Okul Öncesi Anne-Babalarının Yaşadığı 10 Problem

Yazar Ebru ZorlutunaPsikolog • 16 Ağustos 2021 • Yorumlar:

Her yaşın kendine özgü problemleri vardır. İnsan hayatını düşündüğümüzde okul öncesi dönem, diğer dönemlerin temelini oluşturur. Çocukların davranışları anne babanın tutumlarıyla şekillenir. Çocuklara birçok davranışı anne babalar model olarak öğretirler.

Okul öncesi kurumlar, anne babalardan sonra kuralları öğreten, sosyal becerileri kazandıran, davranışlarını takip eden yerlerdir. Okuldaki öğretmen ve psikolog, çocuğun davranışlarını gözlemlerler. Gözlemlediği bir problemin yaş dönemi özelliği mi yoksa duygusal-davranışsal bir problem mi olduğunu incelerler. Yaş dönemi özelliği olarak bilinen problemler, aileleri doğru bilgi vermekle ve önerilerle çözülmeye çalışılır.. Anne-babaların baş edemediği birçok problem davranış vardır. Bu ay, okul öncesi dönem anne-babaların baş etmekte zorlandığı 10 problem davranışı ele alacağız.

Her şeye itiraz ediyor…

Hayatın iki döneminde inatçılık normaldir. Birisi okul öncesi dönem, diğeri ise ergenlik dönemidir. Okul öncesi dönemde aileye verdiği mesaj; “ben senden ayrı biriyim, kendi isteklerimi yapabilirim, özgürüm” Okul öncesi çocukları kendilerinin varlığını ortaya koyma çabasındadırlar. Kararlar alır ve bu kararları davranışlarıyla uygulamak isterler. Ailenin içerisinde o da vardır. Onun söylediklerinin de geçerli olmasını isterler. Bunlar olmadığında iş tam tersine döner ve inatlaşmalar başlar. “Hayır” onun kelimesi olur. Sizden hayır kelimesini duymak hoşuna gitmez. Anne-baba da inatlaşmaya başlarsa işler kördüğüm haline gelir. Unutmayın, çocukla inatlaşan hiçbir anne-baba şimdiye kadar zafer kazanamamıştır. 

Çocuğunuzun itirazlarını dinleyin ve anlamaya çalışın. İtiraz ettiği şeylere her zaman “hayır” cevabını vermeyin. Hayır demeden hayır demeyi deneyin. “Hayır, çikolata yiyemezsin ”yerine  “dondurma yemek yerine benimle oynar mısın, şu çizgi filmi izler misin?” vb. Önemli olan çocukla inatlaşmamaktır. İnatlaşmaya yönelik bir ilişki kurmuşsanız, çocuğunuz da bunu devam ettirecek davranış kalıcı hale gelecektir. İnatlaşma dönemi geçse dahi iletişim şekli olarak kalacaktır. 

Yemek yediremiyorum…

Okul öncesi anne-babalarının en sık yaşadığı problemdir. “Yemek yemiyor”, “hep benim yedirmemi istiyor”, “ hep makarna, köfte yiyor”, “okulda yiyor, evde yemiyor” Yeme problemi eski nesiller de görülmezken, günümüzde bir sorun haline gelmiştir. Çocukların fizyolojik bir problemi olduğunda elbet bir takım sorunlar yaşayabilir. 

Çocukların yeme alışkanlığının temeli bebeklikte oluşmaktadır. 0-1 yaş döneminde çocukların haz duyumları ağzındadır. Bu dönemde dünyayı ağzıyla tanımaya çalışırlar, yemeklerin tatlarını denemeye başlarlar. Ona verilen her şeyi ağzına götürürler. Bazen yemek isterler bazense yemek istemezler. Bu dönemde beslenme alışkanlığında yapılan bir takım olumsuz tutumlar ilerideki yaş dönemindeki alışkanlıklarını da etkilemektedir. Örneğin; bebeklik döneminde çocuğun zorla ağzını açmaya çalışmak, kaşığı zorla sokmak gibi tutumlar çocuğun yemek yemeye karşı alışkanlığını olumsuz yönde etkilemektedir. 

2.5 yaş döneminde çocuklar yemek seçme davranışı gösterirler. Bu süreçte inatlaşan, zorlayan annelerin çocuklarında yemek yeme sorunları oluşur. Yemek yememe savaşını genellikle çocuklar kazanır. Bir anne; çocuğunu 4 gün aç bıraktığını buna rağmen yemek yemediğini sadece su içtiğini ve sonunda su kustuğunu anlatıyordu. Yaptığı tek hatanın çocuğun inadına karşılık onun da inat ettiğiydi. 

