Sağlıklı Beslenme

Şişmanlık, şeker hastalığı, kalp hastalığı, hipertansiyon gibi metabolik hastalıklar, bütün dünyada

olduğu gibi ülkemizde de gittikçe artan sağlık sorunlarıdır. Dünya Sağlık Örgütü, şişmanlığı da mutlaka

tedavi edilmesi gereken kronik bir hastalık olarak tanımlamıştır. Bu artışın altında yatan ana neden

genetik yapımıza fiziksel aktivitemizin azalması ve yediğimiz yiyeceklerin çeşidinin değişmesi ile

miktarının artmasının eklenmesidir. Bermuda Şeytan Üçgeni diyebileceğimiz bu tehlikeli birlikteliğin

yol açtıklarına en iyi örnekler olarak, ABD'de Pima yerlileri, Avustralya'da Aborjinler ve Kanada

yerlileri gösterilebilir. Eskiden tarım, hayvancılık ve avlanma ile yaşamlarını sürdüren bu topluluklarda

kabile şefleri dışındakilerin büyük bir çoğunluğu zayıf ve sağlıklı iken, şimdi bu toplumların ortalama

%70'i şişman ve yarıdan fazlası şeker hastasıdır. Bu değişimin ana nedeni, mevcut hükümetlerin bu

topluluklara maaş bağlaması, traktör gibi tarım aletlerinin gelişmesi ve açılan bol miktardaki fast food

zincirleridir. Ürettiği ve avladığı sürece yiyecek bulan ve bunu elde edebilmek için vücut güçlerini

kullanan bu insanlar, hareketsizleşip bol miktarda yüksek kalorili yiyeceğe kavuşunca hızla kilo

almışlardır. Daha önce kıtlık durumlarında metabolizmayı yavaşlatarak, hayatta kalmalarını sağlayan

insulin hormonu bu sefer ne yazık ki şeker hastalığı, kalp hastalığı ve hipertansiyon gibi metabolik

hastalıkların ve kanserin artmasına yardımcı olmuştur.

Şişmanlık ve metabolik hastalıkların artması üzerine 1980'li yıllarda sağlık otoriteleri tarafından yağ

kısıtlanmasına gidilmesi önerilmiştir. Ne yazık ki şişmanlık ve yol açtığı hastalıklar azalacağına, aksine

daha da artmıştır. Şeker hastalığı görülme sıklığı ile ilgili daha önceki 2050 yılı öngörülerine daha

şimdiden yaklaştığımız için bu rakamlar revize edilmiştir. Bütün yağlar kötüdür yaklaşımının

neticesinde, yağların yerini karbonhidratlar almıştır. Bunun olması zaten doğanın gereğidir, çünkü bir

yiyeceğin tadını veren iki unsurdan birisi yağ, diğeri ise karbonhidrattır. Bunlardan birisini kısarsanız,

boşluğu diğeri doldurur (bu yüzden diyet ve diyabetik ürünleri hiç sevemedim gitti zaten). Bu tür

değişimin çoğu kişi için anlamı beyaz undan yapılmış mamuller, patates, makarna ve pirinç gibi

glisemik indeksi yüksek yiyeceklerdir. Bu yiyeceklerdeki gibi hızlı sindirilen nişastaları tüketmek, kan

şekerinde ani yükselme ve sonrasında ani düşmelere sebep olur. Bu kan şekeri oynaması ve buna

bağlı insulin salgısındaki dalgalanmalar, çabuk acıkmaya ve iştah artmasına neden olur, kişiyi tatlı

veya tuzlu bir karbonhidrata yönlendirir. Bu kısır döngü neticesinde iştah artması, gece yemek yeme

ihtiyacı ortaya çıkar. İnsulin depocu bir hormon olduğu için metabolizmayı yavaşlatır, iştahı açar,

başta karın bölgesi olmak üzere vücutta yağ depolanmasına neden olur. İnsanların yaşam

