Panik Atak

Yazar Derya Baloğlu ZencirciPsikolog • 18 Eylül 2022 • Yorumlar:

Temel özelliği, aniden ortaya çıkmak olan, zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Kişilerin çoğu zaman “kriz” adını verdiği bu duruma panik atak da denilebilir. Panik Atağı, birdenbire başlar, giderek şiddetlenir ve 10 dakika içinde şiddeti en yoğun düzeye çıkar; çoğu zaman 10-30 dakika devam ettikten sonra kendiliğinden geçer. Panik atak deprem gibidir. Beklenmedik anda gelen yer sarsıntısı gibi hiç umulmadık bir anda gelir. Sonradan artçı depremler gibi artçı ataklar da devam edebilir ve artçı atakların olması kişiyi gün içerisinde sürekli panik ve korku hissi yaşatır.

nbsp;düşünerek yoğun bir “ölüm korkusu” ya da “felç olma korkusu” yaşar. Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik, kendisini ya da çevresini bir garip ya da değişik hissetme gibi duyguların ortaya çıkmasıyla, “kontrolünü kaybetmeye” ya da “çıldırmaya başladığını” düşünerek kendisine ya da çevresindekilere bir zarar vermekten korkmaya başlar. Kişi büyük bir korku ve endişe ile yakınları tarafından en yakın doktor ya da acil servise götürülür. Orada yapılan birçok muayene ve yapılan tetkikler sonucunda hiçbir şey bulunamaz, kişinin neyi olduğu sorulduğunda doktorlar “hiçbir şeyi yok” ya da “stresten olmuş” derler. Doktordan bu cevabı alan kişi biraz rahatlamakla birlikte, bir süre sonra yeni bir panik atağı ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden yaşamaya ve her yeni atak ile acil servislere taşınmaya başlar. Her seferinde yeniden muayene, yeniden incelemeler yapılmasına ve hiçbir olumsuz sonuç bulunmamasına rağmen kişi kendini bir türlü iyi hissetmez; hatta beyninde ya da kalbinde kötü bir şey olduğuna, ancak doktorların bunu bir türlü bulamadığına inanmaya başlar ve derin bir çaresizlik hissi kişinin ruhunu kaplar. 

 

Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe, kişi ataklar arasındaki dönemde; gergin, huzursuz ve endişeli bir şekilde her an yeni bir panik atağının geleceğini beklemeye başlar. Bu durum kişinin hayatını çekilmez bir duruma getirmeye başlar. Yaptığı hiçbir şeyden keyif alamamaya aksine kendini ve bedenini dinlemeye yönelir; kalp atışını sayar, nabzını dinler, nefesini kontrol eder, bana bir şey oldu mu olacak mı diye sürekli tedirgin bir şekilde kendi bedeniyle ilgilenir. Atakların çoğu zaman belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok artırır. Ataklar sıklaştıkça, kalp krizi geçirip ölme, felç olma ya da kontrolünü kaybedip çıldırma korkuları pekişir ve kişi çıkmaz bir sokağa girmişçesine kendisini çaresiz hisseder. 

