Çocukluk Çağı Travmalarının Erişkin Dönemdeki Yaşantıya Etkileri

Yazar Emin BayraktarPsikolog • 23 Eylül 2022 • Yorumlar:

Giriş

Çocukluk çağı travmaları, çocuğun bilişsel, zihinsel, duygusal ve fiziksel gelişimini olumsuz etkileyen yaşantılardır (Dereboy, Ç., Şahin Demirkapı, E., Şakiroğlu, M., & Şafak Öztürk, C., 2018). Tüm bu yaşantılar, beraberinde çok daha büyük bir yıkım getirerek çocuğun ileriki hayatına olumsuz etki eder. Çocukluğun erken dönemlerinde bu gibi travmatik olaylara maruz kalmanın erişkin dönemde depresyon ve anksiyete başta olmak üzere kendine zarar verme davranışı gibi çok daha ciddi boyutlarla ilişkili olduğu çeşitli araştırmalarla ispatlanmıştır (Yargıç, İ., Ersoy, E., & Batmaz Oflaz, S., 2012).

Çocukluk Çağı Travmaları Nelerdir ve Bu Travmalar Beraberinde Neler Getirir?

Çocuk istismarı; çocuğun bakımından sorumlu olan bireyin, çocuğun gelişimini olumsuz etkileyen davranışları olarak tanımlanmaktadır. İstismar; fiziksel, cinsel, duygusal istismar ve ihmal olarak dörde ayrılır (Yargıç, İ., Ersoy, E., & Batmaz Oflaz, S., 2012). Fiziksel istismar, çocuğun bir yetişkin tarafından örselenmesi ve kaza dışı yaralanması iken cinsel istismar ise çocuğun cinsel eğilim için istismar edilmesi anlamına gelmektedir. Çocukla erotik jargonla konuşmak veya çocuğa cinsel içerikli bir film izletmek bu istismara örnek olarak verilebilir. Bir diğer istismar biçimi olan duygusal istismar ise tüm istismar çeşitleri ile bir arada görülebilmektedir. Çocuğun psikolojik iyi oluş halinin bozulması anlamına gelen duygusal istismar, aynı zamanda en zor tespit edilen istismar çeşididir. Sözel tehditler ve çocuğa küçük düşürücü bir şekilde hitap kullanımı duygusal istismara örnektir (Yargıç, İ., Ersoy, E., & Batmaz Oflaz, S., 2012).  İhmal ise, bakımından sorumlu olan kişi tarafından çocuğun, optimum yaşam koşullarından eksik bırakılmasıdır (Yargıç, İ., Ersoy, E., & Batmaz Oflaz, S., 2012).

Strese yol açan yaşam olayları karşısında bireylerin duygusal tepkilerini yönetmeleri oldukça zorlaşır. Bu durum da beraberinde çeşitli psikopatolojik rahatsızlıkları getirir (Akcan, G., & Taşören, A. B., 2020). Çocukluk çağı travmaları ve çocuğun yaşadığı kötü anılar; çocuktaki stres tepkilerini, hormonları ve sinir sistemini olumsuz etkileyerek, çocuğun erişkin yaşantısında çok daha baş edilmesi güç faktörü beraberinde getirir. Yapılan çalışmalar sonucunda, çocukluk çağı travmalarının ileriki dönemlerde yaşanan madde bağımlılığı, obsesif- kompulsif bozukluk ve anksiyete gibi daha birçok psikopatolojik temelli hastalıkla ilişkili olduğu saptanmıştır (Dereboy, Ç., Şahin Demirkapı, E., Şakiroğlu, M., & Şafak Öztürk, C., 2018).  Ayrıca tüm bu olumsuz anılar; dürtüsellik,  duygu düzenleme becerileri, özsaygıda ve akademik başarıda düşüşü de beraberinde getirir. Çocukluk çağı travmalarının yol açtığı sağlık problemleri bunlarla da sınırlı değildir. Sürekli stres ortamındaki olumsuz anılar ileriki yaşamda astım, koroner kalp rahatsızlığı, diyabet, inme gibi sağlık sorunlarına da neden olabilmektedir.