Okul öncesi dönemde yeme problemlerin başında, televizyonun karşında yeme, çocuğun yiyeceği yemekler yapma, aile sofrasının kurulmaması, annenin yedirmesi, abur cuburla beslenme, yemek sonrası ödüllendirme veya ceza verme, annelik duyguların baskın gelmesi, anne-baba arasındaki farklı tutumlar, çocuğun istediği zamanda yemek yemesi, gecenin bir yarısı çocuğu istedi diye yemek yapılması gibi yanlış tutumlar geliyor. 

Ailenizde yemek kurallarınızın olması gerekir. Yemek masada, hep beraber yenir, herkes yemeğini kendi yer, bu öğünde yenmezse bir sonraki öğüne kadar yenmez, yemek öncesinde ya da aralarında abur cubur atıştırılmaz, televizyon karşısında yemek yenemez gibi yemek kurallarının konması gerekir. Masada herkes kendi yemeği ile ilgilenir, çocuğa sürekli “ye, ye, ye” uyarılarında bulunulmaz. Öğün biter ve sofra toplanır. Çocuk acıktığında öğünde yemediği için yiyecek verilmez. Bu önerilere uyan çoğu anne-baba olumlu geribildirimlerde bulunmuşlardır. Yemek yeme ile ilgili ciddi bir direnç varsa, bu önerilere uyduğu halde bir gelişme gösterilmiyorsa mutlaka bir uzmandan destek alıp, derinliğine incelenmelidir. 

Unutmayın, çocuklarınız okul öncesi kurumlarda arkadaşlarıyla beraber evde hiç yemediği yemekleri bile kendi başına yemekte ve zamanında bitirmektedir. Çünkü okuldaki tutumlar nettir, açıktır, sınırlar ve kurallar vardır. Siz de kurallar koyun, net olun, duygularını kontrol edin ve inatlaşmayın. 

Kıyafet seçmesi bir problem…

“Çocuğum yaz vakti kışlık, kış vakti yazlık giyiyor”, “Kıyafet seçemiyor ve okula hep geç kalıyoruz”, “Hiç benim seçtiklerimi giymiyor”, “Hasta olacak diye korkuyorum” gibi cümleler size tanıdık gelmiş olmalı. Okul önce kurumlarında çalışan biri olarak; velilerimizden en sık duyduğum problemlerin başında gelir. 

Kıyafet seçimi, çocukların kendi kararlarını alma alışkanlığı kazandırır Genellikle 3-4 yaşlarında başlayan kıyafet seçimi sendromu, çocuğun kendi cinsiyetini tanıma ve ona uygun davranma gibi bir çok kazanımı vardır. 

Çocuğunuzun kıyafet seçmesine izin verin. Asla kıyafet kavgasına girmeyin. Seçimlerini ona bırakın. Yazın kışlık giyebilir, kışın yazlık giyebilir. Davranışının doğal sonucunu yaşamasına izin verin. Okula götürürken kıyafet giymek istemediğinde battaniyeye sarın ve kucaklayıp okula götürün. Yanına kıyafetlerini koyun. Okulda çok sık yaşadığımız bir durumdur bu. Bundan dolayı size olumsuz bir şey deneceğini düşünmeyin. Çünkü okula geldikten sonra çocuklar pijamalarla sınıfa girmek istemiyor ve öğretmenine hemen üstünü değiştirmesini istiyorlar. Evde anneyle yaşadığı çatışmayı okulda sürdürmüyor. Yazın çizmeyle okula giden bir çocuk, okula gittiğinde bir arkadaşının ona “bu kışlık bir ayakkabı yanlış giymişsin” demesi doğal ve etkili bir öğrenme olur. Siz sadece duygunuzu çocuğa geçirmemeyi başarın ve kontrol edin. 

