Kaygı

Yazar Ahu BuldurPsikolog • 24 Kasım 2016 • Yorumlar:

Kaygı, kişinin başa çıkmakta güçlük çektiği durum ve olaylar karşısında yaşadığı endişe, korku ve gerginlik gibi duygulara işaret eder. Tehlikeli bir durumda, örneğin, bir köpek saldırısı karşısında bedenimizin verdiği tepki kaygıdır. Bir sunum veya sınav öncesinde, toplantı sırasında, topluluk içerisinde ya da bir kaza atlattığımızda kaygı duyabiliriz. 

Kaygılı hissettiğimiz durumlarda bedenimizin verdiği tepkileri; kasların gerginleşmesi, terleme, kızarma, titreme, baş dönmesi, hızlı nefes alıp verme, çarpıntı, kan basıncı değişiklikleri, soluk renk ya da yüzde kızarma, boğazda düğümlenme, bunaltı, kusma, bayılma hissi, karın ağrısı, sık idrara çıkma, cinsel isteksizlik vb. olarak sıralayabiliriz. Bu tepkilerin hepsi ortak ve doğal tepkilerdir. 

Her birimiz günlük hayatımızda bizleri kaygılandıran pek çok durum ve olayla karşılaşıyoruz. Kaygı yaratan durum ya da olay sanki hiç geçmeyecekmiş gibi düşünüyoruz. Beynimiz sırasıyla pek çok olumsuz senaryo yazmaya başlıyor ve zamanla günlük hayatımızı pek çok yönden olumsuz etkileyen bir boyuta ulaşıyor. Performansımız ve yaratıcılığımız düşüyor, uyku düzenimiz bozuluyor, huzursuzluk hissi artıyor. Tehlikeli olmadığı halde bile kalabalık ortamlardan ve insanlarla bir araya gelmekten kaçınır duruma geliyoruz. Kısa vadede bu kaçınma davranışı rahatlamamızı sağlasa da uzun vadede kaçındığımız durum ve olaylarla yüzleşmemizi zorlaştırıyor ve giderek daha çok şeyden kaçınır bir hal alıyoruz. Günlük hayatımızda yapabildiğiniz şeyleri yapamamaya başladığımızda hayat bizim için çok daha fazla zorlaşıyor ve özgüvenimizi kaybetmeye başlıyoruz.

Aslında ortalama bir kaygı düzeyi, günlük hayatımız için itici bir kuvvet oluşturuyor. Harekete geçmemizi sağlıyor. Ortalamanın üzerinde bir kaygı ise hayatımızı sürekli ve olumsuz bir şekilde etkiliyor ve aksatıyor. İşte o zaman kaygı, itici güç halinden çıkıp zarar veren haline gelmiş oluyor. Yani; kaygılı olma durumu günlük hayatımızı olumsuz etkileyecek bir boyutta değilse tedavi gerektirmiyor fakat sürekli ve tekrarlayan bir şekilde devam ediyorsa ve günlük hayattaki işlevselliğimizi etkiliyorsa yardım almamız gerekiyor.

Kaygı ile mücadele yöntemleri:

Kaygılarımızı kabul etmek, onlardan kurtulmaya karar verip harekete geçmek önemli ve zorlu bir süreç çünkü bu duygu sıkışmış gibi hissetmemize neden oluyor. Bu histen kurtulmak ve kendimizi nasıl daha iyi hissedeceğimizi bilmek güçleşiyor. Oldukça yıpratıcı olan kaygıyla beraber yaşamaya çalışma durumuyla birlikte zamanla yaşadığımız kaygıdan dolayı kendimizi suçlar duruma geliyoruz fakat araştırmalara göre kaygıyı azaltmak için uygulayacağımız bir kaç yöntemle beraber basit alışkanlıklar geliştirebilir ve kendimizi daha iyi hissedebiliriz.

