Rektum Kanseri

Yazar Mehmet Tahir OruçGenel Cerrah • 18 Ağustos 2017 • Yorumlar:

Rektum kanserlerinin sıklığı nedir?

Kalın bağırsağın makata (anüs) açılan bölümüne rektum adı verilir ve bu bölümden kaynaklanan kanserler rektum kanseri adını alır. Rektum denilen kalın bağırsağın son bölümü sakrum adı verilen kuyruk sokumu kemiğinin önünde yer alır. Rektum’un üst (makat girişinden itibaren 10-12. cm’ler arası), orta (makat girişinden itibaren 8-10. cm’ler arası) ve alt (makat girişinden itibaren 4-7. cm’ler arası) olmak üzere üç ayrı bölümü vardır. Kalın bağırsak ve rektum kanseri ABD’de kanserden ölümleri arasında üçüncü sırada yer alır. Rektum kanseri, kalın bağırsak kanserlerinin % 20’sinin oluşturur ve % 10’unun ise rekto-sigmoid bölgede yerleştiği bilinmektedir. Böylelikle, rektum kanserleri, kalın bağırsak kanserlerinin 1/3’ünü oluşturur. 35 yaşından sonra sıklığı artar, 50 yaş sonrasında daha da artar ve 70 yaştan sonra ise en sık görülür.

Rektum kanserinin hangi tipleri vardır?

Rektum kanseri patolojik sınıflamaya göre: % 98 adenokarsinom, % 1.3 lenfoma, % 0.3 sarkom ve % 0.4 karsinoid tümör şeklinde görülür. Makata yakın olan rektum tümörleri ise skuamöz hücreli karsinom türünde olur. Kalın bağırsak hücreleri her 6 günde bir yenilenir. Kalın bağırsakta yerleşen adenom adlı iyi huylu urların % 10’u adenokarsinom şekline dönüşebilir. Adenomatöz polipozis koli (APK) geni ile veya kalıtımsal nonpolipozis kolorektal kanser ile rektum kanseri oluşabilir. K-ras onkogeni ve p53 mutasyonu sonucunda rektum kanseri gelişebilir.

Rektum kanseri için risk faktörleri nelerdir?

  1. % 75’inde herhangi bir risk faktörü yoktur.

  2. Diyet: kırmızı et ve yağdan zengin diyetle beslenme rektum kanseri için risk faktörü oluştururken, liften zengin ve hayvani yağdan fakir diyet dışkıyı yumuşatır ve kanser için risk faktörlerini azaltır ve böylelikle rektum kanseri açısından koruyucudur.

  3. Ailede kalın bağırsak kanseri: % 5-10’unda vardır.

  4. Kalın bağırsak polipleri: rektum kanserlerinin % 15-20’sinde polip vardır. Kalın bağırsağın herhangi bir bölümünde kanser olan kişilerin aynı anda (senkron) kalınbağırsağın diğer bir bölümünde de polip gibi bir sorun görülme olasılığı % 30’dur. Takip kolonoskopilerinde bu hastaların yaklaşık % 40-50’sinde yeni kalın bağırsak polipleri geliştiği gözlenir. Kalın bağırsağından polip alınan kişilerde kalın bağırsak veya rektum kanseri yönünden risk sağlıklı nüfusa oranla 3-8 kat daha fazladır.

  5. Kalıtsal nonpolipozis kolorektal kanser: rektum kanserlerinin % 4-7’sinde görülür. Kalıtsal nonpolipoz kolorektal kanserde (HNPCC) ise 2., 3. ve 7. kromozomlarda bozukluk vardır. Bu hastalarda normal nüfustaki kadar polip vardır, ancak kanserleşme eğilimi daha fazladır. Bu hastalarda rahim, mide, tiroid, ince bağırsak, böbrek ve beyin kanserleri daha sık olur. Nonpolipoz kolorektal kanserli (HNPCC) hasta grubunda 20-40 yaş arasında her 1-2 yılda bir ve 40 yaştan sonra yılda bir kolonoskopi yapmak gerekir. Bu tür kanserlerin ağırlıklı olarak kalın bağırsağın sağ bölümünde olması nedeniyle sigmoidoskopi yeterli olmaz ve kolonoskopi yapılması gereklidir.