Basit bir anlatımla kabul edilmesi, hazmedilmesi zor duygu, düşünce ve dürtüler (ruhsal malzemeler) nedeniyle tamamlanmamış çocukluk çağı problemleri bilinçdışına bastırılmaya çalışılır. Bu ruhsal malzemelerin bastırılmaya çalışılması, ortaya konma/yaşanma ihtiyacı ile bir çatışma meydana getirir. Kısacası bilinçdışı çatışmalar olarak adlandırabileceğimiz bu durum kişi de kaygıya neden olur. Özellikle kişinin çağrışımsal anlamda bastırılmaya çalışılan bu bilinçdışı çatışma ile benzerlik kurduğu “şeyler” (ortamlar, nesneler, insanlar, durumlar…) kişide çatışmanın şiddetine paralel olarak benzer şiddette kaygı uyandırır. Bastırma ne kadar başarılı olursa kişi yaşadığı kaygı ile onun ruhsal nedenleri arasındaki bağdan o kadar uzaklaşır. Yani kişi yaşadığı kaygıya o an için bir anlam veremediğinden bunu kendi kendine durduk yere gelip giden bir rahatsızlık olarak algılar. Bu durum kişinin kendisi üzerindeki kontrol duygusunu sekteye uğratır. Kişinin ruhsal yapısı da bu çatışmaları nasıl yaşayacağında (panik atak şeklinde mi yaşayacak? Yoksa dürtü kontrol bozukluğu şeklinde mi? Depresyon şeklinde mi? Diğer anksiyete bozuklukları şeklinde mi? Duygu durum bozuklukları şeklinde mi? Psikosomatik bozukluklar, cinsel işlev bozuklukları, yeme bozuklukları vs. şeklinde mi?) belirleyici rol oynar. İşte bu noktada tüm bu sıkıntılardan yola çıkarak, bunlara neden olan bilinçdışı çatışmaya, çatışmaya neden olan bastırılmaya çatışmaların ortaya çıkarılıp kabul edilmesi, hazmedilmesi zor ruhsal malzemeye ulaşmak çok önemlidir. Böylece sıkıntıya neden olan bu duygu, düşünce ve davranışları yeniden ele alıp, gözden geçirip, yeniden anlamlandırma ve yaşamak için yeni yollar keşfetme fırsatı yakalamamızı sağlar. Peki neden ortaya çıkıyor bu panik atak hem de hiç beklenilmeyen bir anda, birdenbire kişinin bedeninde neden deprem etkisi yaratıyor? Aslına bakacak olursak; 

“Panik atak söylenemeyenlerin, dile dökülemeyenlerin ifadesidir.” Yeri ve zamanı gelince insanlar kırılmasın, üzülmesin, aman yanlış anlaşılmasın, kötü olmayalım diye söylenilmeyen, ifade edilmeyen durumlar kişiyi aslında içten içe kemirir. Gece yastığa başını koyunca olaylar gözlerinin önünden geçmeye başlar ve ardından konuşmalar diyaloglar kişinin aklına gelmeye başlar. Aslında susmamalıydım, neden cevabını veremedim, neden kendimi ifade edemedim isteklerimi dile getirmeliydim diye serzenişler başlar ve bu sorgulamaların ardı arkası kesilmez. Nedenle başlayan soru içeren birçok cümle sıralanmaya başlar ve bazen bu esnada başlar ağızda uyuşmalar, çarpıntılar, boğulmalar… Bazen de hiç ummadık bir anda gelir uyuşukluk, sıkışma, bunalma, boğulma hisleri. 

“Panik atağı bastırılmış duyguların dışarı çıkması için mücadele verdiği yerdir.” Bazen olur ya insan görmek istemez yaşadıklarını, deneyimlediği kötü olayları, amaan her insan yaşıyor nasıl olsa, ne var sanki bunda diyerek aslında canını çok yakan şeyleri sürekli bastırır, yok sayar, hatta bazen inkâr eder onu üzen meseleler yokmuş gibi davranır ama insanız ya beden bazen buna dayanamaz ve verir alarmı. Tabi kişi bu bastırma, yok sayma ve inkârı bilinçli olarak yapmıyor. Onu sıkıntıdan stresten korumak için bilinçdışında gerçekleşen savunma mekanizmaları devreye giriyor; kişi sorunları yok sayıyor, bastırıyor ya da inkâr ediyor fakat çözümlenmeyen meseleler umulmadık anda maalesef ki kişinin başını ağrıtabiliyor. Bu bağlamda savunma mekanizmaları nedir diye bakacak olursak; 

