İlişkilerde herkes yetişkin görünür ama herkes yetişkin gibi davranmaz.
Beden büyür, yıllar geçer, iş kurulur, fatura ödenir… ama bazen içimizdeki bir parça hâlâ çocuk oda sıcaklığında yaşar. Tam da burada karşımıza çıkan şey: “Yavru kedi sendromu.”
Bu yazıda, yavru kedi sendromunun ne olduğunu, ilişkide nasıl göründüğünü, cinsiyet rollerine nasıl sızdığını ve neden hem yavru kediyi hem partnerini yoran bir dinamik hâline geldiğini inceleyeceğiz. Yazının içinde hayalî değil, hepimizin hayatına çok benzeyen sahneler var.
Yavru Kedi Ne Demek? İlişkideki Sahne
Yavru kediyi gözünün önüne getir:
Soba kenarında kıvrılmış, sıcaklık arayan, sokağa atılmaktan korkan, yuva arayan küçücük bir beden…
İşte bazı insanlar ilişkiye tam da bu enerjiyle girer:
Hep güvence ihtiyacıyla dolu
Terk edilme ihtimaline aşırı hassas
Devamlı “Orada mısın?” diye yoklayan
Partnerini sevgiliden çok ebeveyn yerine koyan
Böyle olduğunda, partnerin zihninde şu soru belirir:
“Ben onun sevgilisi miyim, yoksa ebeveyni miyim?”
Bu, romantik bir sahne gibi görünse de, aslında ilişkinin içten içe kanadığı yerlerden biridir.
Çocuklukta Kalan Şefkat Açlığı
Yavru kedi sendromunun kökü çoğu zaman çocuklukta alınamayan şefkate dayanır. Kimimiz çocukluğumuzda yeterince korunmadık, yeterince tutulmadık, yeterince “orada” olunan bir ebeveyn deneyimlemedik.
Bu eksik, yetişkinlikte şu şekilde sahneleşir:
İçeride hâlâ “Sahipsiz kalma” korkusu vardır.
Bu korku, ilişkiyi “güvenlik sistemi” hâline getirir.
Partnerden alınan sevgi değil, sürekli “Orada mısın?” kontrolü önem kazanır.
Sabah mesaj atıp akşam hâlâ cevap alamadığında içinden geçenler buna iyi bir örnektir:
“Beni unuttu mu?”
“Artık sevmiyor mu?”
“Bir şey mi oldu?”
Yani sen aslında ilişkiyi yaşamıyorsun; güvenlik kameralarının başındaki görevli gibi sürekli bağlantıyı kontrol ediyorsun.
Yavru Kedi ve Seks: Çocuklar Sevişmez
Yavru kedi sendromunun en görünmeyen ama en güçlü etkilerinden biri de cinsellik alanındadır. Yavru kedi, iç dünyasında hâlâ çocuk alanında sıkışmıştır.
Çocuk ne ister?
Güven, ilgi, yanında bir büyük, terk edilmemek…
Bu yüzden:
Seks, “haz alanı” olmaktan çıkar.
“Acaba beni bırakmayacak mı?”yı test eden bir sahneye dönüşür.
Tutku, yerini güvenlik arayışına bırakır.
“Çocuklar sevişmez.”
Çocuk, ebeveyninin orada olduğundan emin olmak ister; partnerinin varlığını test eder.
Bu nedenle, sadece taraflardan birinin gerçekten orada olduğu, diğerinin içten içe çocuk rolünde kaldığı seks, her iki taraf için de eksik ve tatsızdır. Tutku, iki yetişkinin işidir.
Yavru Kedi Partnerinin Acısı: Aparat Gibi Hissetmek
Yavru kedi sadece kendi acısını büyütmez; partnerinin de acısını artırır. Yavru kedinin partneri şunları hissedebilir:
“Ben burada bir insan olarak değil, bir ‘güvenlik aparatı’ olarak varım.”
“Ben olmasam, yerine başka bir bakıcı koyulacak sanki.”
“Beni ben olduğum için değil, üstlendiğim rol için seviyor.”
Yani mesaj kabaca şudur:
“Benim güvenliğe ihtiyacım var, sen de bunun için varsın.”
Bu da partneri zamanla sevilen kişi olmaktan çıkarıp, bakıcı/koruyucu pozisyonuna iter. Kimse ömür boyu bakıcı olmak istemez; kimse de ömür boyu bebek kalmak istemez. İlişki dışarıdan devam ediyor gibi görünür ama içeriden çoktan bitmeye başlamıştır.
Toplumsal Kodlar: Kavanoz, Damacana ve Yalanlar
Bu dinamik, bir de üzerine toplumsal cinsiyet kodlarıyla birleşince daha da görünmez hâle gelir.
Özellikle kadınlara şu sahne öğretilmiştir:
Kavanozu uzat: “Ben açamıyorum, sen aç.”
Damacanayı kaldıramıyormuş gibi yap: “Sen yap, güçlü olan sensin.”
“Bazı şeyleri ona bırak, kendini güçlü hissetsin.” (klasik anne öğütleri)
Yüzeyde bu sahne sevgi, centilmenlik, romantizm gibi görünür.
Ama derinde şu vardır: Yönetilen bir tiyatro.
Kadın aslında damacanayı tek başına kaldırabilmektedir, kavanozu açabilmektedir ama partnerinin yanında gücünü geri çeker.
