Psikosomatik Hastalıklar

Yazar Gülce ŞahinPsikolog • 27 Aralık 2019 • Yorumlar:

Sorunlarınızı bedeniniz yoluyla mı anlatıyorsunuz?

Tıp bilimi insanlardaki fiziksel rahatsızlıkların nedenleri, tanısı, tedavisi üzerine çalışır ve araştırmalar yapar. Canlı organizmadaki olağandışı olan durumları saptamayı ve uygun tedaviyi belirlemeyi amaçlar. Kişinin bedensel sağlığını tehdit eden durumlar ölüm korkusu, bedensel bütünlüğün bozulması, tedavinin getirdiği olumsuz durumlar gibi bir çok sebepten dolayı psikolojik rahatsızlıklara da sebebiyet verebilirler. Aynı zamanda psikolojik rahatsızlıklar da bazı bedensel sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olabilir. Tıbbın babası olarak bilinen Eski Yunanlı bilim adamı Hipokrattan beri beden ve ruhun bir arada çalıştığı bilinmektedir. Charcot ilk defa hipnozu uygulayan kişidir ve telkin ve hipnozla psikosomatik rahatsızlıkların tedavi olduğunu görmüştür. Pavlov’un çalışmalarından sonra organizmanın belli etkiler karşılığında belli tepkiler verdiği kabul edilmiştir. Freud ise bilinçdışı istek ve arzuların, bastırılmış duygu ve düşüncelerin insan davranışını ve organlarını etkilediği bilincini getirmiştir.

Bedensel rahatsızlıkların oluşumunda ruhsal etkenler rol oynuyorsa buna psikosomatik bozukluk denir. Bu rahatsızlığın temelinde bastırılmış duygu, dürtü ve düşüncelerin olduğu düşünülmektedir. Yaşanan travmatik olaylar, olumsuz deneyimler karşısında kişinin baş etme mekanizması olarak bastırmayı ve somatizasyonu kullanması sonucu bu deneyimler bedensel bozukluk olarak kendini göstermektedir. Bu bozukluğa sahip olan insanların duygu ve düşüncelerini ifade etmede hatta algılamakta dahi sorun yaşadıkları görülmüştür. Öfkelerini, kızgınlıklarını, endişelerini, hayal kırıklıklarını, travmatik deneyimlerinin kendilerinde yol açtığı rahatsızlıkları beden yoluyla sembolik olarak ifade ederler. Böyle bir tablo karşısında bu kişilere sadece psikoterapi uygulanması ya da sadece fiziksel hastalığının tedavi edilmesi pek kalıcı bir fayda sağlamaz. Kişinin öncelikli olarak bedensel rahatsızlığının tedavi edilmesi fakat mutlaka psikolojik olarak da destek alması gerekmektedir.

Bedensel rahatsızlığın temelindeki sebep kişinin psikolojik dinamikleri, içsel çatışmaları, bastırılmış duygu ve dürtüleri, ifade edilememiş duygusal çatışmaları ise eğer bu etkenler çözülmeden yapılan müdahale eksik kalır, bedensel rahatsızlık nüks edebilir, hastalık tıbbi tedaviye cevap vermeyebilir, olumsuz yönde ileleyebilir. Bu noktada tıp ve psikoloji bilimi beraber çalışmalıdır. Konsültasyon liyezon psikiyatrisinin alanı tam olarak budur. Bedensel rahatsızlıkların psikolojik yükünü anlamak, ön görmek, tanı ve tedavisini yapmak çalışmalarının bir kısmıdır. Örneğin bastırılmış hostilitenin migren ile doğrudan ilişkili olduğu bulunmuştur. İtalya’da yürütülen bir araştırmada rahim kanseri olan kadınların, kanser olmayan kadınlara oranla ebeveynlerine karşı daha az yakınlık besledikleri görülmüştür. Avrupa’da yapılan bir araştırmada yine kanserli olan insanların olmayan insanlara göre çocukluk dönemlerini daha olumsuz değerlendirdiği görülmüştür. Bunlara benzer diğer bir çok araştırmadan da anlaşıldığı gibi stres, olumsuz yaşam deneyimleri kişide bedensel bir rahatsızlığa sebep olabilmektedir.

       Tıpsal psikoloji kavramı şöyle yorumlanabilir; tıbbi rahatsızlıkların psikolojik yönünün araştırılması, tedavinin kişi psikolojisi üzerindeki etkilerinin öngörülebilmesi, beden sağlığının bozulmasının kişide nasıl duygulara sebep olabileceği ve bunun üzerine kişiye ne gibi bir destek verilmesi gerektiği, kişinin sosyal yaşamında olası değişikliklerle baş etme yöntemlerinin geliştirilmesi üzerine çalışılmasıdır. Kişinin yaşadığı fiziksel rahatsızlık bir çok açıdan hayatını etkileyebilir.

        Öyleyse insanın biyolojik, psikolojik ve sosyal yapısını birbirinden ayrı tutmak ve ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Kişi dış dünyadan sürekli etkilenir ve belli tepkiler verir, bunun sağlıklı olabilmesi kişinin biyolojik olarak denge halinde olmasını gerektirir ve bu denge durumuna homeostatik denge denir. İnsanın biyolojik dengesini sağlayan sisteme nörovejetatif sistem denir ve bu sistemin merkezi ara beyindeki limbik sistemdir. Limbik sistem hipotalamus, hipokampus, singulat girus, area entohinalis, nucleus amygdala, girus cinguli ve hipofizi içine alan bölümden oluşur.  Nörovejetatif sistem sempatik sinir sistemi ve parasempatik sinir sisteminden oluşur ve limbik sistem endokrin yolu ile bu sistemi yönetir. Sempatik sistem uyanıklılık ve canlılıktan sorumludur, tüketici bir sistemdir. Enerji harcayarak çalışır ve kalp, dolaşım sistemini harekete geçirir. Etkili maddesi adrenalindir. Parasempatik sistem ise dinlenme, enerji toplama, beslenmeye yöneliktir, etkili maddesi asetilkolindir.  Bu iki sistem sağlıklı bir insanda karşılıklı bir denge içerisinde çalışır. Bu dengenin bozulması ölümle dahi sonuçlanabilir. 

       Bu noktada Selye’nin uyum kuramından bahsetmek daha açıklayıcı olacaktır. İç ve ya dış bir uyaran biyolojik sistemde bir etkide bulunur ve adrenalin salgılanmasıyla sempatik sinir sistemi harekete geçer. Sempatik sistemin gerilimi arttırmasıyla parasempatik sistem de harekete geçer ve bu iki sistem başka bir düzeyde denge kurarlar. Bu genel adaptasyon sendromudur. Fakat gerilimin çok arttığı durumlarda organizmanın dayanma derecesi aşılırsa bir şok olayı gerçekleşir sistem çökebilir. Organizma ölebilir fakat ölmediği durumlarda sistem yeniden kurulur. Bazen de sistem dengeyi bozan iç ve ya dış uyaranlara tümüyle değil de bir kısmıyla cevap verir, o bölgedeki değişiklikle uyum gerçekleştirilir. Buna lokal adaptasyon sendromu denir ve psikosomatik hastalıkları bu çerçevede değerlendirebilir, anlamlandırabiliriz.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)