  6. Ailevi (familyal) adenomatöz polipozis (FAP): % 1’inde vardır. Familyal adenomatöz polipozis (FAP) kalıtsal yolla iletilen ve kalın bağırsak (kolorektal) kanserlerininin % 1’ini oluşturur. ‘F’ harfi familyal yani ailevi kelimesinin kısaltması, ‘A’ harfi belirlenen poliplerinin türünü ifade eden adenomatöz kelimesinin kısaltması ve ‘P’ harfi çok sayıda polip’i ifade eden polipozis kelimesinin kısaltmasıdır. APC geni adı verilen FAP geni, 5. kromozomun uzun bacağında yer alır. Ailesinde FAP hikayesi olan kişilerde genetik tarama testleri yapılabilir, bu testlerin tanı değeri % 80 kadardır.

  7. İltihabi bağırsak hastalığı: % 1’inde görülür. Yaygın iltihabi bağırsak hastalığının 8 yılı ve bölgesel iltihabi bağırsak hastalığının 15 yılı tamamlanan hasta grubunda her 1-2 yılda bir kolonoskopi ile kontrol gerekir. Burada kalın bağırsağın ve rektum’un değişik yerlerinden çeşitli biopsiler alınması gerekir. Displazi adı verilen hücrelerde kanser öncesi değişim belirlenirse kalın bağırsağın laparoskopi veya robotik cerrahi ile alınması önerilir.

  8. Alkol: Günde 30 gramdan fazla alkol alımı

  9. Sigara

  10. Yaş: 50-75 yaş arası kişiler

  11. Safra kesesinin alınması: safra kesesi alınması (kolesistektomi) ameliyatından sonra bağırsağa kanser açısından risk oluşturan safra asitlerinin geçişini arttırır.

  12. Kalın bağırsak kanseri: Hastaların % 2-5’inde farklı bir bölgede kalın bağırsak kanseri gelişebilir. Kalın bağırsak kanserli hasta grubunda bir yıl sonra kolonoskopi ile kontrol gerekir. Kontrol kolonoskopisinin normal bulunması halinde tekrar 3 yıl sonra kolonoskopi yapılır, buda normal bulunursa, her 5 yılda bir kolonoskopi tetkiki ile takibe devam edilir.

Rektum kanserlerinin belirtileri nelerdir?

  1. Rektum kanserinin büyük bir bölümünde belirti görülmez.

  2. Makattan kan gelmesi: Rektum kanseri hastalarının % 60’ında bulunur. Bunun dışında hastaların % 25’ın dışkıda gizli kan belirlenir. Dışkı ile birlikte mukus (sümüksü akıntı) olabilir.

  3. Dışkılama alışkanlıklarda değişiklik: Hastaların % 40’ında dışkılama alışkanlıklarda değişiklik ve bazılarında ise dışkı çapında incelme mevcuttur. Villöz tip rektum tümörlerinde ishal ve potasyum düşüklüğü gözlenir.

  4. Karın ağrısı: Rektum kanseri hastalarının % 20’sinde görülür. Kısmi kalın bağırsak tıkanıklığı durumunda aralıklarla kıvrandırıcı tipte veya açıklanamayan karın ağrısı izlenir.

  5. İdrar ile ilgili sorunlar: Rektum kanseri hastalarında idrar sorunlarının gözlenmesi sıklıkla tümörün mesane veya prostata yayılması sonucunda görülür.

  6. Demir eksikliği

  7. İştahsızlık: vakaların % 10’unda görülür.

