Şiddetin Panzehiri Sağlıklı İletişim

Yazar Belgin TuranAile Danışmanı • 25 Ekim 2021 • Yorumlar:

Günümüzde her geçen gün artan aile içi şiddetin çeşitli nedenleri var kuşkusuz fakat en önemli nedenlerinden birisi sağlıklı bir iletişimin sağlanamamasıdır. Sosyolog – Eğitim ve Aile Danışmanı Belgin Turan Satıcı, gazetemize verdiği röportajda sağlıklı bir iletişimin nasıl sağlanacağı konusunda önemli bilgiler aktardı. En büyük zararın ve faydanın, insanın kendisinden geleceğini vurgulayan Belgin Turan Satıcı, aile içinde sağlıklı bir iletişimin nasıl sağlanacağı, ailelerin çocuklarının eğitiminde nasıl bir iletişim kurulması gerektiği ve iş hayatında nasıl bir iletişimin sağlanacağı konusunda önemli tüyolar verdi. 

İşte Murat Doğan’ın Sosyolog – Eğitim ve Aile Danışmanı Belgin Turan Satıcı ile ‘sağlıklı bir iletişim’ konusunda yaptığı röportaj…

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sosyal konularda aile ve çocukların eğitimleri üzerine birçok araştırmanız bulunuyor. Ne zamandan beri aile sosyolojisi üzerine araştırma yapmaya başladınız?

Şanlıurfa doğumluyum. İlk ve Orta öğrenimimi Şanlıurfa’da tamamladım. Lise yıllarında şiir yarışmalarına katılarak çeşitli ödüller aldım. Erken yaşlarda, sanat ve kültürle ilgilenmeye başladım. Şanlıurfa Kız Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümünü bitirdim. Ardından Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümünü bitirdim. İkinci Üniversite olarak Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümünü okudum. Çünkü Türk Hava Kurumu Üniversitesinden "Aile Danışmanlığı" eğitimi aldım ve bir çok sertifika programlarına katıldım. Sosyal konularda, aile ve çocukların eğitimlerine destek olmak, bu konuda çeşitli çalışmalar yapmak istiyordum.

Psikoloji çocukluğumdan beri ilgimi çeken bir daldı. Yıllarca köşe yazılarında kişinin kendi kendisini mutlu etmesi, kendisiyle ve çevresiyle barışık olması ve iletişim konuları üzerine yazılar yazdım.  TRT’de, sosyal sorumluluk projelerinde, aile sosyolojisi hakkında birçok radyo programı yaptım.

İletişimde önemli olan faktör nedir; sağlıklı bir iletişim nasıl sağlanır?

İletişim duygu düşünce haber ve bunları bir şekilde karşı tarafa internet, telefon kullanarak ya da yüz yüze, karşı tarafa istediğimiz mesajın aktarılmasıdır. Bunu beden dilimizi kullanarak, sözcükleri kullanarak yaparız. En önemlisi ise ses ve vurgudur. Örneğin birine canım dendiğinde o canım kelimesi 3-5 şekilde söylenebilir. Mesajlar ses tonuna göre çok farklı anlaşılabilir. Örneğin; bir duruma tepki verilirse yüksek sesle verilen tepki daha sert anlaşılabilir. Ancak daha yavaş ve kibarca verilen tepki daha olumlu anlaşılır.

İletişim sadece insanlar arasında değildir. Bütün canlılarla, doğayla iletişim kurulabilir. Ve iletişim sadece konuşarak olabilir de diyemeyiz. Hayvanlar kendi sesleri ile bizimle bir şekilde iletişim kuruyorlar. Bir kedi ya da bir köpek bize acıktığını miyavlamanın ya da havlama tonlarıyla bile bize hissettirebilir. İnsanlar tabi ki iletişim kurarak dertlerini sorunlarını aktarabiliyor.

Günümüzde insanlar sağlıklı bir iletişim kurabiliyor mu? Sadece konuşuyor olmak sağlıklı bir iletişim kurmamıza vesile olur mu?

Ne yazık ki olmuyor. Sağlıklı iletişimde küçük incelikler var. En önemlisi göz göze gelerek iletişim kurmak. Çok iyi dinlemek, hareketlerimizle de bunu onaylamak sağlıklı bir iletişimin gereklerindendir.

Aktif bir dinleyici olmak nasıl olur? Yani iletişimin sağlığı açısından aktif bir dinleyici olmak için nasıl hareket edilmelidir?