şartlarındaki değişikliklere bağlı olarak hızla kilo almaları ve kronik hastalıkların artması neticesinde

özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ilaç kullanımı hızla artmıştır. Tıbbi beslenme tedavisi ve

ilaç kullanımındaki bu artışa rağmen şişmanlığın ve ona bağlı kronik hastalıkların gittikçe daha da

artması doğal olarak insanları başka arayışlara itmektedir. Şimdiye kadar geliştirilmiş olan anti obezite

ilaçları ya yan etkileri nedeni ile piyasadan çekilmiştir ya da yeterli etkiyi göstermemektedir. Bu sefer

insanlar mucize diyetler ve alternatif ilaçlar sunan kişilerin kucağına düşmüşlerdir. Kilo vermek son

yılların en güncel konusu haline geldi. Yeryüzündeki insanlar şişmanladıkça çözüm olarak bir sürü

paralar dökülüyor. Doğal olarak ülkeler arasındaki fark açısından obezite sayısı fazla olan ülkeler

zayıflama uğruna daha çok para harcıyor. Örneğin ABD'de zayıflamak geleneksel bir hobi haline

geldi. Bu çaresizlik ve çıkar ilişkisi arasında popülaritesi hızla artan birçok uygulama gündeme

gelmektedir. Bu yazıda ana konumuz ilaçlar olmadığı için bu konuya değinmeyeceğim, fakat kısaca

bunların hiçbirisinin işe yaramadığını söylemekle yetineceğim. Bunları deneyen bazılarınızın ama

bende işe yaradı dediğini duyar gibi olduğum için sadece şu kadarını ekleyeyim. Olumlu etki görenler

ya beraberinde düşük kalorili diyet ve egzersiz yapmıştır, ya da kullandığınız ürünün içine

belirtmedikleri halde efedrine, pseudoefedrine, yüksek doz sibutramine vs gibi metabolizma

hızlandırıcı, fakat ani ölüme kadar varabilecek yan etkiye sahip bir madde eklenmiştir.

Günümüzde çoğu insan bir mucize ilaç veya diyet arayıp durmaktadır, ama ne yazık ki hayatın

gerçeğinde mucize olmadığı için çoğu arayış, birbirleri ile çelişen diyet kitapları ve haberlerin boş

vaatlerine aldanıp boşa çıkıyor. Birkaç hafta işe yarayan diyetler deniyor ve sonra bırakıyorlar ya da

hiç işe yaramayanları deniyorlar ve sinirleri bozulmuş halde hala aşırı kilolu kalabiliyorlar. Diyetlerin

hayal kırıklığına uğratmasına şaşırmamalı. Sorunun en önemli kısmı herkes için doğru tek bir diyet

olduğu düşüncesidir. Genlerimiz, aile ve çevremiz gibi birçok unsur nasıl, neden, neyi ne kadar

yediğimizi etkiler. Bir başka önemli sorun herkesin bilir bilmez bir diyet uydurmasıdır. Hiçbir alt yapısı

olmayan kişiler, ortaya sağlıklı yaşam koçu, diyet gurusu vs olarak çıkmaktadır. İlaçlar, beslenme veya

fizyoloji hakkında bir şey bilmelerine gerek yoktur. Tek ihtiyaçları birkaç haftalık veya aylık bir kurs

sonrası veya direkt olarak, bir fikir ve bu fikri pazarlayıp satacak cüretlerinin olmasıdır. İnternet ve

medya sayesinde çok rahat bir şekilde pazarlayabilecekleri kitleye ulaşabiliyorlar. Kısa zamanda hızla

kilo verdiren moda diyetler mezarlığı birçok mucize diyetle doludur. Lahana çorbası diyeti, Hollywood

48 saatlik mucize diyet, İsveç diyeti, taş devri diyeti, Metro diyeti, Rus Hava Kuvvetleri diyeti, elma

sirkesi diyeti, ananas diyeti, greyfurt diyeti, Scarsdale rejimi, bir sürü ünlü sanatçı ve sporcu diyetleri

gibi diğer diyetler. Daha az kalori almamızı sağlayan her diyet, en azından kısa bir süre işe yarar.

