Türkiye'de Kadın Cinselliği

Yazar Sebahat Yeşil SaatçıAile Danışmanı • 26 Nisan 2021 • Yorumlar:

Ülkemizde ne yazık ki böyle bir ayrım mevcut. Kadın cinselliği ve erkek cinselliği. Bu konuda Dünya Ekonomi Formunun 2016 da yaptığı cinsiyet eşitliği raporuna göre kadın ve erkeğin sadece iş hayatında eşit temsil edilmesi için, eşit olmamız için 117 sene gerekiyor. Bu bizim ülkemiz için daha uzun yıllar demek. Bırakın iş hayatında cinsiyet eşitliği, temel sosyal başlangıcımız olan aile hayatında cinsel eşitliğe sahip değiliz.

Ülkemizde kadın erkek cinselliği, özellikle çocukluk yıllarında belleklerimize bilinçsiz bir şekilde yerleştirilen cinsiyet algısından ibaret. Efenim erkek çocuğa “Hani miş pipisi? Göster çocuğum pipini. Göster dayına, amcana, teyzene pipini.” vs. söylemler… Ne mi oluyor sonra? Erkek çocuk bu kadar değer gören bir organına bilinç altında tapması gerektiğine inanıyor. Ben olsam ben de inanırdım! Onun için sünnet törenleri yapılıyor, mal varlığı toplanıyor… Bütün ilgi alaka onda. Şan, şöhret onda. Daha ne olsun! Garibim kız çocukları var bir de. Koşup babasının boynuna sarılacağı yerde “kız babanın kucağına çıkılmaz, otur oturduğun yerde” uyaranları ile karşılaşan. Daha on yaşındadır “büyüdün artık sokakta oynama, koşma, zıplama boncuğun düşer” cümlesiyle çocuk aklı ile sağında solunda düşen boncuk arar. Vücutsal değişiklikler yaşamaya başlar, aman belli olmasın bol giy, aman sus kimse duymasın sakla. Resmen bir tarafımız düğün dernek, bir tarafımız yas evi misali aynı çatı altında. Zildberg'in çok güzel ifade ettiği gibi “cinsellik bacaklarımızın arasında değil kulaklarımızın arasındadır.”

Üzülerek söylemeliyim ki ülkemizde erkekler cinselliğiyle gurur duyarken, kadınlar cinselliğinin farkında bile olamıyor. Kadınlar açısından cinsellik, deneyime bağlı olarak bazen hoş, keyifli, romantik, sıcak bir yakınlaşma bazen bir zorunluluk dolayısıyla da çekince ve tiksinme kaynağı olarak yaşanır.

Cinselliğin sağlıkla birlikte anılması ilk bakışta garip gelebilir. Ancak cinsel sağlıktan söz edebilmek için, zorunluluk olarak yaşanmaması ön koşuldur. Kliniğe gelen kadın hastaların temel sorunlarının ya vajinismus ya da cinsel isteksizlik olması bu alanın kadınlar açısından ne denli sorunlu bir alan olduğuna işaret etmektedir.

Maalesef ülkemizde kadın cinsel sağlığı ile namusu, çözümü zor bir denklem halindedir. Kadın cinselliği namus olarak düşünülür, algılanır. CETAD'ın (2006) araştırma sonuçlarından da anlaşılacağı üzere %70'in üzerinde kadın ve erkek katılımcıya göre kadının namusu ile bekareti doğrudan ilişkilidir.

Başka bir deyişle kadının toplum içindeki değeri cinsel deneyimsizliği ile belirlenir. Kadının cinsel olarak erkekler ve toplum gözünde kıymetli, sevilebilir, evlenilebilir olması için “namuslu” olması gerekmektedir.

Kadının kendi seçtiği kişi ile sevişmesini cezalandıran toplum, aslında öteki genç kızlara da gözdağı vererek, tehdit ederek, bastırılmış bir kadın cinselliği yaratmaktadır. Dolayısıyla namus cinayetlerinin sayısının artıp artmadığı ki artmaktadır- o kadar önemli değildir. Önemli olan kadının bu ülkede ki değerinin, cinselliğinin toplumsal olarak onay ve kontrolden geçtikten sonra doğrulanabildiğidir. Bu kentte kırsal da eğitimli eğitimsiz, çalışan çalışmayan tüm kadınların sağlığını olumsuz etkileyen bir kültürel iklimdir.