  8. Kalın bağırsak tıkanıklığı: vakaların % 10’unda görülür.

  9. Kalça kemiğinde ağrı: vakaların % 5’inde ve sinirlerin tümör tarafından tutulduğu durumlarda görülür.

Rektum kanseri araştırmasında cerrah nasıl muayene yapar?

Rektum kanseri araştırılırken makattan parmakla muayene yapılır, bu muayenede parmakla ancak 8 cm kadar mesafeye kadar incelenebilir. Detaylı bir karın muayenesinde ise lenf bezlerinde veya karaciğerde büyüme yada kitle varlığı araştırılır.

Rektum kanseri tanısı nasıl konulur?

  1. Kan sayımı

  2. Tümör markerları: CEA, CA 19-9

  3. Dışkıda gizli kan araştırması

  4. Dışkıda DNA araştırması

  5. Rektoskopi, sigmoidoskopi veya kolonoskopi ile tümörden biopsi

  6. İlaçlı kalın bağırsak röntgeni (lavman opaklı kolon grafisi): daha ender olarak tercih edilir.

  7. Sanal kolonoskopi: tarama testi olarak tecih edilebilir.

  8. Bilgisayarlı tomografi: göğüs ve karın için yapılarak metastaz araştırılır.

  9. Endorektal ultrason (ERUS) - endoskopi ile endoskopist tarafından, veya ultrason probu ile bir radyolog tarafından yapılır, endorektal MR veya pelvik MR (metastaz araştırması için)

  10. Karaciğer fonksiyon testleri: ALT ve AST: sıçrama (metastaz araştırması için)

  11. PET scan (metastaz araştırması için)

Rektum kanseri evrelemesi nasıl yapılır?

Rektum kanseri evrelemesinde daha sık olarak İngiltere’nin StMark Hastanesi’nde patolog olan Dukes’ın 1932’de tanımladığı sınıflama kullanılır.

Dukes sınıflaması

  1. Dukes A: sadece rektum içinde yer alan kanser

  2. Dukes B: rektum duvarı dışına taşan kanser

  3. Dukes C: rektum kanserinin bölgesel lenf bezlerine yayılması

  4. Dukes D: uzak organlara (karaciğer vb.) sıçrama (metastaz) yapan tümör

Ayrıca, 1954 yılında Amerikan Kanser Komitesi (American Joint Committee on Cancer - AJCC) ve Uluslararası Kanser Birliği’nin (International Union Against Cancer - IUAC) ortak belirlediği TNM sınıflamasında ise tümör büyüklüğü T0 ile T4 arasında tanımlanır, lenf düğümü tutulumu N0-N3 ve metastaz durumu M0-M1 arasında tanımlanır. Evre 1 ile 4 arasında evrelendirme yapılır, 1. evre başlangıç aşamasında ve 4. evre yayılmış tümör anlamına gelir.

Rektum kanseri nasıl yayılır?

Rektum kanseri toplar damarlar (portal ven) aracılığı ile karaciğere veya lenf damarları yolu ile rektum etrafındaki lenf bezlerine veya leğen kemiğine yayılabilir.

Rektum kanseri tedavisi nasıl yapılır?

Rektum kanseri tedavisinde ameliyat, ışın tedavisi (radyoterapi) veya ilaçla kanser tedavisi (kemoterapi) yer alır. Radyoterapi ve kemoterapi ameliyattan önce (neoadjuvan tedavi) veya ameliyattan sonra (adjuvan tedavi) uygulanabilir.

Rektum kanseri tedavisinde başlıca hangi ameliyat teknikleri uygulanır?

  1. Aşağı (low) anterior rezeksiyon: anterior rezeksiyon veya ultra-low anterior rezeksiyon alt grupları da vardır.

  2. Kolo-anal anastomoz tekniği

  3. Abdomino-perineal rezeksiyon veya Miles ameliyatı

  4. Lokal veya transanal eksizyon

  5. Transanal endoskopik mikrocerrahi (TEM)

Aşağı (low) anterior rezeksiyon nedir?

