.
Hayatlarının belli alanlarında korku ve kaygı yaşayan bireyler zaman zaman kendilerinin cesur olmadıklarını, bu duygulardan ‘tamamen kurtulup’ cesur olmak istediklerini dile getirebilirler. Bu istek gerçekçi olmadığı gibi aslında amaca da hizmet etmez.
Cesaretin ne olduğu sorusunu da bizzat TDK yanıtlayabilir. “Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven.” Güç veya tehlikeli bir iş. Bu tanıma göre bir eylemi cesur kılan şey, o eylemin korku ya da kaygı uyandırıyor olmasıdır. Cesaret kendi içinde dahi korku ve kaygı barındıran bir kavramsa, insan içinde korku ve kaygı barındırmadan nasıl cesur olabilir?
‘Tamamen kurtulmak’ tam olarak da bu sebepten amaca hizmet etmeyen bir istektir. Çünkü bunun gerçekleşmesi bizi cesur yapmaz, aksine cesur olabilme fırsatımızı elimizden alır.
Bu makalenin DoktorTakvimi web sitesinde yayımlanması, yazarın açık izniyle yapılmaktadır. Web sitesindeki tüm içerikler, fikri ve sınai mülkiyet mevzuatı kapsamında uygun şekilde korunmaktadır.
DocPlanner Teknoloji A.Ş. web sitesi tıbbi tavsiye sunmaz. Bu sayfanın içeriği, metinler, grafikler, görseller ve diğer materyaller de dahil olmak üzere, yalnızca bilgilendirme amacıyla oluşturulmuştur ve tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavinin yerini almak amacı taşımaz. Herhangi bir sağlık sorununuzla ilgili şüpheniz varsa, bir uzmana danışınız.