Panik Bozukluğu ve EMDR Terapisi

Yazar Dila HotlarPsikolog • 16 Kasım 2020 • Yorumlar:

PANİK BOZUKLUĞU VE EMDR TEDAVİSİ

Panik atak günümüzde çok sık görülen durumlardan bir tanesi. Çeşitli ülkelerde yapılan epidemiyolojik çalışmaların sonuçları, panik bozukluğunun yaşam boyu prevalansının %1.5-2.5 olduğunu ortaya koymuştur (Lepine ve Pelissolo 1999). Panik ataklarının yaşam boyu prevalansı ise, kullanılan tanı ölçütlerine göre değişmekle birlikte, birçok ülkede %7 ile %9 arasında bulunmuştur (Lepine ve Pelissolo 1999). Bu yazıda hem panik bozukluğunu tanımlamak hem de bu süreçte EMDR ile nasıl tedavi olabileceği konusunda bilgilendirme yapmak amaçlanmıştır.

Paniği tanımlarken üzerinde durulması gereken en önemli nokta, panik, korku ve kaygı arasındaki belirli bazı farklılıkları tanımlayabilmek olduğunu düşünüyorum. Bunlar arasında çok fazla ortak nokta olduğu için, bu terimlerin hangi yönlerden birbirine benzer veya birbirinden farklı olduğunu belirlemek önemlidir.

 

Barlow (1988), kaygıyı hafızada tutulan, yaygın bir affektif ağ olarak tanımlamaktadır. Kaygı, negatif duygunun yoğun hissedildiği ve gelecekteki olayların kontrol edilemez ve tahmin edilemez olarak algılandığı, geleceğe yönelik bir duygusal durum olarak nitelendirilmektedir.

 

Korku ise bilinen potansiyel bir tehlikeden kaçmak için verilen bir alarm tepkisi olarak görülmektedir ve bu durumda organizma harekete geçmek için fiziksel ve bilişsel olarak seferber hale gelir. Korku, kültürler ve türler arası var olan bir savaş-kaç tepkisidir ve bu tepkinin şiddeti, içinde bulunulan duruma bağlıdır.

 

Gerçek bir korku unsuru olmadığı halde yoğun bir korku yaşandığında verilen korku tepkisine yanlış alarm veya panik atak denmektedir.

 

Panik bozukluğu, en sık olarak geç ergenlik ile otuzlu yaşlar arasındaki dönemde başlamaktadır. Klinik örneklemde, başlangıç yaşı ortalaması 25 civarındadır. Panik bozukluğu, daha düşük oranlarda olmakla birlikte, çocuklukta ya da 40 yaşın üzerinde de başlayabilmektedir. Panik bozukluğunun kadınlarda daha sık görüldüğü, çeşitli epidemiyolojik ve klinik çalışmaların ortak bir bulgusudur.

 

Panik atakları farklı tiplerde ortaya çıkabilmektedir. Bilinen bir durumsal tetikleyici olmadan ortaya çıkan panik atakları, "beklenmedik" tipte panik ataklarıdır. Belli durumlarda ortaya çıkma olasılığı yüksek olan, ancak mutlaka çıkması gerekmeyen panik atakları ise "durumsal yatkınlık gösterilen" panik atakları olarak adlandırılmıştır. Panik ataklarının bir diğer tipi, durumsal bir tetikleyici ile karşılaşılmasının hemen ardından ortaya çıkan "duruma bağlı" panik ataklarıdır.

 

Panik atakları tipik olarak, yoğun bir korku, endişe ve kötü bir şeyler olacağı beklentisi ile ani olarak başlar ve kısa sürede en yüksek düzeyine ulaşır. Panik atağı sırasında soluk alma güçlüğü, boğulma hissi, baş dönmesi, baygınlık hissi, çarpıntı, kalp atım sayısında artma, titreme, bulantı, karında rahatsızlık hissi, uyuşma, karıncalanma hissi, sıcak basması, ürperme, göğüs ağrısı gibi bedensel belirtiler ortaya çıkar. Bedensel belirtilerin yanı sıra tabloya sıklıkla ölüm korkusu, delirme ya da kontrolü kaybetme korkusu gibi bilişsel belirtiler eklenir. Ayrıca, anksiyetenin yoğunluğuna bağlı olarak kişi, kendini ya da çevresini değişmiş ve gerçek dışı olarak algılayabilir. Panik atağı geçiren kişiler, bir felaket ile karşı karşıya olduğu duygusu içindedirler. Kalp atım sayısında artma, çarpıntı, göğüs ağrısı gibi yakınmaları nedeniyle sıklıkla kalp krizi geçirdiklerini, ölebileceklerini düşünürler. Panik atağı genellikle on-on beş dakika içinde yatışmakla birlikte, daha uzun da sürebilir. Hastalığın gidişi sırasında panik ataklarının sıklık ve şiddeti değişkenlik gösterir.