Savunma mekanizmaları günlük yaşamda da herkesin kullanabildiği ancak kullanma yoğunluğu/dozu arttıkça da ‘bozukluk’ diyebileceğimiz geniş bir yelpazede açıklanabilir. Savunma mekanizması, içsel çatışmalardan kaynaklanan kaygıdan korunmak için geliştirilmiş mekanizmalardır. Savunma mekanizmaları bireyin içsel süreçlerinden gelen ciddi bir tehlikeye veya içsel dengeyi sarsabilecek durumlara karşı savunma, korunma yollarını ifade etmektedir. Bu bağlamda baktığımızda, savunma mekanizmaları bilinçdışıdır yani kişi savunma mekanizması geliştirdiğinin farkında değildir. Aslında temelde benliğimizi koruyucu özelliktedir. Savunma mekanizmaları, bireydeki kaygıyı azaltır ve herkes tarafından sıklıkla kullanılır. Ancak savunma mekanizmalarının aşırı kullanılması ya da problemlere işaret edebilir. İşte panik atakta da kişinin iç dünyasında düşünmek, konuşmak, görmek istemediği, ya da farkında olmadığı onu çok kıran, üzen, belki de değersiz ve yetersiz hissettiren hisler olabilir. Bunların çözümlenmemesi ve birikmesi panik ataklara yol açabilir. 

“Panik atak yalnızlığın korkusudur.”  Yalnızlık veya yalnız kalma, bir insanın boşluk duygusuyla; karışık, kendini dünyadan kopmuş hissetme duygusudur. Yalnızlık, arkadaş eksikliğinden veya başkalarıyla birlikte olma arzusundan daha da öteye giden bir duygudur. Kişinin içten içe tek başına hissetmesi, hiç kimsenin onun yanında olduğunu hissetmemesi ve sorunları hep tek başına sırtlanması, dünyanın yükünü sırtında hissetmesi bazen göğüste sıkışma ya da kendisinin veya etrafının değişiyor gibi hissetme algısı, tuhaf hissetme gibi durumların ortaya çıkmasıyla kişi kendini istemsizce daha da yalnızlaştırabilmektedir. Bu noktada panik atak hep tek ve yek olmanın bıkkınlığıdır.

“Panik atak anlaşılmamanın çırpınışıdır.” Bazen olur ya kişi hep yanlış anlaşılır o bambaşka şeyler anlatmak isterken çevresindekiler hep farklı anlar, aksine onu suçlar. Kişi asla içinde hissettiklerinin olduğu gibi anlaşıldığı, yanlış anlaşılmadığı, kendini defalarca anlatmak zorunda kalmadığı, koşulsuz olarak kabul edildiği (sen ne düşünürsen düşün benim arkadaşımsın/eşimsin/sevgilimsin/evladımsın vs. cevabını almaz) hissinin rahatlığını yaşayamaz. Kendini anlatmaya çalışmanın verdiği sonuçsuz çaba büyür ve içinde çığ olur. Kişi kendini belki öfkeden patlayan, anlaşılmayan ihtiyaçları görülmeyen bir insan gibi hisseder. Bu noktada panik atak aslında “beni anlayın, neler yaşadığımı görün” anlamında bir yardım çığlığıdır. 

“Panik atak sıkışmışlıktır.” Bazen olur ya iki ucu da keskin bıçak olan durumlar. Sağa dokunursun elin kan içinde kalır sola dokunursun yine elin kan içinde. O bıçağı tutacak yer yoktur. İşte ruhen iki durum arasında kalmak, kişinin elinden bir şey gelmemesi, belki çok sevdiği iki insanın arasında kalması, bazen çok istediği iki durum arasında kalması ve ikisinin de çok önemli olup tercih dahi yapamayacak duruma gelmesi; hani çocuklara sorulur anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı? İşte sıkışmışlığın temellerinin atıldığı örneklerden biri. Yaş ilerledikçe bu örnekler daha da büyür ve karmaşık hale gelir. Kişi iki durum, olay ya da iç dünyasında ki karmaşa ile karşı karşıyadır işte bu sıkıntıları yaşamamak için savunmalar geliştirir. Yukarda bahsettiğim gibi kişi görmek istemez bu sıkışmışlığı, yok sayar ya da bastırır ama maalesef olay patlayınca panik atak semptomları ile kişi karşı karşıya gelir. İşte bu noktada panik atak yardım çığlığıdır, panik atak çaresizliğin dile gelişidir. 

“Kısaca panik atak kabullenilmemiş yorgunluğun ben yorgunum deyişidir” 

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Derya Baloğlu Zencirci Psikoloji, Aile Danışmanlığı Uzm. Kl. Psk.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)