Kısıtlayıcı diyetlerin birçoğu daha baştan uzun dönemde başarısızlığa mahkumdur. Daha az yemenin

neden olduğu açlık hissi ve sevilen yiyeceklerden uzak kalarak tek düze beslenmek bir süre sonra

diyeti sürdürebilmek için gereken çaba ve gayreti bozar. Kilo vermek, sağlıklı olmak yolunda çarkın

tek dişlisidir. Sosisli sandviç veya pasta rejimi yapılarak da kilo verilebilir ancak bu kalıcı olmayacaktır

ve uzun vadede sağlıklı da olmayacaktır. Önemli olan yıllarca sürdürebileceğiniz kalıcı bir kilo kaybı

sağlayan sağlıklı bir beslenme planı ile yaşam tarzıdır. Sağlık açısından, çeşitli diyetler uygulayarak kilo

verip geri almak, hiç kilo vermemekten daha kötüdür. Kilo verdiğimiz zaman verdiğimiz kilonun

ortalama %70-80'i yağdan giderken, %20-30'u yağsız dokudan gider, verdiğimiz kiloyu geri aldığımızda

hepsi yağ olarak geri döner. Kilo verip geri almalar neticesinde, vücutta yağ-yağsız doku oranı gittikçe

yağ lehine gelişir ve metabolizma gittikçe daha fazla yavaşlar ve bozulur.

POPULER DİYETLER

Düşük yağ içerikli diyetlerin en meşhuru Dr. Dean Ornish'in ''Daha Çok Ye, Daha Zayıf Ol'' diyetidir.

Yağlı gıdalardan karbonhidratlı yiyeceklere geçerek daha fazla kalori almadan tükettiğiniz yiyeceği kilo

almadan iki katına çıkarabilirsiniz. Bu diyette tam tahıllar, meyve ve sebze gibi düşük glisemik indeksli

karbonhidratlara izin verilir ve egzersiz şarttır. Bu tip diyetin en azından kısa vadede kilo vermeye

yardımcı olacağına şüphe yok. Bazıları böyle bir diyete uzun dönemde de bağlı kalmayı başarabilir,

ancak bunun için gerçekten kararlı olmak gerekir. Düşük yağ içerikli diyetler diğer beslenme

çeşitlerine göre daha lezzetsizdir, kısıtlayıcı olduğu için özellikle dışarıda yemek yerken zorlayıcı olur.

Çabuk acıkmaya neden olduğu için ara öğünlerde doygunluk hissini arttıran yüksek lif oranlı

yiyeceklere yer verilir. Bu diyetler, birçok uzmanın tüm yağların kalp için kötü olduğunu düşündüğü

zamandan kalma olarak kalp için mükemmel diye tanıtılır. Fakat doymamış yağlar, kolesterol düzeyini

düzeltir ve kalp ritm bozukluklarını engelleyebilir. Düşük yağ içerikli diyetler kilo verdirebilir. Bazıları

kilo verip bunu koruyabilirken, bazıları geri alırlar veya hiç veremeyebilirler. Bu tip diyetin en önemli

zararlı yanı yağın yerine kolay sindirilebilen glisemik indeksi yüksek karbonhidratları geçirmektir. Bu

durum kilo kaybını engellemekle beraber, trigliserid düzeyini yükseltip, iyi kolesterol olan HDL

kolesterolü düşürebilir ve şeker metabolizmasını bozabilir.

Uzun yıllar, önde gelen beslenme uzmanları, Dr. Robert Atkins'in karbonhidrat kısıtlı diyetini

dışladılar. Tıp otoriteleri, yağın beslenmedeki öcü olduğu bilinirken, yüksek oranda protein ve yağ ile

düşük oranda karbonhidrat içeren bir beslenme kilo kaybına nasıl yol açabilir diye sorguladılar.

