Ruhsal Bozukluklarda Cinsiyete Bağlı Güncel Sorunlar ve Kadın Ruh Sağlığı

Yazar Selma BozkurtPsikiyatrist • 23 Aralık 2019 • Yorumlar:

Genel olarak ağır psikiyatrik bozuklukların kadın ve erkekler için oranları hemen hemen aynıdır. Ancak çoğu psikiyatrik bozuklukların paternlerinde cinsiyet farklılıkları bulunmaktadır (semptomatoloji, risk faktörleri, gidiş).

Cinsiyet ruhsal sağlık ve bozuklukları için kritik bir belirleyicidir. Cinsiyet ruh sağlığını geliştirebilir ve koruyabilir. Stres ve zorluklara karşı dayanıklılık ve esnekliği teşvik edebilir. Cinsiyet sosyal konumu, statüyü ve spesifik ruh sağlığı risklerine maruziyeti kontrol edebilir. Ayrıca toplum içinde tedaviyi ve toplumun buna hassasiyetini belirleyebilir. Cinsiyet belirti başlangıç yaşını, gidiş ve seyri belirleyebilir.

Ruhsal bozuklukların tanı ve  tedavisinde, yardım arama biçiminde, kendi kendini tedavide, şiddetle ilişkili ruh sağlığı problemlerinde cinsiyet önyargıları 

ortaya çıkmaktadır. 

    Ruhsal bozukluklara bakıldığında cinsiyete özgü bazı risk faktörlerinin olduğu görülmektedir. Kadınların cinsiyete dayalı rolleri, başkalarının  bakımındaki aralıksız sorumlulukları, olumsuz yaşam deneyimlerine daha fazla maruz kalmaları, şiddet yaşantısı, sosyoekonomik dezavantajların yanısıra ömür boyunca veya doğurganlık çağlarında hormonel değişimler kadınları bazı ruhsal bozukluklara daha yatkın hale getirmektedir.

    Dünya sağlık örgütünün verilerine göre  Nöropsikiyatrik bozukluklardan maluliyet açısından kadınlar arasında depresyon oranı %41.9 iken, erkeklerde bu oran %29.3’tür. Yaşlılarda ana ruh sağlığı problemlerinden depresyon, organik beyin sendromları ve demansların çoğunluğu kadınlardır. Şiddetli çatışmalar, iç savaşlar, afetler ve göçlerden etkilenen yaklaşık 50 milyon insanın %80’ı kadınlar ve çocuklardır. Kadına yönelik şiddetin yaşam boyu yaygınlık oranı %16-50 arasındadır. Her beş kadından en az biri yaşamları boyunca tecavüz veya tecavüz girişimi yaşayacaktır. Depresyon, anksiyete, psikolojik zorlanma, cinsel şiddet, aile içi şiddet ve giderek artan madde kullanımı oranları farklı ülke ve farklı ortamlarda  erkeklerden daha büyük ölçüde kadınları etkilemektedir.

    Çoklu toplumsal roller, cinsiyet ayrımcılığı, yoksullukla ilişkili açlık, yetersiz beslenme, aşırı iş yükü, aile içi şiddet ve cinsel istismar gibi faktörler tarafından oluşturulan baskılar kadınların ruh sağlığı için  olumsuzluğu artırmaktadır. Kadınlarda ruh sağlığı problemlerinin şiddeti ve sıklığı ile sosyal faktörlerin sıklık ve şiddeti arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Kayıp, aşağılanma veya tuzak duygusuna yol açan ağır yaşam olaylarının varlığı depresyon için yordayıcıdır. 

    Birçok ülkede kadın hastalar ve sağlık çalışanları arasındaki iletişim aşırı otoriteryen ve damgalayıcı yapıda olması kadınların psikolojik ve emosyonel sıkıntılarını ifşa etmelerini zorlaştırmaktadır. Kadınlar problemlerini ifşa etmeye cesaret ettiğinde birçok sağlık çalışanı cinsiyet önyargılarından dolayı kadınları aşırı veya yetersiz tedavi edebilmektedir

    Kadın ruh sağlığını korumak ve iyileştirmek adına Dünya Sağlık Örgütü tarafından bazı amaçlar belirlenmiştir: 

    *Kadın ruh sağlığı problemlerinin yaygınlık ve nedenlerinin yanı sıra bunlara aracılık eden ve koruyucu faktörler üzerinde kanıtlar oluşturmak 

    *Kadınların çocukluktan yaşlılığa kadar olan ihtiyaç ve kaygılarını ortaya koyacak sağlık politikalarının oluşturulması ve uygulanmasını teşvik etmek    

    * Kadınlarda aile içi şiddet, cinsel istismar, akut ve kronik stresi tanımak ve ruh sağlığı sonuçlarını tedavi etmek için birinci basamak sağlık çalışanlarının yeterliğini geliştirmek

    Doğurganlık çağındaki kadınları etkileyen beş ana ruhsal bozukluk alanı şunlardır: Gebelik, postpartum ve menopozal dönemlerde ortaya çıkan depresyon , Doğumla ilişkili travma sonrası stres bozukluğu, Anne- bebek bağlanma bozuklukları, Perinatal yas, Premenstrüel disforik bozukluk

    Mevcut modern sınıflandırma sistemlerinde kadınları etkileyen ruh sağlığı problemleri şu şekilde sıralanabilir: Ruh sağlığı ile ilişkili morbidite önemli ölçüde daha fazla dikkat çekmektedir. Tanısal araçlar kadınların değerlendirme ihtiyaçlarını yeterli ölçüde karşılamamaktadır Kadına özgü tanısal özellikler belirli hastalıklar için tanı kriteri olarak belirtilmemiş, sadece duygudurum bozuklukları içinde ‘’doğum sonrası başlayan’’ bir belirteç olarak bahsedilmiştir. Öte yandan, mevcut tanı araçları ve tanı kriterlerinde cinsiyet önyargısının yeniden ortaya konması, alternatif tanı eşikleri veya kriter setleri sağlanması ve cinsiyete özgü yaklaşımlar sunulması önerilmektedir. 

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)