 

Çok sessiz…

Ailelerden şu cümleleri çok sık duyarım; “Çok sessiz”, “Hiç sesi çıkmıyor”, “Yaşıtlarının arasına katılmıyor”, “Sosyal ortamlarda hep bana yapışık”, “Komşulara hiç günaydın demiyor”, “Okul gösterisinde ağlıyor ya da sesi çıkmıyor” vb. Her çocuğun mizacı ve yapısı birbirinden farklıdır. Her çocuğun biricik olduğu gerçeğini kabul edin. Çocuğunuza “böyle ol, böyle olma” mesajları vermeyin. Olduğu gibi kabul edin. Çocuğunuzun sessiz olması mizacı da olabilir. Bir çizgi düşünün sol tarafı içe dönük, sağ tarafı dışa dönük olsun. Çizginin sol tarafına yakın olan bir çocuğun sağ tarafında olmasını hayal etmeyin. Çocuğunuz elbette doğru tutumlarla, özellikle okul öncesi kurumlarda çizginin sağına yaklaşabilir. Bazı aileler çocuklarından gerçekleştiremeyecekleri beklentiler içerisine giriyorlar. Siz çocuğunuzu mutlaka bir okul öncesi kuruma başlatın, akranlarıyla bir arada olacağı ortamlarda olmasını sağlayın. Ona model olun, evinize arkadaşlarınız gelsin, olabildiğince sosyal bir aile olun. 

Sizin nasıl bir aile olduğunuz çocuğunuzun da gelişimini etkiler. Çocuğunuza sorumluluklar verin. Onun yerine konuşmayın. Bırakın istemiyorsa konuşmasın. Konuşmama kararını kendi alsın. Konuşsun diye diretmeyin. Suçlamayın. “Sessiz, utangaç” olarak etiketlemeyin. Unutmayın, çocuğunuz hakkındaki kehanetleriniz bir gün gerçek olur. Siz “bu çocuktan adam olmaz” derseniz evet ilerde adam olmaz ve kehanetiniz gerçekleşir.  

Ağladığı zaman susmuyor...

“Ağladığı zaman herkes bize bakıyor”, “Bütün apartman yankılanıyor”, “Alışveriş merkezinde rezil oluyoruz” gibi cümleler fark ederseniz sizi rahatsız eden ama çocuğunuzun gelişimine bir katkısı olmayan cümlelerdir. “El âlem ne der?” diye çekindiğimiz “hadi bu sefer de alayım da sussun” dediğimiz çok olmuştur. Siz el âlemlere göre yaşamaya başladığınızda çocuğunuzda onların yanında daha çok ağlamayı ya da olumsuz davranış yapmayı fırsat bilir. Çünkü o ortamlarda istediklerinin daha kolay elde edilebildiğini fark etmiştir. Çocuk bir kez ağlayarak bir şeyi elde ettiğini öğrendiğinde bunu silah olarak kullanır. Anne-babayı çaresiz bırakan bir durum haline dönüşür. 

Peki, ne yapacağız? Öncelikle tutumlarınızda bir değişim yaratmanız gerekiyor. Çocuklar ağlayabilir gerçeğini unutmayın. İnsanlar bakabilir, ilk başlarda çekinebilirsiniz sadece sarılın ve güvende olduğunu hissettirin. Sarılmanızı istemiyor, tekmeliyorsa ortamdan uzaklaşmak ya da ağlamasına katlanmak etkili olabilir. Olay çıkartıyorsa size tavsiyem hemen eve dönün ve davranışının doğal sonucunu yaşatın. Bir kaç kez bu davranışınızı devam ettirdiğiniz de sizin kararlı olduğunuzu ve ağlayarak bir şey yaptıramayacağını anlayabilir. Önemli olan sizin bu süreçte kararlı ve sabırlı olmanız. 

Her şeyi almak istiyor…

Çocuklar sınırlarını bilerek dünyaya gelmezler. Sınırları ya da kuralları öğretecek olan anne babalardır. Çocuklar her şeyi almak isterler, iki şey arasında seçim yapamazlar. Çünkü küçük yaşlarda dürtülerini kontrol etmeyi öğrenmemişlerdir. Yaşları ilerledikçe dürtülerini kontrol edebilirler. Bunun yanında bazı temel kuralları çocuğunuza öğretmişseniz hayatınız daha da kolaylaşır. Sınırlar, çocuğu koruyan ve nerede duracağını öğreten bir süreçtir. Çocuğunuzu özgür yetiştirmekle sınırlar koyarak yetiştirmek arasında ince bir çizgi vardır. Her çocuk sınırları dener. Bu denemelere karşı kararlı duruşunuz ve pes etmemeniz ile sınırları öğrenir ve içselleştirir. Her şeyi almak isteyen ve aksi durumda olay çıkartan çocuğunuz varsa muhtemelen sınır koymayla ilgili bir sıkıntı vardır. Nasıl sınır koymalı? 