  1. Aşağı (low) anterior rezeksiyon, rektum’un 1/3 üst ve orta bölümündeki tümörlerde tercih edilir. Laparoskopi, robotik cerrahi veya açık cerrahi yöntemleri ile karın yolundan yapılır. Uygulanan teknik cerrahın deneyimi ile paraleldir, ancak laparoskopik cerrahi ve robotik cerrahi teknikleri daha az ağrı, daha çabuk işe geri dönme ve daha az ameliyat yeri fıtığı oluşumu gibi avantajlar taşırlar.

  2. Aşağı (low) anterior rezeksiyon tekniğinde mezorektum adı verilen rektum organının toplar damar, atar damar ve lenf damarlarının yer aldığı yağlı plan tam ve geniş olarak çıkartılır, ve bu duruma total mezorektal eksizyon (TME) adı verilir, çünkü lokal nüks sorunun sıklıkla bu bölge ile ilgili olduğu bilinmektedir. Total mezorektal eksizyon (TME) uygulanan olgularda tümör nüksünün % 4 civarında olduğu bilinmektedir.

  3. Aşağı (low) anterior rezeksiyon tekniğinde, kanserli doku çıkartılığında karına doğru olan üst bölümde 5 cm civarında ve makata yakın olan alt bölümde 1-2 cm tümörden arınmış sağlam doku bırakılması hedeflenir. Kalın bağırsağın birleştirilmesinde (anastomoz) sıklıkla makat yolu ile yerleştirilen sirküler stapler adı verilen yuvarlak başlı dikiş makinesi şeklinde tek kullanımlık el aletleri kullanılır. Bazı olgularda ise kapatıcı stapler ve sirküler stapler olmak üzere çift stapler tekniği tercih edilir. Patoloji tetkikinde çıkartılan rektum dokusuna ek olarak, stapler aleti ile birlikte çıkan iki adet yuvarlak (simit şeklinde) bağırsak halkası da incelenir.

  4. Bu teknikten sonra dışkı tutma sorunu yaşanmaz ve bağırsağın karın derisine kalıcı ağızlaştırma işlemi (kolostomi) yapılmaz, bu nedenle hastaların özellikle arzu ettikleri bir işlemdir, uygun vakalarda da ideal sonuçlar sağlar.

  5. Bağırsak birleştirmesinden sonra sızıntı (anastomoz kaçağı) oranı orta rektumda yer alan kanserlerde % 3-10 ve alt rektumda yer alan kanserlerde % 20 civarındadır. Bu nedenle bazı durumlarda alt seviyede yapılan bağırsak birleştirmelerinden (kolo-anal anastomoz) sonra ek olarak geçici bir süre için kolostomi veya ileostomi uygulanabilir, ancak daha sonra bu karın içine alınır.

  6. Hastaların % 3-15’inde geçici olarak idrar yapma güçlüğü yaşanabilir.

  7. Erkek hastalarda cinsel fonksiyonlarda bozulma olabilir. Bunlar spermlerin dışarı boşalamaması (retrograd ejakülasyon, kuru orgazm) veya sertleşme (ereksiyon) kusurudur. Bu komplikasyon geçmişte gerçekleştirilen ameliyatlarda % 70’e varan oranlarda tanımlanırken, günümüzün cerrahi olanakları ile % 5 civarına inmiştir.

Kolo-anal anastomoz nedir?