 

Panik atağının yatışmasının ardından, sıklıkla yeni bir atak geçirme korkusu olarak tanımlanan beklenti anksiyetesi gelişmektedir. Hastalar, yeni bir atağın gelişebileceği korkusunun yanı sıra, atak sonrası ortaya çıkabilecek sonuçlara ilişkin de yoğun bir endişe yaşarlar. Beklenti anksiyetesi, yoğunluğu ölçüsünde panik atağı eşiğini düşürerek, yeni atakların ortaya çıkma riskini arttırıcı bir etki gösterebilir.

 

Klein (1964), panik atakları olan hastaların yardımdan uzak kaldıklarında, ani olarak, aciz duruma düşme korkusuyla etkinliklerini yalnız başlarına dışarıya çıkamayacak dereceye kadar gittikçe artan bir şekilde kısıtladıklarını bildirmiştir. Klein (1981), daha sonra geliştirdiği yeni anksiyete bozukluğu kavramında, beklenti anksiyetesinin panik ataklarının ardılı olduğunu, panik atakları ve beklenti anksiyetesini takiben agorafobinin geliştiğini ortaya koymuş; panik atakları ve agorafobiyi tek bir tanı kategorisi içinde ele almıştır.

 

Panik bozukluğu hastalarında görülen erken dönem yaşam olayları arasında en çok üzerinde durulan ebeveynden ayrılmadır. Araştırmalarda, panik bozukluğu hastalarının 1/4-1/2'sinde çocukluk döneminde uzun süreli ebeveynden ayrılma saptanmıştır. Erken dönemde cinsel ya da fiziksel kötü davranıma maruz kalma, panik bozukluğu hastalarında araştırılan bir diğer konudur. Bir araştırmada, panik bozukluğu olgularının %8'inin cinsel, %12'sinin fiziksel kötü davranıma maruz kaldığı belirlenmiştir.

 

Panik bozukluğunun gelişiminin öncesinde stresli yaşam olayları görülebilmektedir. Bu konuda yapılan bir araştırmada, olguların yaklaşık 2/3'ünde, hastalığın başlamasından önceki 6 ay içinde stresli yaşam olaylarının mevcut olduğu saptanmıştır (Breier ve ark. 1986). Bu olaylar görülme sıklığı dikkate alınarak şu şekilde sıralanmıştır; sevilen bir kişiden ayrılma ya da ayrılma tehdidi yaşama, iş değiştirme, gebelik, göç, evlilik, okuldan mezun olma, yakın bir kişinin ölümü, fiziksel hastalık. Bu konuda yapılan bir diğer çalışmada, panik bozukluğu hastalarında ilk panik atağının öncesinde stresli bir yaşam olayına rastlanma oranı %80 olarak bulunmuştur (Uhde ve ark. 1985).

 

EMDR, Türkçe açılımıyla Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme, güçlü bir psikoterapi yaklaşımıdır. Bugüne kadar her yaştan milyonlarca kişinin farklı tiplerde psikolojik rahatsızlıklarının başarıyla tedavi edilmesini sağlamıştır. 

EMDR teorisinin altyapısını oluşturan Adaptif Bilgi İşleme Modeline göre beyin, fizyolojik temelli bir sistemle, her yeni deneyim aracılığı ile kendisine ulaşan bilgiyi işler ve işlevsel hale getirir. Duygu, düşünce, duyum, imge, ses, koku gibi bilgiler işlenip ilişkili anı ağlarına bağlanarak bütünleşir. Böylece o deneyimle ilgili öğrenme gerçekleşir. Edindiğimiz bilgiler gelecekte tepkilerimizi uygun bir şekilde yönlendirmek üzere depolanmış olur. Bu sistem normal çalıştığında ruh sağlığını ve insan gelişimini öğrenme yoluyla desteklediği için adaptif, uyumlu bir mekanizma olarak kabul edilir.

