Ruhsal Gelişimde Psikolojik Sınırların Önemi

Yazar Derya UtkuPsikolog • 23 Haziran 2020 • Yorumlar:

Ebeveynlere sıklıkla tembihlenen, ehemmiyetle vurgulanan öğüttür çocuklarına sınır koymaları. Bireyin öz denetiminin, sorumluluk farkındalığının ve gerçeklikle bağlantısının, kuralların belirgin ve açık olduğu yaşam ortamlarında, olmayan ortamlara kıyasla daha sağlıklı geliştiğini görmekteyiz.

Ruhsal sınır “Ben”in bitip “Öteki”nin başladığı yerdir. Gelişimin doğal bir parçasıdır. Beni ve diğerini ayıran, gözle görülmese bile sezilen, hissedilen, varsayılan bir çizgidir. Bebek ile bakım verenin ilişkisiyle başlayan ve tüm yaşama yayılan, öğrenilen, esneyen, dönüştürülen kısacası dinamik bir yapıdır.

Ruhsallık tek bir faktöre bağlı olmayacak kadar çok katmanlı ve çok boyutlu bir olgudur. Ruhsal sınırlar yalnızca bir boyutudur ve psikolojik bir gereksinimdir. Kim olduğunu bilmenin yoludur. İnsan sosyal bir varlıktır çünkü. Bakım verenin gözünde nasıl bir insan olduğunu görerek kendiliğini oluşturur. Hele de yaşamın ilk yıllarında iç içe geçmişlik yoğundur. Bebek ile bakım veren ruhsal yapışıklık içindedir. İçine doğduğu dünyayı erken dönemde kendi uzantısıymış gibi hisseder insan yavrusu. “Annem ben olduğum için var” gibi muktedir, büyüklenmeci bir yanılsamanın içindedir. Halbuki yaşam sadece onun varsaydığı krallığından oluşmamaktadır. Ruhsal yapışıklık içinde yaşadığı figürleri kendisinin uzantısı gibi görme halinden uzaklaşacaktır büyüdükçe. Benlik oluşumu için tek olma halinden, hislerin, duyguların, zihnin iç içe geçmişliğinden ayrışmak zorundadır. Ruhsal ayrışmanın başlaması, sürdürülmesi, pekişmesi çevredeki yetişkinler tarafından neye izin olup olmadığını, neyin uygun olup olmadığının açıkça ortaya koyulmasıyla mümkündür. Ebeveyn tarafından konulan sınır çocuğa engellenmişlik hissi yaşatır. Kararında ve dengeli sunulduğunda çocuk örselenme hissi yaşar, bu kötü değildir aksine onu adım adım büyütür. Hayatta her şeyin kendi arzusu yönünde olamayacağı gerçeği ile karşılaşır ve engele tahammül etmeyi, engelle gelen yoksunluğa tolerans geliştirmeyi öğrenir. Çocukluk ve gençlik hem bir şeyleri denemenin ve keşfetmenin arzusu içinde olma hem de ebeveyninin onayına ihtiyaç duymayı eş zamanlı hissettiğimiz dönemlerdir. Arzular yoğundur ancak hepsini gerçekleştirmek mümkün değildir. Engellenmemiş arzular, yasak getirilmemiş istekler zamanla çocuğu ve genci zorlar. Yaşamda var olmanın bir parçası da hayal kırıklıklarını göğüslemeyi gerektirir çünkü. Her isteğini gerçekleştiren kimsenin ne kendilik ne de dünya algısı gerçekçi olur, düş kırıklığını olduğundan daha yoğun, daha ağır yaşar.

 

Topluluğun içinde var olmanın sağlıklı yoludur ruhsal sınırlara bağlı kalmak. Bireyin kendi sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini bilmesinin yanı sıra karşısındakinin sınırını bilmesi ve buna saygı duyması gerekir. Düşünün ki iç içe geçmiş, farklıya, ötekine izin verilmeyen topluluklarda kendini özerkleştirmek, sesini duyurmak, kendini ortaya koymak zorlaşır. Kendini ortaya koyma kaygısı yaşayan kişi yaratıcı düşünceden, üretimden, yaratımdan uzaklaşır. Kendiliğin belirgin olmadığı yerde birey nasıl var olabilir ki. Ayrışma gerçekleşemez, herkes aynı düşünür, aynı hisseder, farklı olmaya izin verilmez. Ayrışma olmadığı takdirde hayır demek zorlaşır, başkalarından farklı düşünmek zorlaşır, fikrini söylemek zorlaşır. Kısaca benlik ve kendilik gelişime ile kendine özgülük sekteye uğrar. 

 

Bir çocuk çevresindeki sınırlar sayesinde kendi davranışlarının sonuçlarını görebilir. Öfkesini kontrol edemeyip saldırganlaştığında içinde bulunduğu ortamın, akranların ve çevredeki yetişkinlerin tepkisiyle kendi seçimlerinin, tutum ve davranışlarının sonuçlarını görür. Çevrenin koyduğu sağlıklı sınırlar çocuk için güvende hissetmenin, güven duymanın yoludur. Çünkü çocuğun gözünden dünya büyüktür. Ebeveyn ile yapışık ilişkiden yavaş yavaş özerkleşmeye ve bireyselleşmeye başlar çocuk. Anne-babanın desteği sadece cesaretlendirmek ile sınırlı değil, çocuğa ortamın özelliklerini, neyin uygun neyin uygun olmadığını da iyi aktarmaktır. Kendi güvenliğini tehdit edecek durumlara karşı ebeveyn dikkatlidir, uyarır, gerekirse engelleyicidir. Böylece çocuk dolaşacağı bahçenin büyüklüğünü bilir, kendi yapabileceği kadarı ile rahat eder, keşfeder, dokunur, inceler. Varsayalım ki tehlikeli sonuçlar doğurabilecek davranışlarına aşırı hoşgörü veya dengesiz öfke gösterildiğinde çocuk neye inanacağını şaşırır, bilemez. 

 

Tüm bu önemine rağmen sınır belirlemek ebeveyn için de her zaman basit bir eylem değildir. Anne babalar çeşitli sorgulamalar içinde karar vermenin ve seçim yapmanın zorluğunu yaşar. Kural ve sınırlarla çocuğunu sıkıp sıkmadığından, aşırı kuralcı olup olmadığından, yumuşaklıktan yakınıp otorite kurup kuramadığından endişe duyar. Küçükken yoksunluk hissettiği şeylerin çoğunu çocuğuna vermek için, çocuğuna hayal kırıklığı yaşatmamak içindir de bu endişeler. Ancak bu iç sesler denetlenmelidir ve sınırlar belirgin olmalıdır. Çocuğun iyiliği içindir. Çocuk kendisinin ve çevresinin psikolojik sınırlarını idrak ettiğinde dünya onun için keşfedilmesi güvenli, huzurlu bir yer olacaktır.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Derya Utku Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Pedagoji Psk. Dan.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)