Karbonhidratları sınırlayarak, et, peynir ve yumurtaya yüklenmek sindirim sistemine daha fazla

çalışma yükü getirir ve sindirim süresi uzar, ayrıca kan şekeri ve insulin iniş çıkışlarını düzeltir. Böylece

daha uzun süre tok hissetmemize yardım eder. Ancak sınırsız miktarda kırmızı et, sosis, tereyağı ve

peynir yemek uzun dönemde sağlık açısından kötü bir fikirdir. Kemik kaybı potansiyel yan etkilerden

birisidir. Çok fazla protein sindirildiğinde ortaya çıkan asidi nörtralize etmek için kemiklerden

kalsiyum salınması gerekebilir. Böbrekler üzerine ekstra bir yük yükler ve ürik asit seviyesini

yükseltebilir. Bu ürünlerde bulunan doymuş ve trans yağlar kardiyovasküler hastalıklar yönünden risk

oluşturur. Ayrıca tam tahıllardan, meyvelerden ve sebzelerden uzak kalmak tahıl lifi, doymamış yağ,

vitamin ve mineral alımının azalması besin desteklerinin üstesinden gelemeyeceği eksikliklere neden

olabilir. Bunun yanlışlığını tespit eden Atkins daha sonra esas olarak meyve, sebze ve bazı tam tahıl

ürünlerine izin verdi. Bu şekilde South Beach rejimine benzer hale geldi. Atkins diyeti neredeyse

sınırsız yağa izin verirken, South Beach diyeti kötü yağlara karşı daha katı bir tutum takınıyor. Daha

sonra benzer şekilde düşük karbonhidrat yüksek protein içeren Dukan Diyeti ve ülkemizde Karatay

Diyeti gibi diyetler popülerlik kazanmıştır. Düşük kalorili diyet çabuk kilo vermeye yardımcı olabilir,

ancak uzun vadede düşük yağ içerikli diyetten daha fazla işe yaradığına ilişkin bir kanıt yoktur. Düşük

karbonhidrat içerikli diyetler ayrıca pahalıya mal olabilir, porsiyon büyüklüklerine ve malzemelere

bağlı olarak gıda harcamalarını iki katına kadar çıkarabilir.

Sugar Busters ve Glisemik Devrim gibi diyetler, bütün karbonhidratları yasaklamak yerine zararlı

karbonhidratları yasaklarlar. Bolca meyve, sebze ve tam tahıl tüketip, rafine şekerleri (beyaz şeker,

mısır şurubu, bal, pekmez, reçel gibi) ve işlenmiş tahılları kestirirler. Bu tür diyetler glisemik indeks ve

glisemik yükün azaltılmasına dayanır. Beyaz undan yapılmış gıdalar (ekmek, poğaça vs), simit ve

kraker gibi rafine tahıllardan yapılmış ürünlerle pirinç, patates, bezelye ve mısır yüksek glisemik

indekse sahiptir. Bu nedenle kan şekeri ve insulin düzeylerini hızla yükseltir sonra hızla düşürürler. Bu

döngü çabuk acıkma ve iştah artması, metabolizmada yavaşlama ve karın bölgesinde yağlanmaya

neden olur. Glisemik indeksi ya da glisemik yükü düşük tam tahıllar, baklagiller, sebzeler ve

meyvelerin ise kan şekeri ve insulin salınımı üzerinde yavaş ve istikrarlı etkileri vardır. Doğru

karbonhidratları içeren diyetler, meyve, sebze, baklagiller ve tam tahıllar üzerinde odaklanarak

sağlıklı beslenmeyi teşvik eder. Ancak glisemik indeks tablolarına dayalı olmaları özellikle dışarıda

yemek yerken nelerin yenebileceğini seçme işini çok karmaşık bir hale getirir. İlave şeker eklenmiş

gıdaların kısıtlanması, kalori alımını azalttığı için kesinlikle yararlıdır. Geleneksel Akdeniz diyetleri bol

sebze ve meyveye yer verirler, yağ oranları daha fazladır ve kolay sindirilen karbonhidratları az

içerdikleri için kan şekeri ve insulin üzerinde nispeten az etkilidir.