Travmatik veya çok fazla rahatsız eden olaylar yaşandığında bu sistem bozuluyor gibi gözükmektedir. Yeni bilgi işlenip mevcut anı ağına entegre olmaz. Deneyimi anlamlandırabilmek için anı ağlarındaki işlevsel bilgilerle bağlantı kurulamaz ve akıl sağlığına uygun sonuçlar çıkarılamaz. Sonuç olarak öğrenme gerçekleşmez. Duygular, düşünceler, imgeler, sesler, beden duyumları yaşandığı haliyle depolanır. Bu nedenle bugün yaşanan bazı durumlar bu izole kalmış anıları tetiklerse, kişi o anının bir kısmını ya da bütününü yeniden yaşar gibi etkilenir.

EMDR’ye göre rahatsızlıkların, olumsuz duygu, düşünce, davranış ve kişilik özelliklerinin arkasında uyum bozucu, işlev bozucu, işlenmeden ve izole bir şekilde depolanmış bu tür anılar yatar. Kişinin kendisi ile ilgili olumsuz inançları (örn: Ben aptalım), olumsuz duygusal tepkileri (başaramamaktan korkma) ve olumsuz somatik tepkileri (sınavdan önceki gece karın ağrısı) problemin kendisi değil, semptomları, bugünkü dışavurumlarıdır. Bu olumsuz inanç ve duygulara yol açan işlenmemiş anılar şimdiki zamandaki olaylar tarafından tetiklenmektedir.

Doğal afetler, büyük kazalar, kayıplar, savaş, taciz, tecavüz gibi önemli travmaların yanı sıra, başta çocukluk çağı olmak üzere her yaşta yaşanan ve etkisi travmatik olan her tür yaşantı; günlük hayatta aile, okul, iş çevresinde yaşanan olumsuz olaylar, şiddete maruz kalmalar, aşağılanmalar, reddedilmeler, ihmal ve başarısızlıklar işlenememiş anılar arasında yer alabilirler.

EMDR ile panik atak nasıl tedavi edilir? Burada önemli olan iki nokta bulunuyor; öncelikli olarak EMDR ile çalışmaya başlarken başlangıç noktası panik atak anısını çalışmaktır. Burada amaç; danışanın artık kendisi için travmatik hale gelmiş panik atak süreci ve sonrasında gelişen beklenti anksiyetesinin ortadan kaldırmaktır. Bu süreçte danışan panik atak geçirdiği anılara hatırladığında bunların onu rahatsız etmediğini görür ve kendi bedeni üzerinde kontrol sahibi olmaya başladığını fark eder. Hayatınızda bir kez bile panik atağı geçirdiyseniz panik atak karşısında kontrol sahibi olabilmenin, bu ataklarla baş edebilme gücünü kendinizde bulabilmenin ne kadar önemli olduğunu biliyorsunuzdur. Bu gücü danışan kendisinde hissettikçe beklenti anksiyetesi azalmaya başlar ve kaçındığı durumlarla (topluluk içine çıkma, kalabalık yerlere girme, hatta spor yapma) arasındaki mesafeyi azaltmaya başlar. 

Danışanla yapılan çalışmanın ilk ayağını bu nokta oluştururken, klinik gözlemlerime dayanarak en az ilk kısım kadar önemli olan noktanın danışanın geçmiş yaşam olaylarını çalışmak olduğunu düşünüyorum. Yukarıda yapılan araştırmalarda da belirtildiği gibi, bu süreci yaşayan kişilerin pek çoğunda geçmiş yaşantılarında olumsuzluklar görülmektedir. Ya da danışanın yakın geçmişte yaşadığı ama başa çıkamadığı bir süreç çok sık görülen bir örüntüdür. Bunlarla da çalışmak tam bir tedavi için önemli olduğunu ifade edebiliriz. 

Panik atağı yaşamanın, sonrasında bu atak gelecek beklentisi ile yaşantıyı kısıtlamanın ne kadar güç olduğunu, kişilerin yaşam kalitesini olumsuz yönde ne kadar etkilediğini panik bozukluğu olan danışanlarımda çok sık görüyorum. Bu süreçten daha farklı bir noktaya geçebilmek, yaşam kalitenizi arttırabilmek için bu konuya eğilmenin, terapi ve tedavi sürecine girmenin kendiniz için yapabileceğiniz en iyi eylemlerden birisi olduğunu düşünmekteyim. EMDR da bu konuya farklı bir çözüm süreci getiren, önemli farklılıklar oluşturan, tedavi sürecindeki terapi ekollerinden birisi. Kendiniz için en uygun yöntemi bulmanız dileğiyle…

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)