Nasıl Hastalanıyoruz?

Yazar Ebru Onat GöktaşDermatolog • 6 Nisan 2021 • Yorumlar:

Bir yerimiz ağrıdığında bir ağrı kesici içerek kısa sürede ağrı çekmekten kurtuluyoruz. İlacın etki süresi bittiğinde tekrar ağrı hissediyoruz. Ama ağrının neden kaynaklanmış olabileceğini sorgulamıyoruz.

Nasıl hastalandığımızı anlamadan önce sağlığın tanımına bir bakalım.

Homeopatik tıp profesörü George Vithoulkas’a göre sağlık, ‘’Fiziksel, ruhsal ve duygusal acının olmadığı bir iyilik halidir. Ağrıdan özgür bir fizik beden ve iyi hissetme hali; acıdan özgür, huzurlu, sakin bir duygusal hal; bencillikten özgür bir zihin ve gerçek ile bir olma durumu... Tamamen sağlıklı bir birey, ilahi sevgi ve bilgeliği içselleştirmeyi gerçekleştirebilmiş olandır. Bir birey yaratabiliyorsa, özgürce yaratabiliyorsa sağlıklıdır. Sağlıklı bireyin doğal çabası yaratmak olacaktır. Kişi kendisinin ve başkalarının yararlarını gözetiyor olacaktır. Davranışları, kendisi ve başkaları için ne kadar yıkıcı ise o denli sağlıksızdır. Hasta bu tarife ne kadar yaklaşabilirse o kadar sağlıklı olacaktır. ‘’

Homeopat ve Psikiyatrist Vangelis A. Zafeririou’ya göre sağlıklı kişi kendisi, diğer kişiler ve çevresi ile uyumlu ilişkiler kurabilen kişidir.

Dr. Edward Bach’a göre hastalıkların nedeni, ruh ve zihin arasındaki uyumsuzluktur. Hepimizin var olmasının ruhsal bir nedeni vardır. Hepimizin görevlendirildiği bir hayat amacımız var. Bunu aslında içimizde hissediyoruz. Ancak çevremizin baskısı ile başka türlü seçimler yapıyoruz. İşte Bach’a göre doğamızda olanı değil, dayatılanı yaparsak hasta oluruz. İyileşmemizin sırrı da doğamıza yani yaratılışımıza uygun bir hayat seçmekten geçiyor.

Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre sağlık; zayıflığın ya da hastalığın olmadığı durumun ötesinde, fiziksel, zihinsel ve sosyal iyilik halidir. Zihinsel sağlık ise her bireyin kendi potansiyelinin farkında olduğu, hayatın zorlukları ile baş edebildiği, verimli ve üretken çalışabildiği, bulunduğu topluma katkı sağlayabildiği bir iyilik hali olarak tanımlanır. 


 

Peki hastalık nedir? 

Osho; ‘’Hastalık doğal olandan ayrılmış olma halidir. Eğer kendimizi kötü hissediyorsak bu doğal olmayan bir şey yaparak buna sebep olduğumuz anlamına gelir. Mutlu hissetmek ve sağlıklı olmak doğaldır. Doğamız böyledir’’ şeklinde açıklar. 

Hastalık ve sağlık kavramlarını yalnızca insan bedeninin içinde bulunduğu durumu gösteren kavramlar olarak kullanırız. Ancak beden bilinç olmadan hiçbir şeyi gerçekleştiremez. Bedenimiz sadece bilincimizin kendisine gönderdiği bazı bilgilerin tezahür ettiği yerdir. Ölü bir insan,  beden orada duruyorken kendiliğinden hiçbir şey yapamaz. Canlı bir beden, tüm yaşamsal işlevlerini, bilinç (ruh) ve yaşam (can) denilen maddesel olmayan iki kavram ile yerine getirir. Bilincimizde var olan bilgi bedenimizde görünür hale gelir. Yani bir canlının bedeninde gerçekleşen her şey, bu olayın kaynağını oluşturan bilginin bedende oluşmuş formudur. Vücudumuzdaki işleyişten sorumlu olan hormonal uyarım, enzimatik sistem, yapım-yıkım aşamalarının her birinde aslında bilinçten kaynaklanan bilgi işleve dönüşmektedir. Yani enerji maddeye dönüşür. Farklı bedensel işlevler bir arada uyum içinde yürüyorsa biz buna ‘’sağlık’’ diyoruz. İşlevlerden birinde bir sorun oluştuğunda düzen ve uyum bozulur. Bu durumu ‘’hastalık’’ olarak tanımlarız. 

