Gürültünün İçinde Harmoni: Ağrı Matriksi

Yazar Selin ÖzcanFizyoterapist • 12 Nisan 2019 • Yorumlar:

“Gürültünün içinde harmoniyi bulun.”der Einstein. Gelin bu yazıda, zihinlerimizde oluşan gürültü kalabalığının içerisinde bir türlü duyamadığımız, anlamlandıramadığımız kronik ağrı sistemini keşfe çıkalım.

Genç bir kadın, 30’larının başında, yıllardır geçmeyen boyun ve bel ağrıları var, omuzları düşmüş, gözlerinin çevresinde mor halkalar oluşmuş, çekingen ve hüzünlü bir yüz ifadesiyle kapıdan girerek önümdeki sandalyeye oturuyor. Konuşmaya başladığımızda, birkaç cümle sonrası bizi alışık olduğumuz o cümleye götürüyor: “Bu geçecek mi?” 8 yılını bu arayışa vermiş; her gün başka bir motivasyonla ayakta kalmayı denemiş, çünkü çocukları var. Dahası kendi yaşamı var.

Ne kadar bildik bir özet değil mi? Kronik ağrıları sebebiyle ayakta kalma motivasyonunu her gün yenileyen, çare arayan, “iyiyim” demek isteyen kişilerin hikayeleri birbirlerine ne kadar çok benzer. Bu yazıda sizden bahsedeceğiz biraz, “kurtulacak mıyım” duygusuyla yaklaştığınız ağrıyı anlamaya çalışacağız. Çünkü çözüme ancak anlayarak ulaşabiliriz.

Canlılık ne üzerine kurulmuştur? Tek bir yanıt; hayatta kalmak. Evrendeki, ekosistemdeki, bitkilerdeki, hayvanlardaki, vücudumuzdaki tüm süreçler ‘hayatta kal’ prensibi üzerine işler. Ağrı da bize hayatta kalmamızı hatırlatan uyarıcı süreçlerden biri. “Buraya dikkat et.”, “Oraya gitme.” der. Ancak ağrıyı salt savunma mekanizması olarak tanımlamak da yetersiz kalabilir. Çünkü ağrı sadece tehlike durumunda “Ben buradayım!” diyen bir sistem değildir.

Küçük bir soru: Kaza eseri, kolunuzu, bacağınızı bir yere çarptığınızda morardığını veya çizildiğini fark ediyor musunuz? “Evet” yanıtını aldım. Peki, burada bir doku hasarı söz konusu, ancak neden hiçbir acı/ağrı hissetmediniz o anda? Hazır olun; çünküağrı olması doku hasarı olduğu anlamına gelmez, doku hasarı olması da ağrıyı zorunlu kılmaz.Beyin bazen bir yere, bir bölgeye dikkati daha çok çeker, yoğunlaşır. Bazen de ağrı sistemi fazladan hassaslaşır. Alarmlarımız daha çabuk aktifleşir. Bu, o dokuda bir problem olduğu anlamına gelmez. Yani yıllardır geçmeyen boyun ağrısı varsa bu; ağrıyan yerde bir problem var, bir şeyler ters gidiyor demek değildir.

Bildiklerimizi yavaş yavaş sorgulamaya başlıyor muyuz ? Şüphe tohumlarını salalım biraz daha zihinlerimize.

Ağrı, beyin tarafından üretilir.Bu, şaşmaz bir gerçektir. Ancak bu “Tamamen beyinde bitiyor her şey.”, “Kafada bitireceksin.”, “Ağrım yok de, unut onu.” demek asla değildir! Ağrı beyinde üretilir evet; ama nasıl, ne şekilde üretilir, şiddeti ve yoğunluğu nasıl belirlenir, kişide uyandırdığı algı nasıl oluşur? İkimizin de bel ağrısı varsa ikimiz de aynı ağrıyı mı yaşıyoruz?

Bilim, değişen ve dönüşen; kendini yenileyen bir disiplin olduğu için bizim klinik bakış açımızda da değişim söz konusu. Ağrıya yaklaşım, yakın dönemdeki nörobilim çalışmalarıyla bambaşka bir yere geldi; eskiden dışarıdan gelen uyaranlara bağlı oluştuğuna dair bir bakış açısı hakimken artık beyin odaklı bakıyoruz.

Ağrı, beyindeAğrı Matriksi denen bir bağlantılar bütünü tarafından üretilir ve yönetilir. Daha net ve somut bir hale getirmek için şöyle temsil edelim: Bir şehrin içerisinde, merkezleri birbirine bağlayan tüm yollar ve nihayetinde şehirlerin de birbirine bağlanmasıyla oluşan ülke haritası. Bu harita, ağrı matriksini temsil ediyor. Ne kadar çok yol-bağlantı olduğunu hayal edebiliyor musunuz? İşte ağrı, belli başlı beyin bölgeleri öncü kabul edilse de birçok bölgenin dahil olduğu, söz aldığı, kendinden bir parça kattığı mükemmel bir ağ örgüsü. Yani ağrı, tamamen kişiye özel yaşanan bir deneyim. Örneğin geçmişinizdeki bir kayıp sırasında yaşadığınız o duyguyu size hatırlatacak her koşulda, bedeniniz ağrı üretebilir veya korku duygusuyla tetikleniyorsa bedeniniz kendisini koruma altına alma isteği ile yine ağrı üretebilir. Bir koku, bir ses bile sizin ağ örgünüzün şekillenişine göre bir cevap oluşturabilir. Örneğin girişte bahsettiğim kişinin ağrıları, yakın bir ölümün ardından yaşadığı yalnızlık duygusuyla genç bedenine her gün artarak gelip kronikleşmişti. Bir başka kronik sırt ağrılı hasta, spesifik bir parfüm kokusunu aldığında tetikleyici rol oynadığının detayını vermişti.

Günlük hayatta yaşıyorsunuzdur; bir koku alırsınız ve o koku sizi bir olaya veya bir kişiye ışınlar. Ya da spesifik bir kişinin yanında bulunmak! İlginç geliyor değil mi? Ancak özellikle bir kişiyle birlikteyken ağrı döngüsüne girip uzaklaştığında rahat olduğunu ifade eden hastalarımız oluyor. Ağrı bir duyu olup duyu sistemimiz duygusal sistemle ortak bağlantıda olduğu için duyular ve hisler bedenimizde bilinçdışı bir cevap oluşturabilir. Buna bağlı bedenimiz kendini tehdit altında hissediyor olabilir. Şunu da belirtmeliyiz ki tüm bu anlattıklarımızdan şu yargıya varılmamalı; beyin sadece duygusal olarak ya da travmalara cevap olarak ağrı oluşturmaz. Beden dizilimine dair güvensiz bir uyaran aldığında da beyin, “koru” emrini verebilir. Şahit olduğumuz hareket kısıtlılığı ve spazmlara bir de bu gözle bakmak gerekir.

Bu, kişiye özel olma durumu; bize başvuran kişilerin değerlendirme ve tedavi yolculuklarında göz önünde bulundurmamız gereken faktörleri bize öğrettiği için çok kıymetli. Ayrıca ağrı yönetimini öğrenmeye, kişinin ağrısı geldiğinde onu nasıl yönlendirebileceğine ve neler yapabileceğine dair altın ipuçları sunuyor.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Selin Özcan Fizyoterapi Ve Rehabilitasyon Fzt.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)