Romantik İlişkilerde Güvenlik ve Macera Arayışı

Yazar Dila HotlarPsikolog • 17 Mart 2020 • Yorumlar:

Günümüzde birçok erkek ya da kadın derinlemesine şevkatli sevigiyi de, yoğun tutkuyu da deneyimliyor, ama bu genellikle ya aynı zamanda olmuyor ya da aynı kişiyle. Oysa romantik aşk her ikisine de gereksinim duyar. Sıradan olan ve aşkın olan, güvenli olan ve macera, aşina olan ve alışılmadık olan arasında, insan yaşantısına yayılmış temel bir zıtlık var gibidir. Bununla ilgili kuramların bazılarında bilgilere rastlayabiliyoruz. Bu ikili karşıtlıklar insanın iki temel ve birbiriyle çatışan ihtiyacına işaret ediyor: Bir tarafta, tamamen bilinen ve kestirilebilir bir zemin, güvenilir bir liman ya da Eric Froom'un deyimiyle, "yönelim ve adanma için çerçeve ihtiyacı"; öte yandan da, kestirilemeyen,dehşet uyandıran, esrarengiz bir şeyle karşılaşma, sınırları aşarak kalıplaşmış ve alışıldık kurallardan/düzenden kurtulma özlemi. Romantik tutku, işte bu iki akımın kesiştiği yerde ortaya çıkmaktadır.

İnsanın hem kendisini hem de bir diğerini bilmeye, bütünüyle güvenli bir bağlanmaya ihtiyaç duyması, çocuklar için de yetişkinler için de çok güçlüdür. Ancak ilişkide güvenlik ve önceden kestirilebilirliği elde etmek zordur. O yanılsamalı süreklilik ve önceden kestirilebilirliği elde etmek için sonsuz bir savaş veririz. Ancak güvenli bağlanma yetişkinlerin karşılıklı olan romantik aşkı için çok da kullanışlı bir model değildir. Sevgi, aksinde ısrar etmemize rağmen aslında güvenli değildir. Bu şimdiye kadar öğrendiklerimize tezat oluşturan konuyu biraz açalım...

Güven ve istikrar duygumuzda temel bir gerçeklik olduğunu varsayarsak o zaman hareket, aralardaki boşluklar ve hayal gücüne ortam sağlayan geçicilik, tutkuyu olanaklı kılan etmen olur. Ancak bu yazıda öne sürülen fikrin zıtlığı şuradan çıkıyor: İnsan yaşantısı gereği akış halindedir ve hareket ve değişim doğamıza özgüdür, yaşantımızın temel zeminidir. Bu tersine çevrilmiş bakış açısında akış ve macera gerçekliğe bürünür, emniyet ve güvence ise fantastiktir.

Bu bakış açısına göre devam edecek olursak... Canlı bir cinsel hayatı olan ya da birbiriyle çok iyi anlaşan, birbirine çok aşık olan çiftlerin evlilikten kaçınması oldukça yaygındır. Aslında arzuyu ya da aşkı öldüren evliliğin kendisi değil, evliliğin nasıl kurgulandığı, evliliğe neler atfedildiğidir. Sevgimizi korumak için mutlak bir güvence ve kesinliği arzularız. Evlilikten önce kendilerini özgür, çocuksu, maceracı olarak tanımlayan çiftler genelde evlilikten devamlılık ve istikrar ararlar. Ve durgunlukta gelen bu donuklaşmayı, güvenceye ve sürekliliğe duydukları çatışık özlemleriyle kendileri için kurguladıkları evliliklerinin anlamına değil, evlilik kurumuna atfederler.

Aşk ve arzu romantik aşkın ortaya çıktığı gergin bir yay doğurur. Ancak tüm tecrübelerimiz gibi aşk da tutku da kısmen kurgudur. Aşk ve arzu, günlük hayatımızın içine doğar ve ortaya çıktıkları ortamı kurgulamada bizim de rolümüz büyüktür. İlişkide yavanlık ya da stabilite güvencenin gereği olarak kabul edilince, tutkuyu da daha emin, başka diyarlarda arama eğilimi yükselecektir. Freud'un psişik iktidarsızlık dediği bölünme ise, maceradan sürekliliği ayırma yoluyla bir tür riski en aza indirme çabasının bir sonucudur.

İnsanoğlu güvenliği de, macerayı da; aşikar olanı da alışılmadık olanı da şiddetle arzular. Dönüşümlü olarak bazen bu arzuların peşine düşer, bazen de ince bir ayarla dengeleriz. Uzun süreli ilişkilerdeki zaman zaman ya da bir süre sonra ortaya çıkan tutku yoksunluğunun nedeni, aşk ateşinin sönmesi değil, daha çok güvene atfettiğimiz bir stabilitenin sürmesi adına çiftin danışıklı bir şekilde, bazen bilinçli bazen bilinçdışı bir şekilde uğraşmasıdır. Bu bakış açısıyla uzun süreli ilişkilerde en dikkat edilmesi gereken noktanın bizim ilişkiye atfettiklerimiz olduğunu ifade edebiliriz.

Yazımı Psikanalist Jacques Lacan'ın bir cümlesiyle sonlandırmak istiyorum. Ona göre aşk, "tanımadığımız birine sahip olmadığımız bir şeyi vermektir."

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)