Hastalık bedendeki uyumun, yani o zamana dek dengede olan bir düzenin bozulmasıdır. Bu uyum kaybı önce bilincimizde bilgi boyutunda ortaya çıkar. Daha sonra bedende kendini gösterir. Beden bilinçte olan bilginin gerçekleşme alanıdır. Bu nedenle yalnızca bedenin hasta olduğunu söylemek yanıltıcı olur. Hastalık sadece bilinçte başlar ve bunun belirtileri bedende gözlemlenir. Bedenimiz bilinç olmadan yaşayamayacağı gibi bilinç olmadan hasta da olamaz.  Aynı şekilde bu durum zihinsel hastalıklar için de geçerlidir. Zihin de tek başına hastalanmaz. Zihinsel hastalık kavramı, yine bilincimizde oluşan ancak kendini zihinde ifade eden hastalık belirtileridir. 

*****Bilinç dediğimiz şey nasıl oluşur.

Bedende bir hastalık belirtisi ortaya çıktığında dikkatimizi kendisine çeker. Her belirti dikkati, ilgiyi ve enerjiyi kendine çeken bir sinyaldir. Biz bu sinyali görmezden gelirsek o da sürekli kendini göstermeye çalışacaktır. Bunu sürekli tekrar ederek ya da eskisinden daha görünür hale gelerek yapacaktır. Sinyali yok etmeye çalışmakla bilincimizin kendini ifade etmesine engel olmuş oluruz. Belirtileri engellemek yerine akmasını sağlamamız gerekir. Bunun için belirtilerin çok daha derinlerine bakarak neye işaret ettiklerini anlamayı öğrenmeliyiz.

Hastalık belirtilerine odaklanmak yerine hasta olma olgusunun kendisini sorgulamak çok daha doğrudur. Hasta olma olgusunun daha derinlerine, köklerine inmek gerekir. Hastalık belirtilerini ise köklere olan yolculukta bir sinyal ya da bilgi taşıyıcısı olarak görmek çok daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu şekilde hastalık belirtilerini bir an önce ortadan kaldırmaya yönelik bir yaklaşımdan ziyade gerçek hastalığı görüp anlamamıza yarayan sinyaller olarak değerlendirmeliyiz. Çünkü hastalık belirtilerinin tek bir amacı vardır: Bizi iyileştirmek!!! Belirtilerin neyi işaret ettiklerini anlamak çok önemlidir. Aksi takdirde gelişimimize, değişim ve dönüşümümüze hizmet eden ilahi yasalara uymadığımızı bize anlatan son derece katı olabilen birer öğretmene dönüşürler. İyileşme duymazdan geldiğimiz, yok saydığımız ya da bastırdığımız belirtiden değil, dönüştürdüğümüz hastalıktan bilincimizin değişimi ile doğar. İyileşme bir dönüşümü ifade eder aslında. Kişinin iyi yani tam ve bütünleşmiş bir hale dönüşmesidir. İyileşme eksik olanın keşfedilmesi ile artan bilinç sayesinde gerçekleşir. Öyleyse hastalık belirtilerini iyileşmeye giden bir yol olarak düşünmemiz ve eksiklerimizi tamamlamamız için bize yol gösteren sinyaller olarak yaşamlarımızda değerlendirmemiz gereklidir. ‘Şu anda yaşamımda eksik olan nedir?’ ‘Neyi değiştirmem gerekir?’ 

İdeal sağlık için hem beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleri gibi fiziksel konularda hem duygusal ve zihinsel boyutlarda, hem de ruhsal boyutta doğru davranış içinde olmayı geliştirmemiz gerekir. Bedenimizden bize yansıyanın sadece o anda yaşadığımız bilinçlilik seviyemiz olduğunu unutmamalıyız. 

Aynı zamanda bizim canımızın yapmak istedikleri ile bize dayatılanlar konusunda farkında olmalıyız. İşte hastalık dediğimiz şey aslında taşıdığınız canın bize bir şeylerin yanlış olduğu yönünde verdiği bir uyarıdan ibaret. Biz bu işaret parmağının gösterdiği yere bakmak yerine işaret parmağına bakarsak mesajı görmemiş oluruz. 

Birinci adım sorunu doğru görmektir. İkinci adım da sorunu doğru yöntemlerle çözmektir.***** Burda hastalıkların kaynaklandığı seviyeleri anlat. 