“Bak, sen olmazsan ben yapamam” demek, aslında bilinçdışı bir oyun hâline gelir. Bu, ilişkinin şeffaflığı için tehlikelidir; çünkü samimiyet yoktur. Gerçek olan saklanır, rol oynanır.
Yavru Kedi İlişkide Değil, Kafasının İçindeki Senaryoda Yaşar
İlişki denilen şey, iki kişinin karşılıklı olarak birbirine çarpmasıdır:
“Ben bir şey söylerim.”
“Sen tepki verirsin.”
“Arada yeni bir anlam, yeni bir duygulanım doğar.”
Bu canlı ve çift yönlü bir süreçtir.
Yavru kedi sendromunda ise kişi çoğu zaman kafasının içinde senaryolar yazar:
“Barda bardağı düşüreyim gibi yapayım, o da gelsin tutsun.”
“Kavanozu açamıyormuş gibi yapayım, kendini güçlü hissetsin.”
“Zayıf hâlimle sevgisini garantiye alayım.”
Bu durumda artık iki kişilik bir ilişki yoktur; tek kişinin kafasında dönen tek taraflı bir film vardır.
Partner, o senaryoda kendisine yazılan role mecburen girer; çünkü aksi hâlde “sevmeyen, umursamayan” kişi ilan edilme riski vardır.
Kuşaklar Arası Aktarım: Eksik Ebeveynlik ve Günümüz İlişkileri
Bugün 30–50 yaş aralığındaki birçok yetişkinin ortak bir tarihi var:
Ebeveynleri de kendi dönemlerinin travmalarını, yoksunluklarını, eksikliklerini taşıyorlardı.
Birçok anne-baba, kendi duygusal yükleri nedeniyle tam bir ebeveynlik sunamadı.
Bugünün yetişkinleri, o dönemin eksikliğini bugünün ilişkilerinde telafi etmeye çalışıyor.
Evlilikler ve uzun ilişkiler çoğu zaman şöyle tanımlanmaya başlıyor: “Benim ihtiyaçlarımı görebilecek biri var mı?”
Yani ilişki, “birbirine eşlik eden iki yetişkin” olmaktan çok, “çocukluk borcunun tahsil edileceği bir yer”e dönüşüyor. Bu da bizi tekrar yavru kedi sahnesine getiriyor.
“Yavru Kedi Sendromu” Testi ve Beş Soru
Sorular:
Mesajına geç cevap geldiğinde ne yapıyorsun?
Tartışmada partnerin “Abartıyorsun” dediğinde ne hissediyorsun?
Planlar iptal olduğunda, iptal eden kişi sanki ebeveyninmiş gibi mi algılıyorsun?
Partnerin yorgunken telefonuna gömüldüğünde ne yapıyorsun?
İlişki içinde kendini daha çok çocuk gibi mi, yetişkin gibi mi hissediyorsun?
Skor 50’nin üzerindeyse ister yavru kedi tarafında ol ister yavru kedinin partneri ol, ilişkide bir yerlerde acı çekiyorsun demektir.
Peki Ne Yapmalı? İlişkiyi mi Değiştirmek, Rolü mü?
Yavru kedi sendromu partner değiştirince sihirli biçimde yok olmaz:
Başka bir partner bulursun
Aynı senaryo başka bir yüzle yeniden sahnelenir
Bu yüzden mesele:
Dinamiği fark etmek
Rolü değiştirecek iç çalışmayı başlatmak
Mümkünse psikoterapi sürecine bu farkındalıkla gitmek
Partner psikoterapist değildir; geçmiş ebeveynliğin telafi merkezi değildir. Partner, “bütünleme alanı” olabilir ama sen kendi iç çalışmanı yapmadıkça bu ilişkiyi doyurucu hâle getirmek zordur.
Son Söz: Yara Var, Dokunma Dersen Hep Oraya Gidilir
Fight Club’daki meşhur sahne gibi:
Dudağında yara vardır, iyileşmesi için dokunmamak gerekir ama insan dokunmadan duramaz. Yavru kedi sendromu da böyledir:
İçeride bir sızı vardır
İlişki sürekli o sızıya doğru akar
Her yeni partner o yarayı iyileştirecekmiş gibi görünür
Ama gerçek şudur:
Partnerin değil, senin kendi yarana bakman gerekir.
Yavru kedi olmak kötü ya da utanılacak bir şey değil. Bu hâlin farkına varıp, bu rolden yavaş yavaş yetişkin alanına geçmek hem senin hem partnerinin hem ilişkinin öz saygısı için gereklidir.
Bu makalenin DoktorTakvimi web sitesinde yayımlanması, yazarın açık izniyle yapılmaktadır. Web sitesindeki tüm içerikler, fikri ve sınai mülkiyet mevzuatı kapsamında uygun şekilde korunmaktadır.
DocPlanner Teknoloji A.Ş. web sitesi tıbbi tavsiye sunmaz. Bu sayfanın içeriği, metinler, grafikler, görseller ve diğer materyaller de dahil olmak üzere, yalnızca bilgilendirme amacıyla oluşturulmuştur ve tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavinin yerini almak amacı taşımaz. Herhangi bir sağlık sorununuzla ilgili şüpheniz varsa, bir uzmana danışınız.