 Çocukluk travmalarının uzun süreli olması,  çocukların bilişsel ve fiziksel gelişimlerini olumsuz etkilemenin yanında duygularını düzenlemede zorlanmalarına ve içe kapanmalarına da neden olabilmektedir.  Duygu düzenleme güçlüğü yaşayan çocuklar duyguları anlama, duygu farkındalığı ve duygu kontrolünde oldukça zorluk çekerler (Dereboy, Ç., Şahin Demirkapı, E., Şakiroğlu, M., & Şafak Öztürk, C., 2018). Özellikle sosyal yalıtılmışlık bu bireylerde sık rastlanan bir durumdur  (Akcan, G., & Taşören, A. B., 2020). Erken çocukluk döneminde olumsuz yaşantılara maruz kalan çocuklar, yaşadıkları travmatik olayın suçlusu olarak kendilerini görürler. Bu gibi durumlarda en sık rastlanan şeylerden biri de çocuğun utangaçlık ve suçluluk duygusu hissetmesidir (Dereboy, Ç., Şahin Demirkapı, E., Şakiroğlu, M., & Şafak Öztürk, C., 2018).  Bu kötü yaşantılar beyindeki amigdala aktivitesini bozar ve bu durum da çocukta sürekli bir tehdit algısı oluşmasına neden olur (Dereboy, Ç., Şahin Demirkapı, E., Şakiroğlu, M., & Şafak Öztürk, C., 2018).  Bu da, durumu daha da zorlaştırarak çocuğun içe kapanma, yoğun öfke ve saldırganlık problemleri yaşamasına neden olur. Travmaya maruz kalan çocuklar kendilerini sürekli tetikte hisseder ve her an kötü bir şey olacakmış gibi korku içerisinde yaşarlar. Bu durumlardan dolayı çocuklarda panik atak krizlerinin görülme ihtimali ve ölüm konusunda düşünceler artar. Çocukluk çağı travmalarının neden olduğu bir diğer psikopatolojik rahatsızlık ise depresyon ve anksiyetedir. Yukarıda da belirtildiği gibi; depresif semptomlar ile duygu düzenleme arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu, çocukluk çağı travmalarına maruz kalan ve bunun bir sonucu olarak duygu düzenlemede güçlük yaşan bireylerin yaşadıkları zorlukların depresyonun ortaya çıkmasına zemin hazırladığı çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur (Akcan, G., & Taşören, A. B., 2020). Bu durumda, olumsuz çocukluk yaşantılarına sahip olan bireylerin ileriki yaşamlarında yoğun bir depresyon hatta anksiyeteyle baş etmek zorunda kalmalarının tesadüf olmadığı ortadadır. Ayrıca  depresyon; kişide, değersizlik hissi,  güçsüzlük,  hissizlik ve fizyolojik işlevlerde yavaşlamaya neden olduğu gibi birçok fiziksel hastalığı da beraberinde getirebilir (Akcan, G., & Taşören, A. B., 2020). 

Kendine zarar verme davranışı (KZVD);  kasıtlı ve yineleyici olarak bedeni tahrip etme davranışıdır. KZVD’nin son yirmi yılda arttığı ve ergenlik döneminde çok daha sık ortaya çıktığı görülmektedir (Bakar Kahraman, B., & Kızılay Çankaya, P., 2020). Aynı zamanda KZVD olan bireylerin daha yüksek oranda intihar düşüncesine maruz kaldıkları söylenebilir (Bakar Kahraman, B., & Kızılay Çankaya, P., 2020). KZVD’nin yaş aralığının tam olarak orta çocukluk döneminde ortaya çıkması elbette tesadüf değildir. Yapılan araştırmalar sonucunda çocukluk çağı travmalarının, intihar girişimi ve kendine zarar verme davranışlarıyla ilişkili olduğu kesinleşmiştir (Yargıç, İ., Ersoy, E., & Batmaz Oflaz, S., 2012).  Özellikle cinsel istismarın kendine zarar verme davranışı üzerinde çok büyük bir etkisinin olduğu söylenebilir (Bakar Kahraman, B., & Kızılay Çankaya, P., 2020). Bu durum; bizlere, KZVD ve çocukluk çağı travmaları arasında güçlü bir bağlantının olduğunu açıkça göstermektedir.