Hastalık klasik tıbbın iddia ettiği gibi dışarıdan gelen ayrı bir şey değildir. Hastalık sadece bazı kadim öğretilerde chi, ki, prana, bizim  can dediğimiz yaşam gücünün değişmiş yani dengesi bozulmuş şeklidir. Dışarıdan gelen bir hastalık yoktur. Dengesi bazı sebeplerle bozulmuş organizmanın tepkisi vardır. Böylece dışarıdan gelen etkenlere hassasiyeti artmış, etkilenebilirliği artmış bir organizma vardır.  Mesela baş ağrısı dışarıdan gelmez. Bir şey bizim dengemizi bozar ve bu dengesizlik kendini bedenimizde baş ağrısı olarak gösterir. Yani hastalık  dediğimiz şey vücudun sağlığı bozucu etkene karşı verdiği tepkidir. Bir kişi hasta olduğunda canlılığının nasıl etkilendiğini hastanın gösterdiği belirtilerden anlarız. Tedaviyi belirlerken hastalığa ait olanla kişiye ait olanı  doğru tespit etmek gerekir. 

Enfeksiyon  hastalıklarında da bir mikroorganizmanın bizi hasta edebilmesi için immün sistemimizden daha güçlü olması gerekir. Bağışıklık sistemimizi düşüren etkenler; kötü beslenme, kötü yaşam koşulları, sağlıksız yaşam alışkanlıkları (sigara, akol) gibi kolay gözlenen ve kolay anlaşılabilen sebepler olduğu gibi gözlenmesi daha zor ama etkisi anlaşılabilir duygusal stres gibi etkenler de olabilir. 

Stres şu anda içinde bulunduğumuz duruma dair bizim kendimizi tehdit altında hissettiğimiz ve mücadele verdiğimiz durumdur. Travma geçmişte yaşadığımız halde hala atlatamadığımız stresdir. Uygun yollardan stresle başa çıkılamadığında hastalık ( bedensel yada ruhsal ) kaçınılmaz olur. Aslında kısa süreli stres bedeni korumaya yararken uzun sürdüğünde bedeni zayıflatan, baskı altında tutan bir etki yaratır. Fiziksel açıdan stresin üstesinden daha kolay gelmek için uygun beslenme ve uygun egzersiz yapmak önemlidir. Duygusal açıdan stresle başa çıkmanın yolları sorunların gerçek sebebinin farkına varmaktan ve düzeltici adımları atmaktan geçmektedir. Stresi akıllıca yönetmeyi başarırsak yatkın olduğumuz hastalıklardan bile uzak durmamız mümkün olur.

Bir de etkisini fiziksel ve duygusal olarak gözleyemediğimiz ama varlığını sonuçlarıyla bildiğimiz etkenler vardır. Ruhsal etkenler. Burada söz konusu olan psikolojik rahatsızlıklar değildir. Bazen hastalık kendini  fizik bedende gösterse de  sebebi tek başına fiziksel yada duygusal stres olmayabiliyor.

Ruhsal etkenleri anlayabilmenin en başarılı yollarından birisini aile dizimi terapisi sunmaktadır. Uzun süren bir hastalığın kökleri oldukça derinlerde olabilir. Zor ve ağır geçen bir hastalığınız varsa hiç değilse bir kez aile dizimi metodu yolu ile aile geçmişinize bakabilir ve farkında olmadan üzerinize aldığınız bir etki olup olmadığını görmeniz faydalı olabilir. Sizi çok zorlayan, fiziksel ve duygusal acı veren, hayatınızı yaşamanıza engel olan hastalıklarınızın iyileşmesi için çalışıyorsanız, böyle bir terapi size yardımcı olabilir. Özellikle de aile sisteminde göç, savaş, ölü doğum, erken ölüm, kürtaj, cinayet, hırsızlık, aile kavgaları olmuşsa hastalığın sebepleri bu konuşulmayan aile sırlarında gizli olabilir. Kronik seyirli hastalıklarda ‘’Şifa’’ konusu sadece biyokimyasal değerler ile olacak bir şey değildir çoğu kez. Ruhsal açıdan da yaklaşmak gerekir. 

Yine hastalığın köklerini geçmişte arayan bir başka yöntemde regresyon terapisidir. Anılara geri gitme travmaya neden olan duygusal, zihinsel, bedensel enerji blokajlarını açığa çıkarma işlemidir. Bu anılar, çocukluk anılarını, rahim anılarını veya geçmiş yaşam anıları da denilen bilinç dışı ruhsal anıları içerebilir. 

Bazen pek çok terapiye rağmen sorun sizi bir türlü bırakmıyorsa belki de aslında sorunu siz bırakamıyor olabilirsiniz. Bazen hasta olmakla elde ettiğimiz çıkarlarımız o kadar fazladır ki, bilincimiz tabi ki iyileşmek istiyorum yoksa neden bu kadar uğraşayım derken, bilinçaltımız mevcut durumun sürmesini ister ve iyileşme çabalarımızı sabote ederek iyileşmeye engel olur ve bilinç altı her zaman daha güçlüdür. O nedenle bazen fiziksel bir rahatsızlığın çözümü aile diziminde, psikoterapide olabilir.   Sadece iyileşmeye hazır olduğunuzda iyileşebilirsiniz.  