Aslında toplumumuz da genel olarak kadınlardan evlenmeden önce ki beklentilerimizle, evlendikten sonra ki beklentilerimiz uyuşmamaktadır. Bu beklentinin doğal iki sonucu da problemlidir.

 Evleninceye dek bedeninin ve kişiliğinin cinsel yanını keşfetmemiş kadın için, evlilik için de doyurucu bir cinsellik yaşama şansı sınırlıdır. Zaten Türkiye'de ki vajinismus vakalarının dünya ortalamalarının birkaç katı olması da bu sonuçlardan sadece biridir.

 İkinci sonuç ise, evlenene dek yaşadıkları cinsellikleri “gizli”, “kötü”, “çirkin” olarak yaşayan genç, evlendikten sonra sevgi ve aşk dolu bir eş haline gelip aynı edimlerden “güzel”, “temiz” ve doyumlu bir cinsellik yaratmakta zorlanmaktadır. Buna bağlı olarak cinsel fonksiyon bozukluklarından en fazla görülen bir diğeri de kadınlarda ki cinsel isteksizliktir.

 Evlenene kadar hiçbir cinsel deneyimi doğru karşılanmayan, hatta kişiliği, ahlakı ve namusu birebir cinsel deneyimleri olarak değerlendirilen kadının, evlendikten sonra kendi bedeninden haz alması ve dolayısıyla haz verebilmesi, partnerini sadece bedeni ile değil, ruhu ve arzusu ile kucaklayabilmesi pek kolay değildir. Evlenene kadar yaşadığı baskı ve sansür artık içselleşmiştir. Bunun bilişsel olarak da davranışsal olarak da kırılması pek kolay değildir. Kadının kendisi yenmek istese bile kemikleşmiş olarak dirençle durur.

 Kısaca kadının değerini, kıymetini erkeklerin aksine evlilik öncesinde ki cinselliği yaşama pratiğine göre değerlendiren bir toplumun sadece kadınlarını değil, erkeklerini de sakatladığı ortadadır. Her ihtimale karşı kadınları korumak adına cinselliğe iyi gözle bakılmayan, bir ortamda yetişen kadınlar cinsel hazza olumsuzluk olarak bakacaklardır. Bu da onların cinsel hazza ulaşmasını ve partnerlerini ulaştırmalarını etkileyecek çok önemli bir engeldir. Kadın cinselliğinin namus adına bu denli kontrol edildiği ortamlarda erkekler de cinselliklerine yabancılaşmakta, zorunlu olarak ya paralı seks ya da pornografiye yönelmektedirler. Bir toplum da eğer kadınların %70-80 civarı kendisini nitelik olarak yetersiz hissediyorsa, doğal olarak erkekler de cinselliklerini yetersiz yaşadıklarını düşünürler.

Cinsellik ve cinsel haz bir insan hakkıdır. Sağlıklı bireyler, sağlıklı ilişkiler, sağlıklı evlilikler ve sağlıklı bir toplum için bu hakkın engellenmemesi gerekmektedir. Cinsel doyumu birbirlerinde bulamayan partnerlerin oluşturduğu evlerin orada yaşayan tüm bireyler için ne kadar çekilmez olacağı açıktır. Yatak odasında yaşanan ya da yaşanamayan doyumun tüm evin iklimini etkileyeceği, huzursuzluk ve mutsuzluk yaratacağı açıktır. Kadının cinsel potansiyelini nasıl yaşayacağı hakkı, kadının insan haklarının temel bir parçasıdır. Öte yandan kendi bedeni ile hoşnut, haz almaktan utanmayan bir kadının aynı zamanda doyumlu bir partner olacağı ve mutlu ilişkiler yürüteceği de açıktır.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)