Çocukluk çağı travmaları içerisinde yer alan ihmal; cinsel, duygusal ve fiziksel istismar kadar önemli ve yıkıcı etkileri beraberinde getiren bir istismar çeşididir. İhmal, sadece çocuğun bakım vereni tarafından gelişimsel ihtiyaçlarının karşılanmaması anlamına gelmemektedir. Çocuğun ebeveynlerinin evlilik problemleri,  bu problemle ilgili ev içerisinde yaşanan çatışmalar ve çocuğun sürekli olarak çatışma yaşanan bir evde yaşamını sürdürmesi, ailede yaşanan maddi zorluklar, hastalık ve ebeveynin madde kullanımı gibi durumlar da çocuk ihmaline dahildir (Akcan, G., & Taşören, A. B., 2020). Ayrıca çocuğun, duygularının önemsenmediği ve hiçbir şey ifade etmesine izin verilmediği ortamda yetişmesi ileriki hayatı için oldukça büyük bir tehdittir (Akcan, G., & Taşören, A. B., 2020). Böyle bir ortamda bırakın başkalarına karşı öz-şefkat geliştirmesini, çocuğun kendisine bile öz-şefkat geliştirmesi oldukça zordur (Akcan, G., & Taşören, A. B., 2020).  Bu gibi ortamlarda yetişen çocuklar; bir zaman sonra, ebeveynlerinin onlara karşı olumsuz olan tutumlarını örnek alarak kendilerine karşı olumsuz tutumlarla yaklaşıp zamanla da savunmacı, saldırgan ve kurban rolü gibi tutumlara sahip olmaya başlarlar (Akcan, G., & Taşören, A. B., 2020). Süreç boyunca bu ve buna benzer tutumlar artar ve bu travmatik deneyimler, çocuğu olumsuz bir kimlik gelişimine doğru adım adım yaklaştırır.

Elbette ki çocukluk çağı travmalarının hepsi ihmal ve istismardan ibaret değildir. Yaşanan savaşlar, göç ve depremler de bu travmalara birer örnektir. Günümüzde milyonlarca çocuk saldırı ve çatışma ortamlarının masum kurbanları pozisyonunda yer alırken bu şiddet eylemlerinin çocukluk üzerinde yarattığı travmatik etkiler oldukça yıkıcıdır (Erden, G., & Gürdil, G., 2009). Savaş ve deprem gibi olaylara tanıklık etmek erken dönemdeki bir çocuk için oldukça zorlayıcı bir durumdur. Sürekli savaş ortamında büyüyen ya da bu sebepten dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan çocuklar da yaşadıkları travmanın etkisiyle ileriki yaşamlarında birçok psikolojik sorunla baş etmek durumunda kalabilirler. (Helvacı, Çilek, F., G., & Hocaoğlu, Ç., 2018).