Evinizde temel kurallarınız olsun. Yemek masada yenir, oyuncaklar toplanır, ayda 2 kez oyuncak alınır, tablet belirlenen sürelerde oynanır, akşam 09.00 da yatılır gibi her aileye göre değişen temel kurallar konmalıdır. Kurallar yaşına uygun ve az olmalıdır. 3 yaşında bir çocuğa 10 kural koyarsanız kafası karışacaktır ve uyamayacaktır. Kurallara uymadığı için geribildirim verdiğinizde kendini yetersiz ve başarısız hissedecektir. Okul öncesi çocuklara 3-4 tane kural konmalıdır. 

Okulda birçok kurala uyan çocuğunuz evde hiçbir kurala uymuyorsa muhtemelen bir yerde yanlış yapılıyordur. Kurallar konduktan sonra mutlaka takibi yapılmalıdır. Alışveriş merkezine her gittiğinizde çocuğunuz oyuncak isteyebilir. Her gittiğinizde sınırsız oyuncak alıyorsanız çocuğunuz dürtülerini kontrol etmeyi öğrenemeyecektir. Oyuncak alırken ya da herhangi bir şey alırken önceden iki şey alıyorsanız bazı zamanlar bir şey bazı zamanlarsa sadece oyuncaklara bakıp almadan çıkması için baştan konuşmalı ve teşvik etmelisiniz. Ağlarsa ya da sorun çıkartırsa eve döneceğinizi de belirtmelisiniz. Bunun dışında bazı günler sürprizler yapabilirsiniz. Sürprizleriniz rutin olmamasına da dikkat etmelisiniz. 

Oyuncaklarını toplamıyor…

Çocuğunuz bir türlü oyuncaklarını toplamıyor mu? Kendinizi oyuncakları toplarken mi buluyorsunuz? Birlikte toplayalım deyip size mi toplatıyor? Çocuklar için oyuncak toplamak çok zor bir iştir. Oyuncak toplamak çocukların sorumluluk becerilerini geliştirmektedir. Çocuk adına birçok şeyi anne-baba yapıyorsa çocuk da sorumluluk almakta zorlanacaktır. Çocuklar için fırsatlar yaratmak gerekir. Hızlı olsun diye ya da düzgün olsun diye çocuğun yapacağı şeyleri siz yapmamalısınız. 

Oyuncak toplamayla ilgili doğal sonuçlarını yaşatmanız gerekiyor. Oyuncaklar dağıttığı gibi kalsın. Toplama girişiminde bulunmayın. Oyuncak toplamamanın doğal sonucu her hangi birisi odaya girdiğinde üstüne basıp kırılmasıdır. Bir diğer yöntem yaptırımdır. Baştan çocuğunuza “oyuncaklarını toplamadığın zaman ben toplayacağım” deyin. Bunu duymak hoşuna gidecektir. Ardından “ben topladığım zaman nereye koyacağımı da ben belirleyeceğim.” “Sen oyuncaklarını toparlayıp bildiğin yere mi koymak istersin yoksa benim toparlama mı?” “Bu ikisinden birini seçmelisin” gibi yöntemler de etkili olmaktadır. Çocuğunuza yaptırım uyguladığınızda kendi seçim yapar ve sonucunu yaşar. Yaşı küçük olan bir çocuğun tek başına toplamasını beklemeyin. Siz toplarken yardımcı olabilir. Yaş büyüdükçe yavaş yavaş sorumluluklar arttırılabilir. Oyuncakların dağınıklığına göre “sadece bebekleri toplayabilirsin” gibi sorumluluklar da verebilirsiniz. Tüm odasını dağıtan bir çocuktan hepsini toplamasını beklemeyin. Bir diğer yöntem; oyuncak sepetlerini karşınıza dizip, oyuncakları içine atabilirsiniz. Oyun bittiğinde toplanan oyuncaklar sayılabilir. “En iyi oyuncak toplayan” madalyası hazırlayabilirsiniz. İlk zamanlar etkili olan bir yöntemdir. Unutmayın, çocuklara bir şey öğretmenin en etkili yolu oyundur.

Çocuğum çok korkuyor, ne yapmalıyım? 