Çok alt seviyeli yani alt rektum bölgesinin kanserlerinde veya basit bir anlatımla makata çok yakın olan rektum kanserlerinde cerrahi teknik çok önem kazanır. Burada hastalar açısından önemli olan dışkı tutma (kontinans veya sfinkter fonksiyonları) yeteneğinin korunup korunamayacağıdır. Burada kanserli rektum bölümünü çıkartırken levator ani adı verilen leğen kemiği (pelvik) taban kaslarının altına dek inilir. Alt rektum kanseri sfinkter adı verilen dışkı tutmaya yarayan kaslar seviyesine kadar gelmemişse veya sfinkteri içine almamışsa, kanserli rektum bölümü çıkartıldıktan sonra makata yakın olan alt rektum bölümü kapatıcı stapler adı verilen tek kullanımlık el aleti ile kapatılır ve makattan yukarıya doğru yerleştirilen sirküler stapler ile (çift stapler tekniği) hastaya kolo-anal anastomoz uygulanır. Bu bağırsak birleştirmesini (anastomoz) stapler cihazı yerine elle dikerek yapan cerrahlar da vardır. Anastomozun çok alt düzeyde olması durumunda kalın bağırsaktan (kolonik) J poş adı verilen rezervuarda oluşturmak gerekebilir. Anastomoza J poşun eklenmesi, ameliyat sonrası hayli artacak olan dışkılama sıklığının azaltılmasına fayda sağlar.

Rektum kanseri ameliyatında sfinkter korumayı güçleştiren faktörler nelerdir?

  1. Aşırı şişmanlık (morbid obesite)

  2. Erkek hasta

  3. Ameliyat öncesi dışkı tutamama (inkontinans)

  4. Makat kaslarının (anal sfinkter) tümör tarafından tutulması

  5. Tümörün makata 5 cm mesafede yerleşimidir.

Abdomino-perineal rezeksiyon veya Miles ameliyatı nedir?

Alt 1/3 rektum kanserlerinde, tümör sfinkter adı verilen dışkı tutmaya yarayan kaslar seviyesine kadar gelmişse veya sfinkteri içine almışsa, o halde hastaya sfinkter koruyucu bir ameliyat uygulanamaz ve sfinkter yani dışkı tutma (kontinans) mekanizmasını ortadan kaldıran, abdomino-perineal rezeksiyon veya Miles ameliyatı gerekir. Bu ameliyatın tercih edilmesinin bir diğer nedeni ise kanserli dokunun çıkartılmasını takiben geriye 1-2 cm’lik sağlam rektum dokusu kalmaması nedeniyledir. Bu ameliyat tekniğinde ameliyatın belirli bir aşamasından sonra cerrahi ekibin bir bölümü karın içinden çalışarak rektumu prostat, mesane, rahim (uterus), tüpler (adneks), hazne (vajina), kuyruk sokumu (koksiks kemiği) gibi çevre dokulardan ayırırken, cerrahi ekibin diğer bir bölümü ise makattan rektumun son bölümünü çıkartır ve o makatı kapatır. Rektum kanserinin komşuluk yolu ile en sık olarak atlama yaptığı organ mesanedir. Burada cerrahi teknikte önemli olan hem çevre dokulara zarar vermemek ve hemde tümörün nüks etmesini önlemek için etraf lenf bezlerini en yüksek düzeyde çıkartmaktır, ancak, bu işlem sırasında cinsel ve idrar yapma fonksiyonları olumsuz yönde etkilenebilir.

Rektum kanseri tedavisinde lokal veya transanal eksizyon nedir?

Rektum kanserinde lokal veya transanal eksizyon erken evredeki sınırlı hasta grubunda, makat giriminden itibaren 8 cm içindeki tümörlerde, çapı çoğunlukla 3 cm’nin altında ve rektum’un çevresinin 1/3’ünden azını tutan kitlelerde, rahat hareket edebilen ve polip karakterindeki tümörlerde ve etrafta büyümüş lenf bezleri olmaması durumunda tercih edilir. Rektum kanserinde lokal veya transanal eksizyon tekniğinde alt rektum bölgesindeki tümör dairesel olarak çıkartıldıktan sonra geriye 1 cm sağlıklı doku bırakılır ve kalan dokular tekrar dikilerek bütünlük sağlanır. Rektum kanserinde lokal veya transanal eksizyon tekniği hızla iyileşme olanağı sağlar, dışkı tutma (kontinans veya sfinkter fonksiyonu) yönünden avantaj sağlar ve ameliyat sonrası komplikasyon oranı daha düşüktür. İkinci evrede olan tümörlerde bu teknikle 5 yıllık sağkalım % 65-100 arasındadır. Bu teknikte bölgesel veya lokal nüks, daha sıklıkla lenf bezlerinin tutulmuş olduğu durumlarda ve % 20 oranında görülür. Nüks olan olgularda prostat bezi, mesane, hazne (vajina), sidik borusu (üreter), yumurtalık (over), rahim (uterus) ve kuyruk sokumu kemiği organlarını almak gerekebilir.

