Toksik İlişkiler; O Yapmamıştır, Yaptıysa Bir Nedeni Vardır!

Yazar Sebahat Yeşil SaatçıAile Danışmanı • 1 Temmuz 2021 • Yorumlar:

Belki başımıza geldi. Belki hala başımızda mevcut. Belki de çevremizde şahit olduk, oluyoruz… İlişkilerde, ilişkilerimizde partnerimiz istenmeyen bir olay veya istenmeyen bir davranış sergilediğinde bunu yapmış olabileceğine dair inancımız, içgörümüz, hissiyatımız hiç yokmuşcasına davranıyoruz. Ya da bu inanç, içgörü, hissiyat gerçekten yok mu? Çünkü farkında olmadan vücudumuzda var olan tüm hücreler ile bir inkâr ve kabullenememe savaşına çoktan girmiş durumdayız. Zannımca ilişkilerde bunun yaşanmasının en büyük nedenleri arasında güven, bağlanma ve biraz da duygusal manipülasyonun etkisi söz konusu olabilir.

Hayatımıza devam etmemiz için yemek, uyumak gibi en temel gereksinim de Güven! Neden böyle bir duyguya ihtiyacımız var? Neden bu arayışımız? Kişilerarası bir ilişkide, kişinin karşı taraftan ilk ve tek istediği şey aslında güvendir. Sosyal birer varlık olarak biz insanoğlu, tüm ilişkilerimizde olması gereken kriterleri sıraladığımızda; genellikle ilk üçün içerisinde güven duygusunu görüyoruz. Yani güvenmek istiyoruz; işimize, eşimize, ailemize, sosyal çevremize. Hayatı paylaşabilmek ve diğer insanlarla iletişim kurabilmek için güven en büyük yardımcımızdır. Güven duygusunun oluşumu yaşamın ilk yıllarında gelişmeye başlar. Bebeğin gereksinimlerini karşılayan anne, bakıcı, birey ile bebek arasındaki ilişkide süreklilik, tutarlılık ve aynılık güven duygusunun gelişmesini sağlar. İnsan yaşamının bu döneminde körü körüne güven duygusu gereklidir. Bu körü körüne güven duygusu tamamlanamadığında ya da haddinden fazla tamamlandığında olanlar oluyor işte. Yaşamın ilerleyen dönemlerinde girdiğimiz her ikili ilişkide, bir umut gözü kapalı boşluğu doldurmaya çalışıyor ya da ezberlenen hissiyatı arıyoruz. Ve psikolojik bir hata olan aşırı güvenme duygusunun ellerine bırakıyoruz kendimizi. Aşırı güven tüm psikolojik önyargıların anasıdır. İnsanın düşünmesini etkileyen önyargıların en yaygın olanıdır.

Hepimiz insanlara, nesnelere veya yerlere bir tür bağlılık hissederiz. Hayatımızda iyi bir şey varsa, o kişiyi, durumu veya nesneyi kaybetmeye karşı direnç göstermemiz normaldir. Bağlanma modeli erken çocukluk döneminde kurulur ve yetişkinlikteki ilişkilerimizde çalışmaya devam eder. Bağlanma modeli, her birimizin ihtiyaçlarımıza nasıl tepki verdiğini ve onların nasıl karşılanacağını etkiler. Güvensiz bir bağlanma modeli ile büyüdüysek, ailemizde gördüklerimizi genellikle ilişkilerimizde de yeniden üretme eğilimine sahip olabiliriz. Ancak bazı durumlarda bunun tersi de mümkündür. Bir kişiyi ya da bir şeyi istemek normaldir. Ancak, ateşli ve takıntılı davranış, günlük yaşamımızda kopukluklara ve tuhaf davranışlara yol açabilir. “Toksik” düzeyde bağlanma olarak nitelendirebileceğimiz sağlıksız bağlanma modelleri mevcuttur.

Kendinden çok karşısındakini seven kişiler; yani Saplantılı Bağlanma stili! Kendisine olumsuz duygu beslerken, karşısındakine olumlu duygular besler. Saplantılı bir şekilde karşısındaki kişiye bağlanan bu kişilerin, en büyük korkusu ve endişesi terk edilmektir. Terk edilmemek için kendisiyle ilgili ödün vermekten ve ilişkisi için değişmekten çekinmezler. İlişkide kendisinin önceliklerini bir kenara bırakır ve partnerinin memnuniyeti için yaşar. Tüm bu saplantılı durumun ortaya çıkmasındaki ana sebep ise, kişinin kendine güveninin olmamasıdır. Kişi yalnızlığını yönetemez ve kendini eksik hisseder. Geçmişe gidildiğinde ise, kişinin endişeli ebeveynleri olduğu ve öyle yetiştirildiğini görmek çok zor değildir.

Şüpheci duygular içinde ilişkiye başlayan ve yürütmeye çalışan kişiler; yani Kaygılı Bağlanma stili! Kaygılı bağlanma stiline sahip olan kişiler partnerlerinin onları sevmekten vazgeçeceğinden endişe duyarlar. Terk edilme korkusu hissederler. Partnerleri soğuk ya da uzak davranırsa bir şeyleri yanlış yaptıklarından endişe duyarlar.  Partnerleri uzak olduğunda bir başkası ile ilgileneceklerinden korkarlar. İlişkileri hayatlarının odak noktasıdır ve ilişkileri hakkında çok düşünürler. Partnerlerine hızlı bağlanma eğilimleri vardır. Partnerlerinin ruh halinden çok etkilenirler. Terk edilirlerse bir daha kimseyi bulamayacaklarından endişe duyarlar. Yeterince çekici, zayıf, akıllı, eğlenceli olmadıklarını düşünürler. Bir tartışma anında meseleyi konuşmak yerine tepkisel davranır ve sonradan pişman olacakları davranışlarda bulunurlar.   


 

Aslında bu bağlanma stillerinde çoğu zaman partnerlerin duygusal manipülasyona maruz kaldığını görebiliriz. Çünkü “Duygusal manipülasyon” başka birinin algısını, duygusunu, düşüncesini, davranışını ve hatta hayatını istenilen yönde değiştirmeyi amaçlayan aldatıcı, duygusal olarak tahrip edici ve psikolojik problemlere yol açıcı bir etki türüdür.

 

Görünen o ki; “O yapmaz!” “Yapmamıştır!” “Yaptıysa bir nedeni vardır!” dediğimiz ilişkilerimiz, sağlıklı olmayan toksik ilişkiler! Peki çözümü var mı? Bir sorunu çözmenin en etkili yolu hiç kuşkusuz ki, o sorunu doğru bir şekilde tespit edebilmektir. Bu prensip, hayatımızdaki tüm sorunların çözümünde geçerlidir. Öncelikle, “Toksik İlişkileri” yaşadığınızı düşündüğünüz kişiyle ilişkiniz, saplantılı bir sevgiye dönüşmüş olabilir. Onsuz yaşayamayacağınızı zannediyor olabilirsiniz ve onun size muhtaç olduğu konusunda emin olabilirsiniz… Tüm bunlar hem size hem de karşınızdakine zarar verecek sağlıksız bağlanma modelleridir. Şartlar ne olursa olsun bu tarz duygular yerine aranızdaki sevgi ve güven ilişkisine odaklanmalısınız. Hayat, hiçbir insanın gerçekten vazgeçilmez olmadığını gösterme konusunda fazla cömert ve açık davranıyor. Hal böyleyken, bir kişiye bu ölçüde bağlanmanın yanlış olduğunu da sağlıklı bir biçimde düşündüğünüzde zaten anlayacaksınız.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)