Zone diyetine göre her ana ve ara öğünde karbonhidrat, yağ ve proteinler arasında doğru dengeyi

yakalamak kilo kaybına, enerji artışına yol açan ve sağlık için başka faydalar doğuran hormon

dengesini yaratır. her 7 gram protein ve 1,5 gram yağ için 9 gram karbonhidrat içeren (%40

karbonhidrat, %30 yağ ve protein) ana ve ara öğünler hazırlayarak Zone hedefine ulaşabilirsiniz.

Beslenmeye bu kadar katı yaklaşımın uzun vadede kilo kaybı ve muhafazası için yararlı olduğuna dair.

çok az kanıt vardır. Bu yaklaşım hayatı çok zorlaştırır, ancak kalıplardan ve kurallardan hoşlanan

analitik bir kişilik yapınız var ise Zone sizin için yararlı olabilir.

Kan grubu diyeti garip ve hatta daha az bilimsel bir yol izler. Bu yaklaşıma göre, kan grubunuz ne

yemeniz, nasıl egzersiz yapmanız, hangi besin desteklerine ihtiyaç duyduğunuzu ve kişiliğinizi belirler.

Bu diyete göre kan grubu 0 olanlar buğday ve baklagillerden kaçınan, düşük karbonhidrat, yüksek

protein içeren diyete ihtiyaç duyarken, kan grubu A olanlar bol balık ve baklagil içeren, kırmızı et, süt

ve süt ürünleri ile buğdaydan uzak duran düşük karbonhidrat, yüksek protein içeren diyete ihtiyaç

duyar. Bu diyeti yapmak iyi ve kötü gıdalar listesi dahil pek çok bilgiyi bilmeyi gerektirir ve dengeli bir

diyet değildir. Ayrıca pek çok ailede farklı kan gruplarına sahip aile üyeleri bulunduğu için beslenme

daha da karmaşık bir hal alır.

Volumetrik Kilo Kontrolü Planı, kalorisi düşük yiyeceklerle mideyi dolduran yiyecekleri önererek,

doygunluk hissi ile uğraşır. Bunlar meyve, sebze, az yağlı süt, pişmiş tahıllar, yağsız et, tavuk ve balık

gibi su oranları yüksek gıdalardır. Çorbalar, buharda pişirilmiş yiyecekler, güveçler, sebzeli

makarnalar, meyve ağırlıklı tatlılar önerilirken, patates cipsi, krakerler, kurabiyeler, yoğun kremalı ve

yağlı tatlılar gibi kalorileri yoğun gıdalar dışlanır. Sizi çok kalori sağlamadan doyuran bu yeme stratejisi

de diğer diyetler gibi seçeneklerinizi kısıtlayarak kilo vermenize yardım eder, ancak çok basite

indirmektedir. Örneğin bir kutu kola düşük enerji yoğunluğuna sahiptir, fakat sizi doyurmayan ya da

geç acıkmanızı sağlamayan bol kalori sağlar. Bu diyet aynı zamanda bir gıdanın ne kadar hızlı sindirilip

hazmedildiğini hesaba katmaz, ancak bunun yeniden acıkma üzerinde büyük etkisi olabilir.