Transanal endoskopik mikrocerrahi (TEM) tedavisi nedir?

Transanal endoskopik mikrocerrahi (TEM) tedavisi, karın ameliyatlarında kullanılan laparoskopik ameliyatlara benzer. Ameliyat sırasında makat içine rektoskop cihazı yerleştirilir ve karbondioksit gazı ile rektum içi şişirilir. Bu teknik ciddi bir öğrenme süresi ve gayet maliyetli teknik ekipman gerektirdiğinden dünya genelinde çok yaygın kabul görmemiştir.

Rektum kanseri ameliyatında kolostomiden kaçınmada hangi faktörler etkilidir?

  1. Rektum kanseri ameliyatında kolostomiden kaçınılan ameliyatlara sfinkter koruyucu ameliyatlar adı verilir. Bu ameliyatlarda:

  2. Cerrahın eğitimi

  3. Cerrahın yaptığı kalın bağırsak ameliyatı sayısı

  4. Hastanın neoadjuvan kemoradyoterapi alması sfinkter koruyucu ameliyat kararını etkiler.

Rektum kanseri ameliyatında lokal veya transanal rezeksiyona uygun kanserler hangileridir?

  1. Alt rektumda (8-10 cm içinde) yerleşmiş olan tümörler

  2. Rektum çevresinin 1/3’ünden azını tutan tümörler

  3. Polip şeklinde tümörler

  4. Lenf bezlerinde tutulum olmayan tümörler

Rektum kanseri ameliyatında abdomino-perineal rezeksiyon veya Miles ameliyatının dezavantajları nelerdir?

  1. Kalıcı kolostomi getirmesi

  2. Daha yüksek ameliyat sonrası komplikasyon oranı

  3. Daha yüksek oranda cinsel ve idrar fonksiyon bozuklukları

Karaciğere sıçrama (metastaz) yapmış rektum kanserinde yaklaşım nasıldır?

  1. Karaciğere sıçrama (metastaz) yapmış rektum kanserinin tedavisinde sistemik veya karaciğer içine verilecek olan kemoterapinin çok sınırlı bir etkisinin olduğu bilinmektedir.

  2. Sistemik kemoterapinin ise % 20-30 civarında etkisi olduğu bilinmektedir.

  3. Seçilmiş hasta grubunda cerrahi girişimin yararlı olduğu kabul edilmektedir. Bu hasta grubunda beş yıllık sağkalım % 20-40 arasındadır.

Rektum kanseri ameliyatı sonrasında ne tür tedavi uygulanır?

  1. Rektum kanseri ameliyatı sonrasında medikal onkolog (kemoterapi doktoru) ve radyasyon onkoloğu (ışın tedavisi yapan doktor) işbirliği ile tedavi devam ettirilir.

  2. Hastanın sağkalımında rektum kanseri ameliyatında 10 taneden fazla lenf bezinin çıkartılmış olması önemlidir. Ameliyat rektum kanseri tedavisinde en etkin yöntem olmakla birlikte onkolojik tedavi yapılmazsa bölgesel olarak kanserin nüks etme olasılığı % 30-50’dir.

