Yaşıtlarıma baktığım zaman ilişkiler devam bile etse veya ilk günlerden son da bulsa hep iletişim problemleri, kaçma isteği, özgürlüğünü kaybetmekten korkmak ile ilgili endişelerle karşılaştığımızı fark ediyorum.
Öncelikle sosyal medyanın getirdiği hızlı yaşam, hızlı haz (instant gratification), kaçırma korkusu (FOMO), karar verme zorluğu (decision paralysis), ve hep bir daha iyisini bulmak ile ilgili farkında olmadığımız ancak eyleme vurduğumuz dürtülerin içerisinde kalabiliyoruz.
Tabi bu herkes için geçerli değil; aşk, sevgi ve güven hala var, buralarda bir yerlerde, bazılarımız hala bunu tadabiliyorlar.
Bireyselleşmenin getirdiği, kendini yaratma, özgürleştirme, kariyerimde daha iyi olmak, daha iyi bir eş bulmak, daha iyi bir şehirde yaşamak bunların aslında insanın doğasına çok da ait olduğunu düşünmemekle beraber, günümüzde depresyonun ve kaygı seviyesinin artmasında büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.
Önceki jenerasyonlar der ki, bizim zamanımızda terapi, psikolog diye bir şey yoktu. Evet, belki de bu kadar ihtiyaç yoktu. Yine vardı ilişki problemleri, kolektivist yaşamdan kaynaklanan sınır koyamama durumu, bağlanma problemleri ancak insanlar yaşamlarındaki durumları güzelleştirmeye odaklanmış durumdaydı. Bırakıp daha iyisini aramaya değil. Seçenekler bu kadar fazla değildi. Mecburen ellerinde ne vardı ise oraya adapte olmak ve orayı kendine adapte etmek durumundaydı. Ancak insanın ömrüne sığmaz yıllarca işin üzerine odaklanıp, çalışıp daha sonra ben sıkıldım bundan diyip orayı bırakıp başka bir işe yürümek? İnsanları neden bu kadar kolay harcar bir hale geldik? Bu kırılganlık yaşamla olan ilişkimize yansımıyor sanıyorsak, yanılıyoruz.
Tabiki modern dünyanın dezavantajlarıyla beraber avantajları da var. Avantajı, başka bir şansımız var, kendimizi ömür boyu tek bir seçeneğe mahkum etmek zorunda değiliz değil mi? Bununla beraber, örneğin; her sene taşındığımızı düşünelim veya her sene iş değiştirdiğimizi ne kadar yorucu olurdu değil mi? Peki ya partner yani duygusal ihtiyacımızı karşılayan kişileri değiştirmek ne zamandan beri bu kadar kolaylaştı? Aidiyet hissetmek zor geliyordur artık belki de.
Söylediklerim yanlış anlaşılmasın, mutsuz ilişkiler sürmeye devam etsin demiyorum. Sadece karşımızdaki kişiye verdiğimiz değer bu kadar kolay silip atabilecek gibi miydi baştan beri?
Güvenli bağlanan bireyler: Hem özgürlüğü hem de yakınlığı dengeleyebildikleri için uzun vadeli taahhütlerde daha rahat davranabiliyorlar.
Kaygılı bağlanan bireyler: İlişkiye tutunmak istiyor ama terk edilme korkusu yüzünden partneri zorlayabiliyor. Bu da ilişkinin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor.
Kaçıngan bağlanan bireyler: Yakınlık kurmak isteseler bile özgürlüklerini kaybetme korkusu baskın geliyor. Bu yüzden taahhüt etmek onlar için bir tehdit gibi görünüyor.
Düzensiz bağlanan bireyler: Hem yakınlığa ihtiyaç duyuyor hem de yakınlıktan korkuyorlar. Bu ikili gerilim, ilişkilerde istikrarsızlık yaratıyor.
Bağlanma stilleri, günümüzün hız, özgürlük ve belirsizlik üzerine kurulu ilişkilerinde adeta bir mercek gibi. Kişinin çocuklukta kazandığı bağlanma kalıpları, modern dünyanın koşullarıyla birleşince, ilişkilerde psikolojik gerilimler daha da görünür hale geliyor.
Belki de asıl mesele bağlanmanın özgürlükle çelişmediğini fark etmekte. Gerçek özgürlük, hiç bağlanmamakta değil; güvenli bir bağın içinde kendini olduğun gibi yaşayabilmekte saklı olabilir. Hem kadınlar hem erkekler için; terk edilme ve reddedilmeyi bir tarafa bıraktığımızda karşıdakini görmek ve anlamak üzerine dayalı yaşamak olabilir.
Modern dünyada commitment zor olsa da, insanın özlemi değişmiyor: görülmek, anlaşılmak ve değerli hissetmek. Belki de yapılması gereken, özgürlüğümüzü koruyarak bağlanmayı öğrenmenin yollarını keşfetmek.
İlişkiler artık “ya hep ya hiç” üzerinden tanımlanmak zorunda değil. Özgürlük ve bağlılık bir arada var olabilir. Bunun için hem kendi bağlanma stilimizi tanımaya hem de belirsizliğe rağmen güven kurabilmeye cesaret etmek gerekiyor. İlişkiler artık “ya hep ya hiç” üzerinden tanımlanmak zorunda değil. Bunun için hem kendi bağlanma stilimizi tanımaya hem de belirsizliğe rağmen güven kurabilmeye cesaret etmek gerekiyor.
Bu makalenin DoktorTakvimi web sitesinde yayımlanması, yazarın açık izniyle yapılmaktadır. Web sitesindeki tüm içerikler, fikri ve sınai mülkiyet mevzuatı kapsamında uygun şekilde korunmaktadır.
DocPlanner Teknoloji A.Ş. web sitesi tıbbi tavsiye sunmaz. Bu sayfanın içeriği, metinler, grafikler, görseller ve diğer materyaller de dahil olmak üzere, yalnızca bilgilendirme amacıyla oluşturulmuştur ve tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavinin yerini almak amacı taşımaz. Herhangi bir sağlık sorununuzla ilgili şüpheniz varsa, bir uzmana danışınız.