Aktif dinleyici; Örneğin çocuklar, okulda yaşadığı bir sıkıntıyı anne ya da babasına anlatmak istediği sırada anne-baba televizyon seyrediyorsa çocuğa kulak asmadan ‘Sen anlat biz dinliyoruz’ dedikleri görülüyor. Ancak çocuk orada duygusunu anlatmak istiyor; Bir başkasının okulda onun gururunu kırdığını anlatmak istiyor. Çocukla duygudaşlık kurulabilmesi için çocuğun bir şey anlatacağı sırada anne ya da baba televizyonu kapatarak o kumandayı elinde bırakmak zorunda. Aksi takdirde çocuğa saygısızlık yapılmış oluyor. Önem verilmediğini anlayan çocuk da boş ver diyerek sorununu anlatmaktan vazgeçiyor.

Ancak tam tersine olsa Örneğin bizim televizyon izlediğimiz sırada çocuğumuz sorununu anlatacaksa izlediğimiz bir program çok önemli ise ‘Tamam 5 dakika sonra seninle konuşalım olur mu?’ Ya da televizyonu kapatıp ‘Tamam gel konuşalım ne oldu bugün’ diye sorarsak ve sorununu dinledikten sonra daha sakin bir üslupla hareket etmemiz daha sağlıklı bir iletişimi ortaya koyar ve aktif bir dinleyici olmamızı sağlar.

Şehir hayatı, değişen sosyal bakış açısı ve kadının toplum içindeki yerinin netleşmesi bunda etkili faktörlerdir. Aile üyelerindeki gizli depresyon, madde bağımlılıkları, ekonomik zorluklar, ahlaki dejenerasyonun da boşanmalara da etkili olduğu düşünülmektedir.

Aile içerisinde geçimsizlik olduğunu ve buna bağlı olarak son zamanlarda artan boşanmalar ya da bunun daha da ilerleyip aile içi şiddete doğru yönelmesi sağlıklı bir iletişimin olmamasından mı kaynaklanıyor?

Şiddet olaylarının tabi ki birçok nedeni vardır. Aile içerisinde şiddete daha sık rastlanan olaylar da kişinin kendi kontrol mekanizmasının zayıf olmasıdır. Buna da öfke kontrolü diyebiliriz. Öfke kontrolü sağlandığı zaman sağlıklı bir iletişim kurulabilir. Eğer öfkemizi kontrol edemiyorsak ya kendimizle çözemediğimiz bir sorun vardır ya da bizim her sözümüzün kabul edilmesini isteriz ve karşımızdaki insanlar bunun aksini yaptığı zaman bunu gerek maddi, gerek manevi, gerekse duygusal yönden karşı tarafa şiddet uygulandığının ne yazık ki medyadan, çevremizden görüyoruz.

Sosyo-ekonomik durum şiddet ölçüsünde değişebilir. Eğitimli, profesör düzeyine gelen biri de evde şiddet uyguladığını görebiliyoruz. Tabi duruma, olaylara ve kişilere göre şiddetin boyutu değişebilir.

Fikir çatışması; söylediğini yanlış anlama ve herkesin kendi penceresinden bakarak sadece kendi söylediklerini doğru olarak kabul edip karşımızdaki kişinin söylediklerini ise yanlış kabul etmesi üzerinden hareket etmesinden kaynaklanan sorunlar yaşanabiliyor.

Eşler arasındaki şiddette, maddiyat alt kökenleri olabilir. Bunun doğurduğu bir kızgınlık alt zeminde oluşabiliyor. Ancak sosyo-ekonomik düzeyi kötü olursa şiddet daha yüksek, değilse daha az olur gibi bir söylem doğru değildir.

Bu fikir çatışmalarını nasıl orta noktada buluşturabiliriz?

Olaya hangi taraftan bakılmak istenirse o tarafı görülür. Örneğin aile içerisinde kadın bir şey almak istiyorsa koca da bunu kabullenmiyorsa iki taraf da kendi isteğini yapma açısından ısrar ederek yeni bir şiddet ortamı yaratıyorlar. Bu nedenle fikir çatışmalarından kurtulmak için öncelikle kendimize bakmalıyız. Şiddet ortamının ortaya çıkmasının nedenlerine bakmalıyız. Şiddet ortamını yaratarak ne kazandığımızı ya da ne kaybettiğimizi kendimize sormamız lazım. Gerekirse bir uzmandan destek alabiliriz. Bu son derece normaldir. Başımız, dişimiz ağrıyınca nasıl ki doktora gitmek ayıp değilse aile içi iletişim çatışmalarında da bir uzmandan profesyonel destek alabiliriz.