Her yaşın kendine özgü korkuları vardır. Küçük yaşlarda yüksek sesten korkan bir çocuk, yaş ilerledikçe karanlık, canavar ya da başarısızlıktan korkabilir. Okul öncesi dönemde en sık yaşanan korku karanlıktır. Kaygı ve korkular bizi koruyan duygular arasındadır. Anne-babayı kaygılandıran bir süreç olsa da genellikle her çocuğun korktuğu bir şey vardır. Korkular, çocukların duygularıyla baş etmesi için iyi bir fırsattır. Önemli olan bu süreçte çocuğunuza nasıl yaklaştığınızdır. 

Çocuğunuz korktuğuna sakinleşmesini sağlayın ve sarılın. Yanınızda güvende olduğunu, evinizin güvenli olduğunu, korktuğunu anladığınızı hissettirin. “Korkulacak ne var” gibi sözler söylemeyin. Bu anlaşılmadığını hissettirecek ve korkusunu arttıracaktır. Kaygısı ve korkularıyla baş etmesi için oyun ve etkinliklerden yararlanın. Kaygısı ile baş etme becerilerinin gelişmesi için “Luna’nın Parkı” gibi kutu oyunlarını ailece oynayabilirsiniz. Örneğin “karanlık korkusu, yükseklik korkusu, yalnız kalma korkusu, doktor korkusu” konulu kitaplardan faydalanabilirsiniz. Korkularının resmini çizip, hazırladığınız “korku kutusuna” atabilirsiniz. Karanlık korkusu için fenerlerinizle “define avcısı” oyunu oynayabilirsiniz. Sakladığınız eşyaları karanlıkta fenerlerinizle bulabilirsiniz. Canavar, hayalet korkusu elbette bu yaş dönemlerinde normaldir. Çocuğun bu tür korkularla kendi baş etmesi gerekir. Çocuğunuza yardımcı olmak amacıyla; canavar ve hayaletten onu koruyacak daha güçlü bir kahraman çizmesini isteyebilirsiniz. Çizdiği “süper kahraman” yatağının tam karşısına asabilir. Artık odada onu koruyacak bir süper kahramanı vardır. 

Çocuğunuzla hala aynı yatakta mı yatıyorsunuz? 

Çocuğuyla birlikte yatan anne babaların ortak söyledikleri; “bütün gün göremediğim için aynı yatakta yatmak istiyorum” “Çocuğum benden ayrılamıyor” “Geceleri çok sık kalkıyor bende yanıma alıyorum”. Yoğun çalışan anne ya da baba çocuğundan ayrı kalma suçluluğuyla geceleri yanından ayırmıyor. Çocuğuyla geçireceği zamanı yatakta tamamlıyorlar. Eve geldiklerinde ev işlerini tamamlarken çocuğunun uyku saati geldiğinden beraber yatmayı tercih ediyorlar. Bunun tek çözümü çocukla sağlıklı bir zaman yaratılmasıdır. Çocukla geçirilen tek zaman yatak olduğunda çocuk tek başına yatmakta zorlanmaktadır. Bir de çocuğuna bağımlı anneler vardır. Bu anne ve çocuk arasında göbek bağı hala kesilememiştir. Çocuk da bir süre sonra bağımlı ilişkiler kurmakta ve bireyselleşememektedir. Anne ve çocuk bir türlü yatağını ayıramamaktadır. 

Çocuğunuz şimdiye kadar sürekli sizle yattıysa birden kendi yatmasını beklemeyin. Aşamalı olarak ona destek olun. Uyumadan önce mutlaka kitap okuyun. Okuduğunuz kitaplar çok hareketli kitaplar olmamalı. Uyumadan önce hareketli oyunlar oynamayın ya da zeka oyunları gibi etkinlikler yapmayın. Bunlar çocuğu uykuya hazırlamaktan çok uyanıklılığını arttıracaktır.  Şimdiye kadar kendi odasında hiç yatmamışsa öncelikle uyku dışında zaman geçirmesini sağlayın. Yatağına sevdiği nevresim takımları yerleştirebilirsiniz. Yatakta beraber olmak istediği oyuncak bebek ya da ayılarını seçebilir. Önemli olan orada güvende ve ait hissetmesidir. Kendi odasında uykuya geçerken ya da aynı yataktan ayrılırken kararlı olmanız gerekir. Genellikle çocuklardan çok anne-babalar zorlanıyor. Çocukların tek başlarına yatmalarına yardımcı olmak için kullanılan birçok yöntem vardır. 