 

Hastalık bir sonuçtur. Bir sürecin sonunda gelişir. Asla durup dururken gelişmez.  Bizim tam olarak idrak edemediğimiz bir nedenle bizde bir değişim yaratmak için gelişir. Hayatımızda bizi zorlayan bir değişim….Bu ders daha basit bir şekilde yanlış beslendiğimiz için bir uyarı olabilir. Ve çözüm uygun beslenmeye geçmek kadar kolay ve somut olabilir. Ya da kökü çok derinlere, hatta ailemizin köklerine kadar giden atalarımızdan aldığımız etkilere dayanan çok ruhsal bir ders söz konusu olabilir. Sebep ortadan kaldırılmadıkça çözüm kalıcı olmayacaktır. Bazen sadece bizim değişmemiz gereklidir. Biz değişimi ve dönüşümü gerçekleştirebildiğimizde çözüm kalıcı olacaktır.

 En önemli ipucu hastalığın neyi kısıtladığıdır. Kontrol edemediğiniz bir hastalık belirtisi hayatı kontrol etmeyi bırakmanız gerektiğinin mesajını taşıyor olabilir.  O yüzden sadece belirtileri baskılayan bir tedavi öğrenmeniz gerekenleri öğrenmenize engel olacağı için değiştirmeniz gerekenleri değiştirmeden hayatınıza devam etmenizi sağlayacağı için gerçekten iyileşmeniz mümkün olmaz. 

Doğada güçlü hastalığın zayıf hastalığı uzak tuttuğu gözlemlenmiştir. Akıl hastalarının daha az bedensel hastalığa yakalandığı gözlemlenmiştir. 

Yaşam gücü her zaman dengesini korumaya çalışır. Bu yüzden her zaman dengeyi bozan unsura zıt yönde tepki verecektir.  O yüzden ateşi düşürmeye çalışmak en büyük yanlışlardan biridir. Yaşam gücü yapabildiği kadar direnip ateşi daha da yükseltmeye çalışacaktır. Ama baskın ateş düşürme faaliyetleri galip geldiğinde yaşam gücü daha fazla uğraşamaz gücünü yitirir. O takdirde bu olayı daha hayati hastalıklar izler. Yaşam gücü ne yapıyorsa organizmanın dengesini korumak ve hastalıktan kurtulmak için yapıyor. O halde organizmaya yardım etmenin yolu organizmanın yapmaya çalıştığı şeye destek olmaktır. Yapılabilecek en kötü şey ise organizmanın yapmaya çalıştığı şeye engel olmaktır. Bütün mesele belirtileri düşman gibi görüp biran önce yok etmeye çalışmak yerine, dost olduğunu anlamaktır. 

Belirtileri bastırmaya ve yok etmeye yönelik yaklaşımlar işe yaramaz. Geçici bir iyilik hali yakalansa da dengesizlik kendini daha kuvvetli ve daha derin olarak yeniden ifade eder. Çözüm hem yaşam tarzına dayatılan değişikliklerin yapılması ile hem de hem de en başından dengeyi bozan kök sebeplerin ortadan kaldırılması ile gelir. Hastalığın dayatmış olduğu değişiklikleri yapmadan hiçbir terapi iyi gelmeyecektir. Belinizi incittiyseniz öncelikli olan dinlenmektir. Rutubetli ve soğuk ev ağrılarınıza iyi gelmiyorsa kuru ve sıcak bir yere taşınmanız gerekir. Hastalığınızı etkileyen yaşam tarzınızı düzeltmezseniz iyileşir iyileşmez eski yaşam tarzına dönerseniz tabi ki hastalık geri gelecektir.  Sadece belirtileri yok etmeye yönelik tedaviler, ilk anda durumu iyileştirse de genel sağlığı zamanla daha da kötüleştirecektir. Örneğin kortizonla bastırılan çocuk alerjilerinin astıma dönüştüğü gözlemlenmiştir.

Doğal halimiz mutlu ve dengededir. Hastalık sadece bedende olmaz, mutlu değilsek zihinsel bir hastalık söz konusudur. Bir etken ( fiziksel, duygusal yada ruhsal ) bu dengeyi bozucu müdahale yaptığında; 

*Ya hasta olmayacak kadar güçlüyüzdür. Ve sağlığımızı koruruz. 