Aile içerisindeki şiddet, çocukların davranışlarını nasıl etkiliyor; başarıya ulaşmalarının önüne bir engel olarak çıkıyor mu?

Çocuk, aile içindeki, bu çatışmayı görünce doğal olarak etkileniyor. Ailenin, çocuklarının davranışlarından şikâyetçi olduğu zaman öncelikle kendilerini sorgulamaları gerekir. Çünkü çocuklar da davranışlarını anne-babaya bakarak oluşturmuş durumda. Evde sürekli aile kavgası, anlaşmazlık gören çocuk, okul hayatında da başarı sağlayamaz. Evdeki çatışmadan uzaklaşmak isteyen çocuklar, kendini aile içinde yabancılaşmış gibi hissederse daha kötü alışkanlıklara da yönelme durumu yüksektir. Çünkü evde huzur bulamayan çocuk huzuru dışarıda aramaya başlar. Çocuğun sorunlarını arkadaşlarından önce ailesine anlatması için ailenin buna bir ortam hazırlaması gerekir.   

Çocuğun sadece ailesine bağlı kalmayıp dışarıda kendini tanıması, hayatı tanıma açısından da olumlu katkı sağlamaz mı?

Çocuğun kendini dışarıda bulması elbette yaşamına olumlu katkılar sunacak. Ancak kötü alışkanlıklara yönelmemesi konusunda uzaktan kontrol edeceğiz. Yani çocuk kendisine rahat bir alan yaratırken az da olsa onu uzaktan gözlemlememiz gerekir. Sonuçta çocuk da bir bireydir. O da kendisini rahat ifade edecek bir ortam arayışı içerisindedir.

Bazı aile bireyleri arasında da küslüklerin olduğunu görüyoruz. Uzun süre aynı ortamda yaşayıp birbirleri ile konuşmayan aileler var. Bu küslükleri ortaya çıkaran sorun ne olabilir?

Aynı evde aylarca birbirleriyle konuşmayan aileler var. Birbirleriyle konuşmayarak mesajlarla birbirlerinin düşüncelerini belirtiyorlar. Bu kargaşalar, daha çok geniş ailelerdeki bireyler arasında görülüyor. Aile içinde uzun süreli küslükler ne değerlerimize ne de aile kurumunun kutsallığına uygun değildir. Eşler arasındaki küslük, dargınlık öncelikle kendilerinin ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Sonra da çocuklarını ve yakın çevrelerini etkiler. İnsanın insana verdiği en büyük cezadır, diyebiliriz. Bunun bir nedeni de aile büyükleri ile küçüklerinin yaşamları arasında farklılıkların ortaya çıkmasıdır. Yani yaşantımız hızla değişirken, ebeveynlerin çocuklarını sürekli bir şeyler konusunda uyarmasından ve çocukların da bu uyarılardan sıkılması aile bireyleri arasında bir kargaşaya neden oluyor.

Senin ailen, benim ailem muhabbeti bizi çıkmaza götürür. Farklılıklarımızı kabul edip ve ortak noktalarımızın iyi taraflarını görmeliyiz.

Bu nedenle bir konuda direk uyararak değil de ebeveynlerin o davranışları uygulayarak çocuklarına örnek olması gerekir. Örneğin hiç eline kitap almamış bir anne ya da baba çocuğunu kitap okuması konusunda uyardığı zaman çocuk, bu davranışlardan aşırı şekilde bunalır. Ancak kitap okuma alışkanlığını çocuğuna kazandırmak isteyen annenin kendisinin de kitap okuması gerekir.

Yaşamımızda başarıya ulaşmamızın önünde en büyük engellerden biri özgüven eksikliği olduğunu söylersek; çocukların özgüvenlerini kaybetmemeleri için ailelere ne gibi görevler düşüyor?