Psikoterapi ile kaygı tedavisinde bireyin olumsuz düşünce ve davranışlarını değiştirme ve kaygı karşısında aktif rol alması hedefleniyor. Stresle başa çıkma yöntemleri, gevşeme egzersizleri ve alternatif davranış biçimleri öğreniliyor. Verilen ödev ve egzersizlerle kişinin kaygı yaratabilecek durum ya da olaya karşı duyarsızlaşması sağlanmaya çalışılıyor.

Psikoterapi ile tedavi dışında günlük hayatta kaygı ile başa çıkmada pek çok yöntem kullanabiliriz. 

Kaygılarımızdan kurtulmamız için harekete geçmemiz gerekiyor. Bazılarımız kaygılarından kurtulmak için uygun zamanı bekliyor ve sürekli olarak bir erteleme durumu içerisinde yaşıyor fakat kurtulmak için bir an önce harekete geçmezsek bütün bir ömrü kaygıyla beraber yaşamak durumunda kalabiliriz.

Hayatımızın daha iyi olması için uygun zamanı ya da başka şeylerin olmasını beklersek var olan enerjimizi ve zamanımızı boşa kullanmış oluruz. Dolayısıyla, her şeyden önce kaygı ile ilgili problem yaşadığımızı kabul etmemiz ve harekete geçmemiz gerekiyor. 

Kaygı ve beraberinde getirdiği hisleri kabul ettiğimizde iyi hissetmek için iyi bir başlangıç yapmış oluruz. Yaşadığımız problemi kabul edip ona bir isim verirsek hem problemle yüzleşmiş olur hem de çözüm yoluna daha kolay yönelmiş oluruz. 

Güvendiğimiz, bizleri anlayabileceğini düşündüğümüz kişilere nasıl hissettiğimizi anlatarak onlardan destek ve yardım alabiliriz.

Kaygılarımızı not edebiliriz. Sürekli ve yineleyen bir biçimde kafamızın içinde dolaşan düşünceleri ve hissettiklerimizi yazarak onları somut hale getirmek farkındalık kazanma konusunda bize yardımcı olur. Böylelikle ne sıklıkla kaygılandığımızı görme şansımız olur. 

Kaygılarımızı puanlayabiliriz. Bizi kaygılandıran durumlarda yaşadığımız hisse 1-10 arasında bir puan vererek yaşadığımız kaygı yoğunluğunu ölçmüş ve bizi hangi durumların daha çok kaygılandırdığını keşfetmiş oluruz. 

Kaygılarımızı yazmak ve puanlamak duygu ve düşüncelerimizi düzenleme konusunda bize yardımcı olur. Onları yazıya döktüğünüzde artık zihnimizde boşa yer kaplamaz olurlar. Bunun için, saçma gelse de, günümüzün kısa bir bölümünü kaygılanmak için ayırabiliriz. Örneğin; 10:00-10:15 saatleri arasını kaygılanmak için ayırıp, kaygılandığımız durumları düşünüp, hayal edip, hislerimizi yazabilir ve puanlayabiliriz.

Bu yöntemin bize kazandıracağı şey; gün içerisinde kaygılanmak için belirli bir zamanımızın olduğunu bilmektir. Düzenli bir şekilde bu yöntemi tekrarlayarak, kendimize kaygımızın artmaya başladığı durumlarda aklımızdan geçen düşünceleri ve yaşadığımız hisleri, kaygılanmak için ayırdığımız zaman diliminde yaşayabileceğimizi hatırlatabiliriz. Böylelikle kaygılandığımız an, kendimize odak noktasının yapmakta olduğumuz işte olması gerektiğini söylemiş oluruz. Bu şekilde, kaygılanmak için ayırdığımız zamanın dışındaki zamanımızı yapmamız gereken ya da yapmak istediğimiz şeylere ayırma konusunda iyi bir strateji geliştirmiş oluruz. 

Özetle, belli bir düzeyde kaygı motive ediciyken fazlası zarar veriyor. Yukarıda da belirttiğim gibi kaygıdan kurtulmak için pek çok yöntem mevcut. Bunları denemek bizim elimizde. Sürekli, tekrarlayan ve yıpratıcı olan bu hisle beraber yaşamaktansa harekete geçip kurtulmayı seçebiliriz.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)