Bazı diyetler ne yediğiniz kadar, ne zaman, nasıl ve neden yediğiniz ile de ilgilenir. bazı insanlar

depresif durumlarda yiyecekleri rahatlamak için kullanırlar. Üzüldüklerinde, sinirlendiklerinde, yalnız

kaldıklarında, canları sıkıldığında, hayal kırıklığına uğradıklarında özellikle de glisemik indeksi yüksek

yiyecekleri aşırı yerler. Bir süre sonra tekrar acıkıp tekrar yiyerek Uzakdoğu mitolojisindeki kuyruğunu

ısıran yılan misali kısır döngüye girerler. Yiyeceklerle aralarındaki bu sağlıksız kısır döngüyü kırmak bu

kişilere yardımcı olabilir. Dr. Phil McGraws kalıcı kilo kaybı için yedi anahtar önerir. Bunlar, doğru

düşünme, şifa veren duygular, kusursuz çevre, yiyecekler ve dürtüsel yemek yeme üzerinde

hakimiyet, amaca uygun egzersiz, bir destek çevresi ve yüksek tepki maliyetli ve yüksek getirili

gıdalarla beslenmedir. Otomatik Diyet ise bir çeşit kendi kendine analiz yaptırır ve sağlıklı beslenmeye

uygun alışkanlıkların yeniden programlanması için davranış ayarlama teknikleri sunar.

Alışkanlıklarımızın, davranışlarımızın ve diğer insanlar ile yiyeceklerle ilişkimizin kilo vermemizi ve

kilomuzu korumamıza yardımcı olacağına şüphe yoktur. Neyi ne kadar yediğimiz kadar egzersizin de

büyük önemi vardır. Her aşırı kilolu kişinin hatalı alışkanlıkları ya da besinlerle aralarında bozuk ilişki

yoktur, eğer altta yatan metabolik bir neden yok ise onların yiyecekler ve egzersiz üzerine

odaklanmaları gerekir.

Diyet planı bolluğu, kilo kaybı için etkili stratejiler üzerinde sağlam kanıtların endişe verici azlığı

nedeni ile çok büyük tehlikeleri de içermektedir. Daha önce bahsettiğim gibi herkes bir diyet uydurup

satabilir. Hiçbir kanun bunun önce denenmesini ve sonra sonuçlarının takibini zorunlu tutmaz.

Sadece, eğer o diyetten birisi zarar görür ve medyaya yansır ise işte o zaman otoriteler harekete

geçer. Bazıları hazırladıkları diyeti kendileri, aileleri ve arkadaşları üzerinde dener. Kilo verenler,

medyada, internette ve diyet kitaplarında başarı öyküleri olurlar. Fakat diyete başlayanların ne

kadarının diyete bağlı kaldığı, kilo verdiği, sağlıklı olduğu ve kiloyu koruduğu ile ilgili bir değerlendirme

yoktur.

İnsanlar farklı diyetlere farklı cevap verirler. Düşük karbonhidrat içerikli diyetler bazı kişilerde uzun

vadede işe yararken, düşük yağ içerikli diyetler başkalarında işe yarayabilir. En iyisi, kendi üzerinizde

deneme yaparak kendi planınızı oluşturmanızdır. Makul bir diyet burada bahsettiğim pek çok diyetin

kombinasyonundan oluşturulabilir. Diyetler tek başına sınırlı olsa da bunlar bir takım geçerli ve

değerli strateji ve felsefeleri barındırmaktadır. Ornish rejimi diyetin yanı sıra yaşam tarzı

değişikliklerinin önemini vurgularken, Sugar Busters iyi ve kötü karbonhidratlar arasında ayırım

yapmanıza yardım eder, The Zone ise iyi ve kötü yağlarla uğraşır. Volümetrik yaklaşım meyve ve

sebzelere ağırlık verir, Dr. Phil davranış bozuklukları üzerinde durur.