  3. Rektum kanserleri ışın tedavisine (radyoterapi) çok iyi yanıt verir. Işın tedavisi (radyoterapi) ameliyat öncesinde, ameliyat sırasında ve ameliyat sonrasında verilebilir.

  4. Tümörün evresi, lenf bezleri ve damarlardaki metastaz oranı, taşlı yüzük hücreli olması, sınırlarda tümör dokusu kalmaması bölgesel veya metastaz olarak tümör nüksünü belirleyen faktörlerdir.

Rektum kanseri tedavisinde, ameliyat öncesinde uygulanan (neoadjuvan) radyoterapinin avantajları nelerdir?

  1. Ameliyat öncesi yapılan ışın tedavisinin (neoadjuvan radyoterapi), tümör evresini geriletme, cerrahi başarı şansını arttırma, dışkı tutma kasını (sfinkter) koruma şansını arttırma ve lokal nüks oranının azaltma gibi avantajları vardır.

  2. İkinci veya üçüncü evredeki bir rektum kanseri olgusunda ameliyat öncesi yapılan ışın tedavisi (neoadjuvan radyoterapi) lokal nüksü azaltmakla birlikte, uzak metastaz oranını düşürmez, sağkalım oranını arttırmaz, cinsel komplikasyonları azaltmaz, kolostomi gereksinimini azaltmaz ve ameliyat sonrası enfeksiyon oranını arttırabilir.

  3. Büyük ve lenfleri yaygın olarak tutan tümörlerde ameliyat öncesi yapılan ışın tedavisi (neoadjuvan radyoterapi) ve kemoterapinin avantajı vardır.

  4. Ameliyat öncesi yapılan ışın tedavisi (neoadjuvan radyoterapi) daha iyi oksijenlenen, radyoterapinin dokuda daha fazla etki etme ve ince bağırsakta daha az ve delinme yapma gibi avantajları vardır. Ameliyat sonrasında yapılan ışın tedavisinde (adjuvan radyoterapi) dokuların daha az oksijenlendiği bilindiğinden radyoterapinin dokulara daha az etki ettiği bilinmektedir. Ameliyat öncesinde yapılan ışın tedavisinin (neoadjuvan radyoterapi) dezavantajı cerrahi tedavide gecikmeye yol açmasıdır, ancak kar ve zarar dengesi içinde değerlendirildiğinde lenf bezlerine sıçramış olan alt seviyeli rektum kanserlerinde neoadjuvan radyoterapinin yeri günümüzde bilimsel olarak kanıtlanmış ve rutin olarak uygulanmaktadır. Genellikle, ışın tedavisinin (radyoterapi) bitiminden itibaren 2-3 hafta içinde hastanın ameliyata alınması hedeflenir.

  5. Richetti ve ark. ‘Radiation Oncology’ adlı bilimsel dergide 2010 yılında yayınladıkları çalışmada lenf bezi metastazı olan rektum kanserli hastalarda, ameliyat öncesinde yapılan ışın tedavisi (neoadjuvan radyoterapi) ile vakaların % 41’inde tümör evresinin gerilediğini belirlemişlerdir. Hastalara kemoterapi ile birlikte ışın tedavisi uygulamışlardır. Işın tedavisi 22 seansta 44 gy dozunda veya 25 seansta 45 gy dozunda uygulanmıştır. Hastalarda ışın tedavisine bağlı olarak; deride kızarıklıklar, ishal ve idrar kaçırma veya idrarda yanma gibi yan etkiler gözlemişlerdir.

Rektum kanseri tedavisinde, ameliyat sonrasunda uygulanan (adjuvan) radyoterapinin avantajları nelerdir?

Ameliyat sonrasında yapılan ışın tedavisinin (adjuvan radyoterapi) avantajı ameliyat sırasında alınan parça ile patolojik evreleme yapılabilmesidir. Ameliyat sonrasında yapılan ışın tedavisinin (adjuvan radyoterapi) dezavantajı ise ameliyat sonrasında komplikasyon olması durumunda ışın tedavisinin gecikmeye uğramasıdır.