*Ya hastalığa yakalanırız ama kısa sürede ve çoğu kez yardım gerekmeden onu yenebiliriz. 

*Ya da uzun süre yenemeyiz ve uygun yardımı alana kadar hasta kalırız, 

*Bazen tam iyileşmek mümkün olmayabilir ve tamamen iyileşmeden ölebiliriz.

 

Yani bir hastalık etkeninin bizi etkileyip etkilememesi onun yıkıcı gücüne olduğu kadar bizim dayanıklılığımıza da bağlıdır. Bizim dayanıklılığımız ise doğru besinleri doğru miktarda ve doğru zamanda almakla çok yakından ilişkilidir. Ancak bu konu ağzımızdan ne girdiği kadar nasıl sindirildiği ile de ilişkilidir. Dayanıklılığımız için düzgün işleyen bir sindirim sistemine sahip olmamız gereklidir. Bunun içinde floramızın dengeli ve sağlıklı olması gerekir. Bizim için yararlı bakteriler besinleri doğru bir şekilde parçalayıp sindirmemizi sağlarken zararlı olanlar bağırsak epitelimize zarar vererek sağlığımızı bozar. Kötü beslenme alışkanlıkları, yanlış tedaviler özellikle antibiyotikler sindirim sisteminin ekolojik yapısını bozar. Beslenme dışında frekans olarak düşük frekanslı duygu ve düşüncelere sahip olmak da dayanıklılığımızı azaltır. 

Hastalıktan tam ve kesin olarak kurtulmanın yolu onun ortaya çıkmasına yol açan şartları anlamaktan ve değiştirmekten geçer. Bu değişim ( fiziksel yada ruhsal )  olmaksızın elde edilen sağlık uzun süreli olmayacaktır. 

 

Fiziksel çevremizde doğal ve temiz olana dönerek, doğanın bize rehberlik ettiği gibi dengede yaşayarak, yüksek frekanslı duygu ve düşüncelerimizi destekleyecek yaşam alışkanlıkları geliştirerek  iyileşmek mümkün olmaktadır. 

CİLT HASTALIKLARI 

Cildimiz tüm vücudumuzu kaplar. Dışarıda olanlar ile içeride kalanlar arasında bir sınır görevi görür. Yani bireyselliğimi korur. Cilt kapladığı alan itibari ile vücudumuzun en önemli organıdır. 

Cilt yaşam alanımı kuşatan koruyucu bir katmandır. Bilinç dışı bir yerden içsel durumumun tüm doğruluğuyla kendini ortaya koymasını sağlar. Dolayısıyla çevremle olan ilişkimle bir bağlantısı vardır. ( ben ve diğerleri)

Cildimiz hislerimizin, iç hasassiyetimizin bir uzantısıdır. İç dünyamızın aynasıdır. Tüm iletişim bilgilerimizi analiz eder. Eğer ben nazik bir insansam cildim de öyledir. Eğer aşırı hassas bir insansam cildim de aşırı hassas bir yapıya sahiptir. Tam tersine eğer kendime ve diğer insanlara sert davranıyorsam cildimde kalın ve sert olur. Eğer cildim iritasyon gösterirse hayatımdaki bir şey veya biri beni irite ediyor demektir. 

Büyük güvensizlikler cildimin terlemesine neden olurken, aşırı terleyen cilt tuttuğum ve serbest bırakma ihtiyacı duyduğum duyguları boşaltır. 

Cildime değen bir hastalık çevremle iletişim kurmakta zorlandığımı gösterir. Bütünlük seviyemde bir kayıp olduğunu hissederim. 

Cildimin durumu diğer insanlarla kurduğum ilişkilerin durumunu gösterir. Bireyselliğim sorgulanır, mahremiyetim ve savunmasızlığım tehdit ediliyor olabilir. 

Benim sınırlarım neler?

Tahammülsüz olduğum alanlar hangileri 

Dokunma ve dokunulma ihtiyacı hissettiğim ve bununla ilgili bir yoksunluk çektiğim zaman cildim reaksiyon verir. Örneğin bir ayrılık yaşadığımda egzama yada sedef olmasının sebebi budur.  Cildim stres yaşar. Bir ihtiyaç durumu içindedir.   

Cilt zihinsel enerjiyle bağlantılıdır. 

Cilt vücudun koruyucu zarfıdır. Aynı zamanda iç organlarımızı da korur. Dış ortamla temas kuran bana ait ilk parçadır. Dış dünya ile iç dünya arasında bir bağlantı olarak görev yapar. 

Kızarıklık duygularımla bağlantılıdır. 

Kaşıntı ise hoşnutsuzluğumun bir işaretidir.  

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Yorumlar: (0)