Aile içerisinde denge çok önemlidir. Bazı aileler aşırı otoriter iken çocuğu çok sıkıyor. Yani çocuğa sevgiyi bile koşullu veriyor. Örneğin çocuğa ‘şunu yaparsan seni severim’ demesi gibi. Bu aile ortamında yetişen çocuğun özgüveni yetersiz olduğu gibi çok rahat olan, hiç sınır koymayan ailelerdeki çocuklarda da özgüven olması gerekirken bunun yetersiz olduğunu görüyoruz. Çünkü çocuk, ailede hiç kısıtlama görmediği zaman dışarıda bir kısıtlama ile karşılaştığında kendi özgüvenini kaybediyor. Hayatımızda birçok yerde ve zamanda sınırlamalarla karşılaşıyoruz. O yüzden çocuk yetiştirmede sınır koymayı da ihmal etmemeliyiz. Aileler otoriter olabilir. Ancak çocuklar bir hata yaptığında onları rencide etmeden tatlı bir dille evlatlarımızı uyarmalıyız. 

Aile içerisindeki iletişimden bahsettik; sağlıklı bir iletişimin kurulması için birbirimizi öncelikle anlamamız gerektiğini vurguladınız. Peki, biraz da iş hayatından bahsedersek, örneğin iş görüşmesine giden bir birey, kendini işe kabul ettirebilmesi için nasıl bir iletişim kurmalı?

İş görüşmesinde ilk izlenimler önemli olduğu için iletişimden önce kılık kıyafetimizin düzgün olmasına öncelik vermeliyiz. Yani iş görüşmesinde birey, ilk puanı görsel olarak kıyafetinin özenli olmasından alır. Sonrasında bireyin özgüvenine bakılır. Bilgi ve tecrübelere bakılır. Ancak birey burada öyle bir iletişim kurmalı ki bu şartları ortadan kaldıracak şekilde karşısındakini etkilemelidir. Bu işi yapabildiğine karşısındakini inandırmalıdır. Konuşmamız esnasında beden dilimiz, diksiyonumuz, seçtiğimiz kelimeler bir bütünü oluşturur. Bunlar birbirinden ayrı düşünülemez. Sadece beden dilimizi kullanarak ya da sadece göz teması kurarak da sağlıklı bir iletişimin ortaya çıkmasını sağlamaz. Yani iletişimde uyum sağlanmalıdır. Karşıdaki kişinin ne istediği bilinmelidir. Çünkü herkesin karakteri farklıdır. Kimi görsele önem verirken kimi ses tonuna önem verir.

Eğitim konusuna da değinirsek bir öğretmen ile öğrenci arasındaki iletişim nasıl olmalı?

Okul çağındaki bir çocuğun okulu sevmesi için en büyük görev öğretmenden önce ailelere düşüyor. Tabi ki okula yeni başlayan çocuklar heyecan içerisindedir. Hiç tanımadıkları bir dünyaya girmiş oluyorlar. Bazen yeni mesleğe başlayan öğretmenler ya da işinden dolayı çok yorulmuş öğretmenlerimiz olabiliyor, tabi ki öğretmenlerimiz bizlerin baş tacı.  Ancak genel anlamda baktığımızda çocuklar öğretmenle arasındaki diyaloğu sağlayamıyor ve bu nedenle, okula gitmek istemezse, veli olarak hemen öğretmeni suçlarsak baştan kaybetmiş oluruz. Bunun yerine öğretmen ile sakin bir dille konuşarak birlikte ne yapılacağı konusunda konuşmalıdır. Gerekirse öğretmen değiştirilir. Bunun yanında çocukların da zayıf ve güçlü yanlarını görebilmeliyiz. Çocuğu anlamak, okulda neler yaptığı, arkadaşlarıyla arasının nasıl olduğuna uzaktan bir bakmalıyız.

Son olarak iletişim konusunu özetlersek neler söylemek istersiniz?

Kendimizle barışık olmak, kendimizi anlamak, çünkü kendisini tanıyan, ne istediğini bilen biri karşı tarafın da ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu anlayabilir. Bunun yanında karşı tarafı da iyi bir şekilde dinlediğimiz zaman, sağlıklı bir iletişim kurmuş olabiliriz. Aile içinde de aile fertlerinin birbirlerini anlamaması, şiddetin aile içine bir virüs gibi girmesine neden olur. Yani ailenin bilinçli olması çocukların da iletişiminin daha iyi olmasını sağlar. Amacımız, sağlıklı kendinden emin çocuk yetiştirmek ve onların farklılıklarını kabul ederek anne-babaların karşılıklı sevgi, saygıya dayanan bir iletişim kurması ev atmosferini de olumlu etkileyecektir.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)