Rektum kanseri tedavisinde endokaviter radyasyon nedir?

  1. Endokaviter ışınlama (radyasyon) bir rektoskop cihazı aracılığı ile hastaya altı seansta ve haftalık aralıklarla yüksek dozda (20-30 Gy) ve düşük voltajda (50kV) radyasyon verme olanağı sağlar ve böylelikle vücudun dışından verilen ışınlara göre çok daha az bir alana ışın verilmesi ve radyasyonun radyasyon enteriti veya bağırsak fistülleri gibi bağırsaklar üzerine olumsuz etkilerinden büyük ölçüde korunma avantajını getirir.

  2. Büyük çaplı ve cerrahi olarak çıkartılamayan rektum kanserlerinde tercih edilir.

  3. Rektum kanserinde lokal veya transanal eksizyon veya TEM tekniklerinde % 15-20 oranında tekrarlama (nüks) görülür ve bu olguların tedavisinde sıklıkla endokaviter radyasyon tercih edilir.

  4. Makattan 3-10 cm mesafedeki tümörlerde tercih edilir.

  5. Endokaviter radyasyon tekniğinde % 30 oranında nüks görülür ve ortalama sağkalım % 83 civarındadır.

Rektum kanseri tedavisinde kemoterapi nasıl uygulanır?

Rektum kanserinin kemoterapi ile tedavisinde en etkili olduğu bilinen ilaç 5-florourasildir (5-FU). Ameliyat öncesinde (neoadjuvan) radyoterapi veya kemoterapi uygulanması durumunda, tedavi bitiminden 4-10 hafta sonra ameliyat yapılabilir. Aşağıdaki tedavi protokolleri kullanılabilir.

  • FOLFOX: her iki haftada bir 5-FU, Oxaliplatin, Lökovorin

  • CapeOX: her üç haftada bir günde iki kez 14 gün boyunca Oxaliplatin ve Capecitabine

  • FOLFIRI: her iki haftada bir Irinotecan, Lökovorin

  • FOLFOXIRI: her iki haftada bir Irinotecan, Lökovorin ve Oxaliplatin

  • Bevacizumab: her iki haftada bir

  • Cetuximab: haftada bir

Rektum kanserlerinin sonuçları nasıldır?

Rektum kanserinde 1 yıl sağkalım % 83 (hastaların % 83’ü bir yıldan fazla yaşar) ve 5 yıl sağkalım % 64’dür (hastaların % 64’ü, beş yıldan fazla yaşar). Erken dönemde belirlenmesi durumunda rektum kanserinde beş yıl sağkalım % 90 civarındadır.

  • Dukes A: 5 yıl sağkalım % 90’ın

  • Dukes B: 5 yıl sağkalım % 60-85 civarındadır

  • Dukes C: 5 yıl sağkalım % 30-60 civarındadır

  • Dukes D: 5 yıl sağkalım % 5-7 civarındadır

Çeşitli bilimsel araştırmalarda, rektum kanseri hastalarında 5 yıllık bir süre içinde % 4-55 oranında nüks veya tekrarlama gözlendiği bildirilmiştir. Norveç’te 3400 rektum kanseri hastası üzerinde yapılan bir araştırmada, yılda 30’un üzerinde rektum kanseri ameliyatı yapan hastanelerin nüks yönünden sonuçlarının, 10’un altında ameliyat yapan hastanelere kıyasla belirgin şekilde daha iyi olduğunu belirlenmiştir. Sonuç olarak, bu ameliyatların, kolorektal cerrahi üzerine yoğunlaşmış cerrahlar tarafından gerçekleştirilmesinin, nüks ve sağkalım açısından avantaj sağladığı bildirilmektedir.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Mehmet Tahir Oruç Genel Cerrahi, Metabolik Cerrahi, Cerrahi Onkoloji Prof. Dr.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)