Çocukluk çağı travmalarının çocuğun üzerinde oluşturduğu yıkıcı etkiyi ortadan kaldırmak için uzun süreli ve meşakkatli bir tedavi süreci izlenmelidir. Her şeyden önce; bu olumsuz yaşantıya maruz kalan çocuğun, olayla ilgili kendini suçlama düşüncesi ve bu düşüncenin beraberinde getirdiği olumsuz duyguların çalışılması gerekmektedir. Çocukluk çağı travmalarında kullanılan tedavi yöntemlerine; EMDR, Travma Odaklı - BDT ve Psikoterapi örnek olarak verilebilir. EMDR; bireyin, maruz kaldığı travmayı kabullenerek belirlemesini, işlemesini ve çözümlemesini hedefleyen bir psikolojik tedavi tekniğidir. Travma Odaklı – BDT ise kısa süreli ve yapılandırılmış bir tedavi yöntemidir. Bu tedavi yönteminde; oturumlar önce çocuk ve ebeveynle ayrı olarak gerçekleştirilmekte, daha sonra ise görüşmeler bir araya getirilmektedir (Karakaya, I.,  2014). Psikoterapide ise; bir takım teknikler kullanılarak, yaşanılan travmanın kişinin günlük hayatına etkilerinin kökenine inmek ve kişiye sorunları ile başa çıkmasında yardımcı olmak amaçlanır. Tüm bu tedavi yaklaşımları ile çocukluk çağında olumsuz yaşam olaylarına sahip olan bireylerin ileriki hayatlarında travmanın getirdiği yıkıcı etkilerle başa çıkmasına yardımcı olunarak bireylerin hayatlarına daha sağlam bir psikoloji ile devam etmeleri sağlanmaktadır. 

 

Sonuç ve Öneriler

Sonuç olarak, çocukluk döneminde travmatik olaylara maruz kalan bireylerin ileriki yaşamlarında, bu travmatik anıların olumsuz sonuçlarıyla karşılaşmaları kaçınılmazdır. Hiçbir çocuk ihtiyaçlarının karşılanmadığı ve zorlu yaşam anılarıyla dolu bir ortamda yaşamayı hak etmez. Her çocuk, başta ailesi olmak üzere çevresindeki insanlardan sevgi, saygı ve değer görerek büyütülmelidir. Erken dönemlerde maruz kalınan travmatik yaşantıların başta kimlik oluşumu olmak üzere, ileriki dönemde; depresyon, anksiyete, madde bağımlılığı, sosyal yalıtılmışlık ve bunun gibi birçok psikopatolojik rahatsızlık olarak muhakkak bir gün bireyin karşısına çıkacağı unutulmamalıdır.

Mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir diğer nokta ise, travmatik olayların gerçekleşmesi durumunda travmanın tespit edilebilmesinin çok büyük önem taşıdığı gerçeğidir. Günümüzde yaşadığı olayın sorumlusu olarak kendini gören ve yaşadığı suçluluk duygusundan dolayı başına gelen olayı dile getiremeyen pek çok çocuk bulunmaktadır. Bu çocukların tespit edilmesi konusunda özellikle eğitimcilere büyük bir rol düşmektedir. Ayrıca okul ortamında çocukların duygularını ifade edebilmeleri için uygun eğitimler çocuklara verilmeli ve travmatik bir olayla karşılaşan çocuğun rahat bir şekilde bunu ifade edebilmesi düşüncesi çocuklara yerleştirilmelidir. Koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında gereken önlemler alınmalı ve başta çocuk olmak üzere bireylere sosyal destek sağlanmalıdır. (Helvacı, Çilek, F., G., & Hocaoğlu, Ç., 2018). Travmaya maruz kalan çocuğun ve bireyin, fiziksel olarak takibinin yanı sıra ruhsal sağlığının takibi de muhakkak yapılmalı ve gereken destek sağlanmalıdır. Her şeyden önce çocukluk çağı travmalarının gerçekleşmesini önlemeye yönelik adımlar atılmalı, gerçekleşmesi sonrasında ise hem çocukluk çağı hem de yaşamın devamında olayın multidisipliner bir yaklaşımla ele alınarak çocuğa ve bireye destek sağlanması gerekmektedir (Helvacı, Çilek, F., G., & Hocaoğlu, Ç., 2018).

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)