Sosyal Medyada Mahremiyet

Yazar Zehra BiniciPsikolog • 17 Eylül 2021 • Yorumlar:

Sosyal mecralar çoğumuzun hayatını daha gürültülü ve görünür hale getirdi. Hayatımızda soysal mecraların fazlaca yer almaya başlamasıyla mahrem sınırlarımızda, bir takım tutum ve davranışlarımızda ihlaller yaşar olduk ve bu ihlalleri hem kendimiz, hem başkaları için normalleştirme ile karşı karşıya kaldık. Bu mahremiyet ihlallerini kendi irademizle, bile isteye yaparken, bu İhlaller beraberinde duyarsızlaşmayı da getirdi.

Sosyal mecralardaki fark edilme arzusu, görünme isteği ve o mecralar aracılığıyla var olabilme ihtiyacı ister istemez yaşamlarımıza bir takım olumsuzluklar olarak geri döndü. İçsel mutluluk kaynaklarımızı unutur olduk sanki… Ne kadar takipçim var, ne kadar beğeni aldım vb. durumlar yaşamın merkezi haline gelince ne sosyal hayat mahremiyeti, ne özel hayat mahremiyeti, ne ilişki mahremiyeti, ne bilgi mahremiyeti kalmadı. Diğerinin yaşamında yer edinerek ya da alkış-beğeni alarak var olmaya çalışmak uzun vadede kişinin ruhunda derin yaralar açabilir. Aslında içsel mutluluk kaynaklarının kişinin yaşamında daha ön planda olması gerekirken, bu ve benzeri dışsal mutluluk kaynakları kişinin yaşamını istila etmeye başladı. Unutulmamalıdır ki sosyal mecralar tarafından istila edilen yaşam ruhu yormaya başlar. Böylesi durumlarda iç sesimizin seviyesini yükselterek kendimizle hesaplaşmalıyız. Elbet herkes sevilmek, beğenilmek ister. Burada dikkat edilmesi gereken dengenin-ölçünün kaçmaya başladığı durumlardır, zihne kıymık gibi batmaya başlayan düşüncelerin varlığıdır, zihnin ve parmakların sürekli sosyal mecralarda olmasıdır. Hep övgü ve takdir peşinde koşacak kadar uzun zamanımızın olmadığını hatırımızda tutmamız gerekir.

Sosyal mecralar değil; sosyal ortamlarda kurulan sosyal ilişkiler önceliğimiz olmalıdır. İlişkide kalmanın, ilişkilerin ne kadar önemli olduğunun, varlığını devam ettirmenin sadece ben merkezli olamayacağını, bunun bir yanılsama olduğunu, ilişki içinde olduğumda daha güçlü olacağımı unutmamalıyım. “Ben” merkezli yaşamak ardından bambaşka problemleri getirir. Bu yüzden zihin ve yaşam ben ikliminden “biz iklimine” taşınmalıdır. Bu noktada sosyal mahrem sınırlarını yaşamımıza işleyebilmeliyiz. Düşünsene koca şehir sadece senin olsa ama içinde insan olmasa, yaşam olmasa ne kadar keyifli ya da anlamlı olurdu?

İletişim, ilişki hâlinde olmaktır. İnsan sosyal bir varlıktır; ilişkiler ağıyla büyür, gelişir, anlam kazanır. İnsan, ilişkide bulunduğu diğerlerinin varlığıyla benliğini ve yaşamını daha güçlü ve anlamlı kılar. Bireyin girdiği sosyal ortamlar ve bu ortamlarda kurulan ilişkiler psikolojik sermaye açısından önemli ve geliştiricidir.

İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde günlük yaşamımızda kısıtlanan bir takım alışkanlıklarımızın kıymetini ve psikolojik dayanıklılığımızı nasıl güçlendirdiklerini şimdilerde daha iyi anladık. Gariptir ki insan elindekilerin kıymetini kaybetmek üzere olduğunda ya da kaybettiğinde daha iyi anlıyor. Örneklendirmek gerekirse basit gördüğümüz yürüyüşlerimiz, sevdiklerimizle içtiğimiz kahveler, onlara özgürce sarılıp sohbet edebilmek, iletişim halinde kalmak vb. durumların ne büyük nimetler olduklarını çok iyi anladık. Bu süreç, insanın içsel muhasebesini çok rahat yapabileceği bir zaman dilimi oldu. İnsanlık olarak artılarımız, eksilerimiz, ilişki kalitemiz, insanlara nasıl yaklaştığımız, merhametimiz ve daha birçok alanda kendimizi kontrol edebileceğimiz zor ama kıymetli zamanlardan geçiyoruz.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Zehra Binici Psikoloji, Aile Danışmanlığı Uzm. Kl. Psk.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)