 Çocuğunuza “uyu” demeniz çocuğunuzun uyumasını sağlamaz. Çünkü uyku iradi bir şey değildir. Uykusu gelirse uyur, gelmezse zorla uyutamazsınız. “Yatabilirsin” kelimesi çocuğun elinde olan bir şeydir ve yapabilir. “Yatma kuralı” yatağa girdiğinde oradan kalkmamasıdır. Uyumak zorunda değildir ama yatakta olması gerekir. Yataktan kalktığında sabırla yatağa geri koymalısınız. Odanın dışına çıktığında odadan ayrılmayın ve peşinden gitmeyin. Bu süreçte odanın dışında olan anne ya da babanında onunla ilgilenmemesi ve odaya gitmesi için yönlendirmesi gerekir. Evde herkes çocuğun yatma kuralına uymalı ve ortak tutumda olmalıdır. Çocuğunuz uyku kuralına uymakta çok diretiyorsa o zaman diğer kurallara ne kadar uyduğunu gözden geçirmelisiniz. Bu bir uykuya ya da anneden ayrılmaya direnç mi yoksa kurallara uymamakla ilgili bir süreç mi iyi tespit etmek gerekir. Bir yöntem her çocuğa uymayabilir, kendi yaratıcılığınızı da katarak çocuğunuza özgü birkaç farklı yöntem deneyebilirsiniz. Önemli olan sizin bu yolda yılmamanızdır. Anne-babalar genellikle bu süreçte çabuk pes etmektedirler. Çocuklarda bunu deneyimlediklerinden sonra uzun süre direniyorlar çünkü ne de olsa sonunda annem beni yanına alacak diye düşünüyorlar. Anne-babalar için ertesi gün işin olması, yorgun bir gün geçirmeleri sabırlarını tüketiyor genellikle bu nedenlerden dolayı yanlarına alıyorlar. 

Öfkesini kontrol edemiyor…

“Öfkesini kontrol edemiyor” çok sık kullanılan yanlış bir tabirdir. Kimse öfkesini kontrol edemez. Öfke duygusu son derece normal bir duygudur. Bizi koruyan duygular arasındadır. Öfkeyi kontrol edemeyiz ama davranışlarımızı kontrol edebiliriz. 

Çocuklar her yaş döneminde her duygu gibi öfke duygusunu da yaşarlar. Okul öncesi dönemde; istediği olmadığında, oyuncak paylaşımında, kardeş kıskançlığında, beklemesi gerektiğinde kısacası birçok durumda öfkelenebilirler. Duyguları yeni yeni tanıyan okul öncesi çocukları bu duyguları hissettiğinde nasıl davranacağını da bilemezler. Öfkelenen birinin nasıl davrandığını anne-babadan öğrenirler. Davranışlarını kontrol edemeyen anne- babanın çocuğu da kontrol etmekte zorlanabilir. 

Öfkelenen bir çocuğa ilk yapılacak şey; sakinleşmesini sağlamaktır. Her çocuk farklı şekilde sakinleşir. Kimi çocuk yalnız kalarak sakinleşirken, kimisi annenin sarılması ve güvende hissettirmesiyle sakinleşmektedir. Sarıldığınızda sadece “çok öfkelendin, çok kızdın” gibi aynalama cümleleri kullanabilirsiniz. “Güvendesin, merak etme” cümleleri de çocuklara iyi gelmektedir.

Çocuğunuz sakinleşene kadar konuşmayın. Konuşmaya çalışmak, akıl vermek, hesap sormak çocuğun öfkelenmesini arttıracaktır. Sakinleştikten sonra davranışın olumlu ve olumsuz yanlarını konuşabilirsiniz. Öfke duygusu ile ilgili etkinlikler yapabilirsiniz. Olay kartları göstererek ya da örnek olay söyleyerek duyguları bulmasında yardımcı olabilirsiniz. Sakinleşme stratejileri belirleyin. “Resim yap, su iç, sessiz bir yere git, stres topu sık, zıpla, sakız çiğne, balon şişir” gibi sakinleşme stratejilerinden anahtarlık ya da buz küplerine yazarak etkinlik yapabilirsiniz. “Öfke Kasırgası” gibi kutu oyunlarıyla öfke duygusunu tanıma, anlama, baş etme ve fark etme becerilerini geliştirmesine yardımcı olabilirsiniz. Çocuğunuzun sakinleşmeyi oyunlarla öğrenebilmesi için “sakinleştiren kutu” hazırlayabilirsiniz. Sakinleştiren kutunun içine onu rahatlatacak etkinlikler, kitaplar, oyunlar, materyaller koyabilirsiniz. 

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)