Benim önerim ise, yediğinizin yarısı sebze yemeği ve salata, dörtte biri protein, dörtte biri ise

karbonhidrat olsun. Üç öğünde de yemeğe oturduğunuzda önce domates, salatalık, ve maydanoz,

roka, tere, marul, ıspanak türü yeşillik yiyiniz. Böylece yiyeceğiniz karbonhidratın emilimini

geciktirerek şeker ve insulin oynamalarını minimize edersiniz, kabızlık sorununuz varsa çözersiniz,

ayrıca ihtiyacınız olan vitaminleri, mineralleri ve fitokimyasalları almış olursunuz. Salata olarak

yiyecekseniz, limon sıkıp, zeytinyağı dökebilirsiniz. Protein olarak et, tavuk, balık, peynir ve yumurta

yiyebilirsiniz. Eğer seviyorsanız birinci tercihinizin balık olması doymamış yağ almak açısından çok

daha iyidir. Karbonhidrat olarak, tam buğday, bulgur, yulaf ezmesi gibi tam tahılları, baklagilleri ve

tam buğdaylı, tam tahıllı, kepekli veya içerisinde muhtelif katkı maddeleri içermeyen çavdar ekmeğini

tercih ediniz. Dikkat edeceğiniz iki önemli unsur var; karbonhidratlı yiyecekleri birbirisi ile yemeyin,

yani aynı öğünde önce çorba, sonra pilav, makarna, baklagiller veya ekmek birlikte olmasın, veya kuru

fasulye, pilav ile ekmeği bandırarak yemeyelim, sadece bir tanesi olsun. ikinci önemli unsur ise

karbonhidratlı yiyecekleri tek başına yemeyin; az yiyeyim veya acelem var diye tek başına simit,

poğaça, tost, sandviç, pilav, makarna vs yerseniz, yanında emilimini geciktirecek başka bir şey

olmadığı için hızla emilerek şekerinizi ve insulin seviyenizi oynatır. Pirinç, patates, beyaz unlu

mamuller, simit, pasta, börek, çörek, tatlılardan uzak durunuz. En çok gördüğüm yanlışlardan birisi de

hafif tatlı diye sütlü tatlıların tercih edilmesidir. Sütlü tatlılarda, sütün içerisinde sadece pirinç veya

pirinç unu ile şeker olduğu için hızla emilerek şeker ve insulin seviyelerini uyarırlar. Bol sebze diyorum

ama, özellikle mısır, bezelye ile pişmiş havucun glisemik indeksi yüksektir. Sebze yemeği olarak,

bezelye yemeği yeriz, fakat içerisinde bezelye, havuç ve patates, yanında ise pilav ve ekmek olduğu

zaman beşi bir yerde gibi glisemik indeks yönünden muhteşem beşliyi oluştururlar; ayrıca mısır

ekmeği, corn flakes ve nestfit gibi ürünlerden uzak durunuz. Meyveleri yemekten hemen sonra

yemeyiniz, çünkü yemekte karbonhidrat ve meyvede de karbonhidrat olduğu için karbonhidrat

oranını arttırmış olursunuz; yemekten ortalama 2 saat sonra yememiz daha uygun olur. Muz, üzüm,

incir, hurma, kavun, karpuz, kestane ve ananas gibi tatlı meyveleri miktar olarak az tüketiniz, eğer çok

seviyorsanız az ve sık yemeniz daha uygundur. Meyve suyu yerine meyvenin kendisini tercih edip,

şekerli meşrubatlardan uzak durunuz, böylece boş kalori almaktan kurtulursunuz.

İyi bir diyet, bol tercih sunarken nispeten az kısıtlama içermeli ve pahalı özel yiyeceklerden oluşan

alışveriş listesi içermemelidir. Sağlığınız için yararlı ve ömür boyu sürdürebileceğiniz bir diyet

olmalıdır. Aksi taktirde kısa dönemde hızla kilo verip geri alacak iseniz, bence o yönteme kesinlikle

bulaşmayın. Daha önce de belirttiğim gibi size yararından çok zararı olur. 

 

Referans : http://www.adnangokcel.com/tr/article/desc/35867/dengeli-tibbi-beslenme.html

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Adnan Gökçel Endokrinoloji Ve Metabolizma Hastalıkları, İç Hastalıkları Doç. Dr.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)